Geçen hafta Kürt dili ve kültürü, iktidardaki milliyetçi ırkçı koalisyonunun yeni bir saldırısına maruz kaldı. İstedikleri insanı, istedikleri kurumu, yapıyı, siyaseti, sanatsal etkinliği istedikleri şeyle suçlamak için el altında bir maymuncuk olarak tuttukları bir itirafçının ifadeleri aracılığıyla iki yıldır kurumlara, siyasi parti temsilciliklerine, derneklere, evlere baskın düzenliyorlar, yüzlerce kişiyi gözaltına alıyorlar, insanlara eziyet ediyorlar, tutukluyorlar, dernekleri, kurumları kapatıyorlar. Bu kez yine aynı maymuncuğu kullanarak Amed’de 24 Eylül’de Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER), Payîz Pirtûk ile Anka Dil ve Sanat Eğitim Kooperatifi ile çok sayıda eve baskın yaptılar, otuz kişiyi gözaltına aldılar, çok sayıda kitaba, dergiye, bilgisayara ve hard diske el koydular. Ve elbette bu insanlar normal yollarla savcılığa çağrılsalar gidip ifadelerini verirlerdi. Hepsi kültür, dil ve sanat kurumlarında legal olarak faaliyet yürüten ve yürüttükleri tüm faaliyetleri göz önünde olan insanlar.
Bu otuz kişiden eski Med-Der başkanı tutuklanırken, diğer yirmi dokuz kişi serbest bırakıldı. Neymiş, demek ki ortada böyle baskın vermeye gerek duyulacak bir şey yokmuş. Bu şekilde alayla valayla sözüm ona ‘terör’ operasyonlarıyla evleri, dernekleri basıp insanları gözaltına almalarının bir tek nedeni var; bu insanların yaptıkları işi bir illegal işmiş gibi göstermek. Ne iş yapıyor peki bu insanlar? Kürtçe dil eğitimi veriyor, Kürtçe eğitim materyaller basıyor, kitap basıp, kitap satıyor. Binlerce yıldır tüm dünyada tüm insanların yaptığı son derece normal ve sıradan eylemler, faaliyetler. Fakat söz konusu eylem ve faaliyetler Kürtçe olunca, Kürtçenin gelişimine dair olunca bir anda dünyanın en tehlikeli işine dönüşüveriyor. Yüz yıllık Cumhuriyet rejimin ve onun en son iktidarının Kürtçeye olan düşmanlığı, nefreti, öfkesi bir türlü bitmiyor. Çünkü bu dil boyun eğmiyor. İmparatorluk bakiyesi coğrafyada yaşamakta olan onlarca dili asimile ettiler, ortadan kaldırdılar fakat Kürtçe direnmeye, boyun eğmemeye devam ediyor. Yüz yıldan fazladır konuşulmasına dahi izin verilmeyen, kültürel, sanatsal, bilimsel, dinsel, sosyal her türlü ifadesi yasaklanan, eğitimde kullanılamayan bir dil direnmeye devam ediyor. Direnmekle kalmıyor, kültürden sanata, bilimden sosyal ilişkilere, oradan teknoloji ve internete kadar her alanda kuvvetle kullanılmaya gelişmeye, büyümeye ve dünya kültürüne zenginlik katmaya devam ediyor. Dünyada hiçbir dil Kürtçenin gördüğü muameleyi görmemiştir, hiçbir dil Kürtçe kadar direnmemiş, baskı ve yasaklar altında bu kadar üretebilmeyi ve gelişebilmeyi başaramamıştır.
Bazen insan diyor ki gerek var mı bu kadar direnmeye, bir dili yaşatmak için bu kadar bedel ödemeye? Bırakalım asimile olsun, herkes rahat etsin. Kürtler bu kadar bedel ödemesin, koca bir devlet de bu kadar varını yoğunu bu dili asimile etmeye harcamasın. Fakat bu dili yasaklayanlar da bu yasağa direnenler de dilin sadece dil olmadığını, dilin bir varlık yokluk sorunu olduğunu çok iyi bilirler. Dili yitirmenin, asimilasyonu kabul etmenin sadece bir dili konuşmaktan, yaşatmaktan vazgeçmek olmadığını, kimliğinden, kişiliğinden, benliğinden, tarihsel var oluş hikayesinden ve var oluş biçimlerinden kısacası özgürlüğünden vazgeçiş olduğunu bilirler. Dilinden vazgeçmenin insanın kendi hakikatini yitirmesi olduğunu bilirler. Dilin, insanın kendi hakikatini ifadeye dönüştürmesinin en muazzam yolu olduğunu bilirler. İnsan bilinci, kendi hakikatini açıklayabilme gücüdür. Dili, elinden alınanın hakikatini anlamlandırabilme ve onu açıklayabilme gücünü kaybettiğini bilirler. Hakikatini açıklayamamanın en ağır kölelik olduğunu, var oluştan kopma ve gerçeklik olmaktan çıkma durumu olduğunu bilirler. İmparatorluk bakiyesi Cumhuriyet’te dilleri yasaklanmış, asimile olmuş onlarca halkın yaşadığı hakikat yitimi, yaşadığı kendine yabancılaşma, yozlaşma, kendi gerçekliğine karşı hatta kendi gerçekliğine düşman hale gelişi bu coğrafyanın en büyük trajedisidir. Bugün bunca ırkçı, tekçi, ötekine düşman bir zihniyet bu coğrafyanın iklimini bu kadar zehirleyebilmişse bunun en büyük nedeni halklar üzerindeki bu asimilasyonun gerçekleşmiş olması, yani bu halkların kendi hakikatlerini yitirmesidir. O yüzden Kürtçenin direnişi ve mücadelesi sadece Kürtler için değil bu coğrafyadaki tüm halklar için hakikatin korunması ve hakikatin yeniden kazanılması mücadelesidir.