İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının işkence olduğunu belirterek, Abdullah Öcalan’ın ‘umut hakkı’ kararının uygulanması için güçlü bir bir muhalefete ihtiyaç olduğunu ifade etti
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 18 Mart 2014 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye imkanı olmayan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS), işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı buldu ve ihlal kararı verildi. Literatüre “umut hakkı” diye geçen bu kararın üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, Türkiye gerekli adımları atmadı.
Bunun üzerine hak ve hukuk örgütleri, AİHM’in ihlal kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle yükümlü olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne 31 Temmuz tarihinde ikinci bildirimde bulunarak, konuyu gündemine almasını ve gerekli prosedürlerin işletilmesi talebinde bulundu. Abdullah Öcalan’ın umut hakkını, 17-19 Eylül tarihlerindeki toplantılarının gündemine alan Komite, açıkladığı kararda Türkiye’ye 25 Eylül tarihine kadar süre vererek, gerekli adımların atılmaması halinde ara kararını açıklayacağını duyurdu.
Başvuran kurumlar arasında yer alan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Komite’nin kararını Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Esra Solin Dal’a değerlendirdi.
Tecrit uygulamalarının bir işkence ve hak ihlali olduğunu belirten Yoleri, tecrit politikalarına son verilmesi gerektiğini vurguladı. İmralı tecridinin Türkiye’deki tüm cezaevlerine yansıdığını kaydeden Yoleri, F tipi, S ve Y Tipi hapishanelerinde binlerce tutsağın mağduriyet yaşadığını ifade etti.
İmralı’da mutlak bir tecridin söz konusu olduğunun altını çizen Yoleri, “Bir işkence yöntemi olan tecritte karşı tabii ki biz her dönem itirazlarımızı dile getiriyoruz. Bununla ilgili gerek ulusal, gerek uluslararası mekanizmalara başvuru yaparak, tecridin kaldırılması, önlenmesi noktasında devlete yaptırım uygulanmasını istiyoruz” dedi.
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı ziyaretlerine dair raporları açıklamayışına tepki gösteren Yoleri, “Uluslararası güçler tarafından da İmralı’daki tecridin görmezden gelindiğini görüyoruz. Uluslararası güçlerin siyasi saiklerle hareket ettikleri için İmralı işkence uygulaması göz ardı ediliyor” ifadelerini kullandı.
‘Hak örgütleri askı kurmalı’
Hak örgütlerinin devletlerden bağımsız çalışması gerektiğini aktaran Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü: “CPT, Birleşmiş Milletler ve işkence karşıtı mekanizmalar bağımsız değil. AİHM de bunlardan bir tanesi. Dolayısıyla bu bahsettiğimiz uluslararası insan hakları mekanizması diye özellikle altını çizdiğimiz kurumlar, bağlı oldukları sözleşmelere bağlı değil. Bu yüzden de ülkelerin kendi aralarındaki çıkar dengeleri üzerinden kararlarını verme ya da raporlarını açıklama eğiliminde olurlar. Ve bu nedenle de aslında tam bir bağımsız tutum beklemek gerçekten zor. Bu mekanizmaların daha hukuka uygun çalıştırılması için hak örgütlerinin ya da demokratik kurumların baskısı gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘İnfaz rejimi değiştirilmeli’
AİHM’in 2014 yılında aldığı kararla ‘ağırlaştırılmış müebbet’ cezasının infazını ‘umut hakkına’ aykırı bulduğunu hatırlatan Yoleri, Türkiye’nin 204’ten bu yana AİHM kararına ilişkin bir adım atmadığını kaydetti.
Türkiye’nin infaz rejiminde değişiklik yapması gerektiğini belirten Yoleri, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının mevzuattan kaldırılması gerektiğini vurgulayarak, tecrit uygulamalarının tamamen kaldırılması ve umut hakkına yönelik yeni düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledi.
Yoleri, “Buna dair 2021 yılında bir değerlendirme yapıldığını görüyoruz. Yine Bakanlar Komitesi Türkiye’ye bu konuda nasıl bir politika izleyeceğini, ne yapacağının programını bize bildir dedi. Yani bir yol haritası istedi. Ama 2021 yılından bugüne Türkiye’ye baktığımızda hem yeni tip tecrit hapishaneleri yapılarak tecrit daha yaygınlaştırıldı hem de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen kişi sayısı arttı. Ve bunlara uygulanan infaz uygulamalarına bir değişikliğe de gidilmedi” diye konuştu.
‘Karar 10 yıldır uygulanmıyor’
Komite’nin son kararda Türkiye’nin adım atmasını ve sonuçlandırılmasını istediğini dile getiren Yoleri, “Bunun için Türkiye’ye bir yıllık kesin süre verdi. Yani 2014 yılından beri o koymadığı kesin süreyi nihayet şimdi belirlemiş durumda. Komite, Türkiye’ye bir yıl içerisinde ‘Bu sorunu çöz, AİHM kararına uygun şekilde mevzuatını düzenle’ demiş oldu. Şimdi 2014, 2021 ve 2024 yılları arasında 10 yıllık bir süre geçmiş. Ama 10 yıldır bu karar uygulanmamış olmasına rağmen hala Türkiye’ye bir yaptırım uygulanmaması kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
Türkiye’nin Kürt politikasının Komite’nin tutumunu etkilediğini ifade eden Yoleri, “İmralı’ya ilişkin bölümünü doğru değerlendirmek lazım. 10 yıldır yapılmayanı bir yılda ‘nihayetlendir’ diyor. Yani 10 yılın içinde bir yıl ne anlama gelir diye düşündüğünüzde, 10 yıldır zaten zamana yaymış. Bir yılla sınırlaması önemli bir şey ama çok uzun bir süredir bu karar uygulanmadı. Bugüne kadar bu sorunun zaten aşılması gerekirdi” diye belirtti.
‘Güçlü bir muhalefet’
Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmesi bakımından güçlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunu vurgulayan Yoleri şunları ifade etti: “Uluslararası kurumları zorlayacak güçlü bir muhalefete ihtiyaç var. Hem uluslararası kurumları hem de Türkiye’nin hukuka uymaya mecbur bırakacak adımlar atılması lazım. Bu toplumsal hareketi ve dinamizmi nasıl örgütleyebiliriz sorusunun daha güçlü tartışılması gerekiyor. Yani hem bir işkence yöntemi olduğu için hem de ağırlaştırılmış müebbet tecrit içerdiği için buna karşı durmalıyız.”
İSTANBUL