DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ortadoğu’da yayılan savaşların çözümüne dair ‘Demokratik Ulus’ paradigmasını işaret ederek, ‘Demokratik Ulus herkesin yaşamış olduğu sınırlar içinde kendi kimlik ve inancıyla kendi hak ve özgürlüklerini yaşadıkları bir rejimden bahsediyoruz’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yeni yasama döneminin ilk grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Bakırhan, konuşmasına anadili olan Kürtçe ile başladı.
‘Savaş Ortadoğu’ya yayılacak’
İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına işaret eden Bakırhan, yaklaşık iki milyon insanın şu anda bir alana sıkıştırıldığını ve dünyanın bu duruma sessiz kaldığını kaydetti. İsrail’in saldırı alanını genişleterek Lübnan’a yönelmesine de işaret eden Bakırhan, bu durumla ilgili daha önce uyarıda bulunduklarını ve haklı çıktıklarını kaydetti.
Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasına dikkat çeken Bakırhan, “İki haritayla oraya çıktı. Haritanın birinde siyah zeminle boyalı bölgeye lanet bölgesi, diğerine de nimet bölgesi olarak adlandırdı. Belli ki lanet bölgesi denilen bölgelerde savaş içerisine çekilecek, savaşa sürüklenecek. Nimet bölgesi dediği de Hindistan’dan Afrika’ya kadar dünyanın birçok yerine düşünülen enerji koridorunun geçeceği bölgeleri kast ediyordu” dedi.
Ortadoğu’da 3’üncü yol
Halkların değil devletlerin birbiriyle savaştığını dile getiren Bakırhan, “Emin olun milliyetçi ve mezhepçi ulus devlet anlayışı ile Ortadoğu bir gün gün yüzü refah görmedi. Bunun yanında yine emperyalist hegemonik güçler de orada bir sistem oluşturmaya çalıştılar onlar da bir sistem oluşturamadılar. İkisi de halkların ne demokrasi ne de özgürlük getirdi. Ölüm, kan ve gözyaşı getirdi. Ama biz Ortadoğu’nun her iki sistem dışında başka bir sistemle de yaşayabileceğini başka bir sistemle sorunları çözebileceğini dile getiriyoruz. 3’üncü Yol diyoruz.” diye kaydetti.
Demokratik ulus vurgusu
Yaşanan çatışmalara da değinen Bakırhan, “İran Cumhurbaşkanı aslında çok önemli bir şeyi itiraf etti. Biraz sendelersek Kürdistan kurulabilir, Azerbaycan kurulur dedi, Belucistan kurulur dedi. Biz de buradan kendisine soruyoruz. Sizler dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahiptiniz. Orada rejim ihraç edeceğinize, kimi örgütleri destekleyeceğinize ülkenizin bu zenginliklerini Kürtlere, Azerilere, Belucilere harcasaydınız onların kimliğini, inancını tanısaydınız, orada demokrasi, özgürlükleri egemen kılsaydınız bugün değil İsrail dünyanın tamamı da bir araya gelseydi bu kaygı ve korkuları taşımayacaktınız. İşte biz 3’üncü Yol derken Demokratik Ulus’tan bahsediyoruz. Nedir Demokratik Ulus? Herkesin yaşamış olduğu sınırlar içinde kendi kimlik ve inancıyla kendi hak ve özgürlüklerini yaşadıkları bir rejimden bahsediyoruz.” dedi.
‘Adaleti ne ile terbiye edeceksiniz?’
DEM Parti olarak Meclis kapandığı günde bu yana sahada çalıştıklarını ifade eden Bakırhan, sahada gördükleri yoksulluğa dair, “Gittiğimiz her yerde ekmek teknesi batmış, adalet deseniz adaletin tuzu kokmuş. İmam Gazali şöyle diyordu, adalet tuz gibidir, çürüyen bozulan bir şey varsa tuzla terbiye edilir. Şimdi biz de tuz da koktuğu için bu adaleti ne ile terbiye edeceğiz cevabını bir türlü bilmiyoruz. Adaleti ne ile terbiye edeceksiniz” dedi.
Bakırhan, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“TBMM bu konuda bir sorumluluk almalıdır. Yerliyiz ve milliyiz diyorlar ama nasıl bir yerlilik ve millilik ise insanları kuyrukta sebze ve meyve alma noktasına getirdiler. Nasıl bir yerlilik ve millilikse gözleri habire insanların ceplerinden kaç kuruş, hangi vergi ile almanın peşindeler. Gerçek yerlilik ve milliliğin sanırım ne olduğunu bilmiyorlar. Bu soygun, talan düzeninden meclis artık hicap duymalıdır. Halka karşı sorumluluğunu artık yerine getirmelidir. Yeni yasama döneminde meclis daha fazla adalet, daha fazla eşitlik, daha fazla barışı savunacak ve bunu sağlayacak yasalar getirmelidir, bunları tartışmalıdır.
‘Talan ve soygun düzenini bitireceğiz’
DEM Parti olarak bütçe görüşmeleri boyunca sahada yapmış olduğumuz gezilerde ortaya çıkan halklarımızın, emekçilerin talep ve isteklerini o kürsülerde dile getireceğiz. Türkiye’yi bu karanlık tablodan ne bu iktidar ne bu muhalefet çıkaramaz. Son günlerde zaten muhalefetin ne halde olduğunu hep beraber görüyoruz, tanıklık ediyoruz. Bu bize çok sürpriz olmadı. Emin olun bu talan ve soygun düzenini bitirecek, Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak tek bir anlayış, tek bir programı, planı, fikriyatı olan parti varsa o da DEM Parti’dir, biziz. Yeni dönemde parolamız, demokratik mücadele, kurucu ve kapsayıcı siyaset olacaktır.
Hasta tutsaklar
Yaz boyunca Türkiye’de anayasa tartışmaları vardı. Biz demiştik ki AİHM kararlarının uygulanmadığı, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin devam ettiği cezaevlerinin Guantanamo toplama kamplarına dönüştürüldüğü bir ülkede bir yol temizliği yapılmadan anayasa tartışmalarının yapılmayacağını belirtmiştik. Bakın tam da dediğimiz gibi bir üzücü olayla karşı karşıya kaldık. Yaşadığı ağır hastalıklara rağmen defalarca başvurmamıza rağmen bu hasta tutsak bu ağır hastalıklarla yaşamını yitirebilir dediğimiz Abdulkadir Kuday arkadaşımız yaşamını yitirdi.
Şimdi bu hasta tutsaklar cezaevinde olduğu sürece neyin anayasasını tartışacak toplum neyinize güvenecek. Önce yol temizliği yapın, önce yeni anayasadan ne beklediğinizi ne düşündüğünüzü topluma açıklayın sonra sivil mi olacak yeni mi olacak, demokratik mi olacak ona hep birlikte karar verelim.
İktidar ve muhalefet iyi dinlesin
Sık sık bize sorulan kimi sorular var onlara son kez cevap veriyorum. Isıtılıp ısıtılıp önümüze konulmasın. Hem iktidar hem muhafelet hem de medya kulağını açıp iyi dinlesin. DEM Parti olarak bizim hiç bir kesimin sembolleriyle değerleriyle bir sorunumuz yok. Ama bu ülkede herkes bir etnik kimliğe sığdıran bir anayasayı da kimse bize kabul ettiremez. Yeni bir yurttaşlık tanımının bu süreçte başta parlamento olmak üzere toplumda cesurca yapılması gerektiğini belirtiyoruz. Yine bizim ülkenin başkenti ile diliyle bir sorunumuz yok.
Yeni anayasada anadil tartışması
Ama siz de kabul edersiniz bu ülkede çeşitli halklar yaşıyor, halkların kendi anadilini konuşması, kendi anadilinde eğitim görmesi herkesi anne sütü kadar helaldir. Bizim Cumhuriyetle bir sorunumuz yok, ama kimse bizi tekçi inkarcı bir cumhuriyetle yüzyıl daha yaşayın diye bir anayasa bize yaptıramaz. Biz demokratik bir cumhuriyet istiyoruz, halkların ve inançların kendi varlıkları ile yaşadığı, kendilerini var ettikleri, farklılıklara saygı duyan demokratik bir cumhuriyet mücadelesi yürütüyoruz. Kimse bize Ankara’da otururum şah da benim padişah da benim anayasası yazdıramaz. Yerel demokrasinin olmadığı her anayasa 12 Eylül ruhunu taşıyan bir anayasa olur. Yerelin söz hakkını yok sayan yerel demokrasiyi çiğneyen bir anayasaya dokunmadan yeni bir anayasa yapılmaz. Açıkça söylüyoruz. Mevcut anayasanın kötü bir kopyasını yapmak ne yeni bir anayasa olur ne demokratik bir anayasa olur. Anayasanın mevcut bütün yasalarının tamamında 12 Eylül’ün ruhu ve kokusu geliyor. Kalıplara sığınmadan önyargının arkasına sığınmadan anayasanın tamamını önümüze alıp yeniden tartışmamız gerekiyor. Bu ülkenin refahı kardeşliği için bu ülkede huzur ve barış için.
Demokratik anayasa için tartışmaya varız
Buradan muhalefete de seslenmek istiyoruz. Son günlerde kimi pratikleri ve söylemleri toplumu şaşırttığı gibi siyaseti de bizleri de şaşırtıyor. Değişim iddiasında mısınız? Eğer değişim iddiasındaysanız anayasa konusunda tutucu davranmamalısınız. Tutucu davranırsanız mevcut anayasanın kötü bir kopyası ile karşı karşıya kalırız. İlk yüzyılın halklara getirdiği tekrarı yaşatma siyasetini savunmasanız. Yeni ve demokratik anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır. Herkes önyargılarını tabularını bir kenara bıraksın. Biz çoktan hazırız, varız, demokratik bir anayasa yapmak için çalışmaya da konuşmaya da tartışmaya da varız.
Çözüm yeri Ankara’dır
Demokratik anayasanın ilk şartı Kürtler başta olmak üzere ülkede yaşayan halklar ve inançları kapsayan, eşi yurttaşları kapsayan bir anayasa yapmaktır. İkinci yüzyılda demokratik anayasanın hayata geçmesinin yolu Kürt halkına statü sağlamaktır. Halkların ve inançların sömürülmesine izin vermeyen bir toplumsal sözleşme imzalamaktır. Şunun iyi biliyoruz. Türkiye’de Kürt meselesinin çözüm yeri, muhatabı Ankara’dır. Türkiye’de devlet iktidar ve halklar artık bir karar vermelidir. 60 milyon Kürt yaşıyor dünyada. En yoğun olarak da Türkiye’de yaşıyor. Devlet, iktidar ve kurumlar şuna karar vermelidir. Kürtlerle hasım mı olacaksınız, hısım mı olacaksınız?
Kürtlerle hasım mı hısım mı olacaksınız?
Buyurun tekrar buradan soruyoruz. 21. yüzyılda yeni bir yasama döneminde Kürtlerle hasım mı, hısım mı olacaksınız konusunda bir zahmet kararınızı verin. Biz nerede mi duruyoruz? Biz Kürtlerle hısım olmanızı, Kürtlerin haklarını tanıyarak Kürtlerin bu ülkede bütün halklar ve inançlarla ortak bir zeminde yaşamasının taraftarıyız. Hasım olursunuz Türkiye’de yaşamış olduğumuz mevcut mutsuzluğu, mevcut olumsuzlukları, kötü süreçleri tekrar bize yaşatmış olursunuz. Hısım olmayı seçerseniz emin olun Türkiye refaha ve mutluluğa ulaşır. Sadece Türkiye refah ve mutluluğa ulaşmaz, aynı zamanda Türkiye yaratmış olduğu bu modelle Ortadoğu’daki bu çatışmalara, savaşa, gerginliğe yok sayma politikaları karşısında model bir ülke olabilir.
Toplumsal barışı yükseltelim
İstikrarlı bir ülke olarak Ortadoğu’da halkların istikrarlı bir şekilde yaşamasına da katkı sunabilir. Yine değerli arkadaşlar son olarak dünyada barış isteyen ve bölgedeki gerilimin ürettiği risklere karşı bu ülkeyi düşünen herkes Türkiye’de de barış istemeli. Bu konuda cesur olmalıdır. Çağrımızı güçlü bir şekilde tekrar yeniliyoruz. Herkesi toplumsal barışımızı yükseltmeye Kürt meselesinin demokratik yollarla çözülmesi için görev ve sorumluluk almaya çağırıyoruz.”
Bahçeli’yle tokalaşması soruldu
Bakırhan, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakırhan’a, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kendileri ile tokalaşması ve Bahçeli’nin sonrasında yaptığı “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak gerekiyor” açıklama soruldu.
‘Anormal bir durum yok’
Bakırhan, “Bence anormal bir durum yok. Meclis çatısı altında olması gereken bir tabloydu. Siz de haklısınız. Bugüne kadar diyalog, müzakere olmadığı için herkes şaşırmış olabilir. Meclis’in asıl görevlerinden bir tanesi budur. Halklar, bizi buraya niçin seçip gönderdiler? Türkiye’nin temel sorunlarını konuşup çözüm yolu üretmek için. Türkiye’nin bir toplumsal barışa ihtiyacı var. Hemen yanı başımızda çatışmalar, savaşlar var. Nereye sıçrayacağını bilmiyoruz. Bu süreçte Türkiye’de her zamankinden daha fazla diyalog ve müzakereye ihtiyaç var. Sayın Bahçeli’nin gelmesi de gayet normaldi, anormal bir durum yoktu. Türkiye’de toplumsal barışı sağlamak, Türkiye’yi huzura kavuşturacak olan her eli tutmaya, her adımı desteklemeye hazır olduğumuzu zaten belirtmiştik. Yani sadece bir tokalaşmadan yeni bir süreç çıkar mı, bilmiyorum; ama toplumsal barışa ihtiyaç var. Meclis’te başta iktidar olmak üzere diğer siyasi partiler ile bu toplumsal barışı örecek söylem, dil ve adım üretmek gerekiyor” yanıtını verdi.
Kaynak: MA