İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi iken ilişiği kesilen Sibel Bekiroğlu, baskı ve yıldırma politikalarının akademinin de üzerinde olduğunu belirterek, hak arama mücadelesine devam edeceğini söyledi
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, bir kez daha akademisyenlere dönük mobing ve baskıyla gündemde. Daha önce Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nde (SBBF) araştırma görevlisi olan Damla Topbaş’ın doktorasını engelleyen ve kadroya almayarak, istifasına neden olan üniversite yönetimi, aynı bölümde görevli Selin Önen’e dönük mobingle gündeme geldi.
Önen’in, üniversite yönetimi hakkında açtığı dava devam ederken, bu kez Sosyoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Barış Akademisyenleri’nden Sibel Bekiroğlu işten çıkarıldı. Gerekçe ise “Çalışmak istediğini beyan etmeme” ve “Hizmetine ihtiyaç yok” olarak bildirildi. Üniversite yönetimi ayrıca görevine son verdiği Bekiroğlu’ndan Öğretim Görevlisi Yerleştirme Programı (ÖYP) borcu bulunmamasına rağmen tazminat talep etti. Bunun üzerine dekan ve dekan yardımcısıyla görüşmeye giden Bekiroğlu, olayın tutanak altına alınmasını istedi ancak çağrılan polis eşliğinde eşyaları toplatılarak üniversiteden çıkarıldı.
Bekiroğlu, yaşananları Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’e anlattı.
Temelsiz gerekçeler
Üniversiteyle ilişiğinin kesilme gerekçesinin “görevi talep etmeme” ve “hizmetine ihtiyaç duyulmadığı” olarak kendisine bildirildiğini belirten Bekiroğlu, daha önce üniversitede kalma yönünde talepte bulunduğunu belirterek, “Beni de çıkardıkları için bölümde sadece bir araştırma görevlisi kaldı. Dolayısıyla hizmete ihtiyaç duyulmaması gibi bir durum yok. Kaldı ki öğretim elemanı olarak yetiştirilmesi ve buna istinaden eğitim vermek için üniversitenin talebiyle bu işe başladım” diye belirtti.
Üniversite yönetimiyle yaşananlar
Bekiroğlu, üniversite yönetimi ile yaşadıklarını şöyle aktardı: “Mesai saatleri içinde bana neden ulaşılmadığını sordum. Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi Dekanı Şaban Doğan, gönderdiği belgeye cevap vermeyen birinin hizmetine ihtiyaç duymadığını ifade etti. Fakat fakülte tarafından benim gibi görev süresi uzatılması talep edilen bütün araştırma görevlilerine ulaşılmış, bana hiçbir şekilde ulaşılmadı. Bunu tutanak altına aldım. Dilekçe almayacaklarını, evrak kayıt birimlerinin olmadığını söylediler. Ancak gerçeği çarpıttıklarını biliyordum. Çünkü dilekçe bir hak, almamak ise bir suç. Yanımda şahitlerimle beraber tutanağın alınması gerektiğini söylediğimizde ise dekanın özel kalemi ‘Burayı terk edin, güvenlik çağıracağım’ dedi. Bir anda kapıya 6-7 tane güvenlik geldi. Devamında da ‘terör birimi’nden polisler geldi. Daha sonra dilekçeyi almak zorunda kaldılar ve evrak kayıt biriminin olduğunu öğrendik. Bu şekilde eşyalarımı toplayıp, okuldan çıktım.”
Mobing ve baskı politikaları
Göreve başladığı ilk andan itibaren mobingin başladığını söyleyen Bekiroğlu, muhatap alınmayarak, maillerine cevap verilmeyerek ve izinleri iptal edilerek yıldırılmaya çalışıldığına dikkati çekti. Üniversitenin, araştırma görevlileri üzerinde yoğun bir baskı kurduğunu söyleyen Bekiroğlu, “Mesai saati dayatması, kadro verilmemesi gibi durumlar yaşanıyor. Fakat bu sefer daha ileri giderek bana yeni bir mücadele alanı açtılar. Mecburi hizmeti öne sürerek, tazminat talebinde bulunmalarını kötü niyetin ispatı olduğunu gösteriyor. Çünkü önce 2016’da daha sonra 2018 yılında yayımlanan kararnamelerle hem ÖYP borçlanmasından hem de mecburi hizmet yükümlülüğümden kurtulmuştum. Hiçbir hükmü kalmayan senet ile borçlandırmaya kalkıyorlar. İlişiğimin kesilmesine yönelik bir talebim olmamasına ve hatta aksi yöndeki pek çok çabama rağmen bu maddi zorlukla karşı karşıya bırakmaya çalışıyorlar. Yaptığım görüşmede senet yükümlülüğüm olmadığını, bunun varmış gibi dayatılmasının psikolojik ve maddi bir sıkıntı oluşturduğunu, ilişiğimin kesilmesine dair karar yazısının ekinde senet belgesinin sunulmasının hukuksuz olduğunu belirttim” diye belirtti.
‘Baskı her yerde’
“Artık üniversite diye bir kurumun olmadığını görüyoruz” diyen Bekiroğlu, hiçbir bilimsel üretimin yapılmadığı, üretim yapmak isteyenlerin engellendiği bir durumla karşı karşıya olduklarını söyledi. Kendisini arayan pek çok meslektaşının da aynı şeyleri yaşadığını belirttiğini kaydeden Bekiroğlu, şöyle devam etti: “Bu baskı ve yıldırma politikaları herkesin üzerinde olduğu gibi doğal olarak akademinin de üzerinde. Bunları yaşadığım saatlerde Fernas işçileri yalınayak Ankara’ya yürüyordu. Emine Şenyaşar hala adalet bekliyor. Yüreğimin onlarla olduğu pek çok insan var. Pek çok direniş var ve insanlar hakkını arıyor. Ben de hakkımı arayacağım. Üniversitemde bilim üretmek, akademik yayın yapmak isterken, her gün arzuhalci gibi dilekçe yazmak, mevzuat okumak, kanun çözümlemek zorunda kalıyorum. İKÇÜ Rektörlüğünü bu hukuksuz karardan dönmeye çağırıyorum.”
İZMİR