Her halkın, her kültürel bileşimin kendi özyönetimini kurabileceği ve özgürce gelişebileceği demokratik ulus, sadece bir alternatif değil bir zorunluluktur. Bu zorunluluktan kaynaklı Amed’de gerçekleşecek miting sadece Kürdistan için değil tüm Ortadoğu için bir dönüm noktası durumundadır ve katılım ona göre sağlanmalıdır
Ziya Güler
Sınırları cetvel ile çizilen Ortadoğu’da dinamiklerin kendi hakikatleri üzerine dönmelerine adım adım yaklaşılıyor. Son iki yüzyılın projesi, isyanları ve yıkımı getirirken, projenin iflası beraberinde ulus-devlet ideolojisini de değişime zorluyor.
Beş bin yıllık etnik ve dini birliktelikler son iki yüzyılın projesi altında inim inim inlerken kapitalist modernitenin her türlü çözüm arayışını elinin tersi ile geri çevirmektedir. Sovyetler ve faşist Almanya’nın yarattığı siyasi boşluk sayesinde ömrünü biraz daha uzatan ulus devlet projesi gelinen aşamada tam bir kaosu yaşamaktadır. Osmanlı ve İran ve kalıntıları denebilecek devletçikler ve onların başına atanan ABD valilileri, var olan krizi daha da derinleştirerek toplumsal yıpratmalara zorladı. Küçük iktidarlar halinde toplumu etkisi altına almaya çalışan yapılar, neredeyse her türlü yöntemi denediler. Batı kültürüne entegre etmeye çalışmaktan tutun, kapitalist modernitenin her türlü yeni icat ve buluşları ile asimile etme çabaları birer birer ellerinde patladı.
Havuç sopa yöntemi tarihte hiçbir bölgeye ya da kesime bu kadar acımasızca uygulanmadı. Bir yandan Saddam’lar yaratılırken yanı başında Dubailerle sahte cennetler vaat edildi. Neredeyse tüm sanat dalları ile “batıda hayat var” görünümü yaratıldı. Küçük örgütler kurarak (Bin Ladin-DAİŞ) sistemin ömrünü uzatamaya çalıştılar. Yaratıkları kendi başlarına bela oldu. Başa belayı bahane ederek NATO’nun tüm gücünü buraya yıktılar, bu durum var olan kaosu daha da derinleştirdi. Bu proje için Rusya-Çin gibi güçleri etkisiz kılmaya çalıştılar -ki başarılı da oldular. Yaptıkları harcamalar ile yeni bir Avrupa inşa edebilirlerdi ama Ortadoğu’da en ufak bir ilerleme sağlayamadılar. İngiltere ve Fransa’nın ABD’ye teslim ettiği proje ABD’nin elinde kaldı. Şimdi onlar kendi liberal demokrasi (burjuva demokrasisi) yöntemi ile yeni çözümler ararken Ortadoğu halkı kendi yerel yönetim modelini dayatıyor.
Deli gömleğini kabul etmeyen halklar yeni bir Ortadoğu’da nasıl birlikte yaşanılır sorusunu sormaya, çareler aramaya başladılar. Gelinen aşama bir kez daha gösterdi ki toplum üstten yönetilemez. Fernand Braudel, “Akdeniz” kitabında “Endülüs’teki halk yedi yüz yıl İslam yönetiminde kaldı ancak yönetim Hristiyanların eline geçince halk yeniden yedi yüz yıl önceki kültürüne döndü” der. Braudel’in de tespit ettiği gibi halklar sessiz kalabilir ama kendi tarihinden, oluşturduğu, biriktirdiği kültür ve anlamlardan kopmaz. Bu durum kültürün oluşumuna terstir. Dinamik olan toplum yapısı kendi içinde değişim yaşayabilir ama dıştan dayatma ile veya üstten belirleme ile değişim geçirmiyor.
Bu örnek toplumlar için geçerlidir. Kapitalist modernitenin yarattığı yeni birey ve onun her gün değişen kültürel yapısı kültürsüzleşme olarak adlandırılır. Yani toplumsal mahvolma değil bireysel çöküştür.
Bölgede ABD jandarması rolündeki İsrail’in eliyle örgütler ya tasfiye ediliyor ya da anlaşmaya zorlanıyorlar. Bu konuda biraz da aceleci davranan ABD-AB yeni bir kaosun kapısını aralamamak için kendince bazı önlemler almanın peşindeler. Mevcut Ortadoğu ülkeleri birer birer değişime zorlanmakta, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında hazırlanmaktadır. Irak proje için pilot bölge seçilirken federal yapılar kendi kurumsallıklarını bile oturtamadan komşu ülkelerin denetimine teslim edildi. (KDP gibi yapıların Faik Bucak suikastinden sonra kontralaşması kaptırılan kuyruğun bugünkü durumun devamı niteliğindedir.)
Ortadoğu’daki mevcut ulus devletçikler iki yüz yıldır süren sistemin restorasyonunu isterken ABD-AB federal yapılara daha ılımlı yaklaşmakta. Halkın çıkarına olmayan, liberal demokrasi ile düzenlenmeye çalışılan federe ya da konfederal yapılar kapitalist sistemin rahatça girebileceği alanlar yaratmanın ötesinde bir amaç taşımıyor. Proje kapsamındaki ülkeler ya ılımlı İslam ya da ümmet adı altında değişime zorlanırken eski laik-seküler kesimler ve radikal gruplar birer birer tasfiye ediliyor. Sistem sahipleri bu uğurda milyarlarca doları gözden çıkarmışsa da son sözü direnen halklar verecektir-vermelidir…
Tarih Kürtlere yeniden görev vermiştir
Kürtler tarihte önemli dönüm noktalarında ön sıraya çıkmışlardır. İlk toplumsallığın başlangıcı sayılan neolitik dönemin tarımsal devrimini yaparak, tüm dünyaya bitmeyen bir miras bıraktılar. On üç asır süren Asur İmparatorluğu’nun zulmüne son vererek M.Ö 612’de federal bir imparatorluk kurdular. Bugün hala Demirci Kawa destanı dillerden düşmemektedir. Gerçek anlamda tarihe yön veren bu hamlelerin sahibi olan Kürtler bugün yeniden ön sıraya çıkmak durumunda kalmıştır. Bir annenin kendi yavrusunu sahiplenmesi gibi tüm Ortadoğu’ya bin yıllar sürecek yapısal sistemler sunmaktadır. Rojava’da pratiği yaşanan demokratik ulus sistemi tüm Ortadoğu’nun hakikati durumundadır. Her halkın, her kültürel bileşimin kendi özyönetimini kurabileceği ve özgürce gelişebileceği demokratik ulus, sadece bir alternatif değil bir zorunluluktur. Bu zorunluluktan kaynaklı Amed’de gerçekleşecek miting sadece Kürdistan için değil tüm Ortadoğu için bir dönüm noktası durumundadır ve katılım ona göre sağlanmalıdır. Unutmayalım ki demokratik ulusun mimarı tecrit altında olduğu sürece tüm Ortadoğu da tecrit altındadır.