İyi de, asıl küfredilen kişi benim, bu küfür disiplin cezasına gerekçe oluyorsa, doktora da böylesi bir ceza verecek misiniz? Asıl ceza verilmesi gereken kişi o değil mi?
İçeriden / Hüseyin Aykol
Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan köşemizin çizerlerinden Sinan Adıgüzel, 12 Eylül 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Şu an bulunduğum cezaevinde bir yılı aşkın bir süredir tutulmaktayım. Ancak mahpusluğum epeyce uzun zamandır sürdüğü için ciddi sağlık sorunlarım mevcuttur. Ancak sağlığa erişebilme çabamız kötü niyetli bir yaklaşımla provoke ediliyor. İhtiyacım olan ilaçlarıma ulaşamıyorum. Şu anda boynumda üç, belimde ise dört fıtık bulunmakta. Günümün önemli bir bölümünü şiddetli ağrılarla geçirmekteyim. Son doktor kontrolünde bu hastalığımdan kaynaklı ağrıları dindirmek için rapora bağlı ağrı kesici ilaç tedavisi öngörüldü. Bu nedenle bir yıl süreyle ağrı kesici hap kullanmam yönünde rapor yazıldı.
Ancak bir yıllık tedavi sürecim bitmeden, ilaçlarım kesildi. Bunun üzerine revire çıktım ve şiddetli ağrılar nedeniyle en temel insani ihtiyaçlarımı bile karşılamada güçlük çektiğimi, zaten tekli hücrede tutulduğumu belirterek, ilaçlarımın verilmesini istedim. Ancak revir doktorunun saldırgan bir tutumuyla karşılaştım. Rapor altına alınmış yedi fıtık hastalığıma rağmen, beni bağımlılıkla suçlayıp, ilaçlarımı yazmayacağını belirtti. Ben de doktorun vicdanına hitaben durumumu yeniden izah ederken, bana “s.ktir git!” deyip, elindeki kalemi bana fırlattı. Ben kendisine herhangi bir saldırı girişiminde bulunmadan; ancak bana ettiği sözü kendisine iade ettiğimi söyleyerek, hücreme geri döndüm.
Bunun üzerine hakkımda disiplin soruşturması açıldı. Soruşturmaya itiraz edip, yaşananları anlattım. Ancak İnfaz Hakimliği, benim doktorun kendisine iade ettiğim “s.ktir git!” ifadesini gerekçe göstererek bana 11 gün hücre cezası verilmesine karar verdi. İyi de, asıl küfredilen kişi benim, bu küfür disiplin cezasına gerekçe oluyorsa, doktora da böylesi bir ceza verecek misiniz? Asıl ceza verilmesi gereken kişi o değil mi?
Bu arada, benim yatmam gereken ceza, aslında yıllar önce bitmişti. Ancak böylesi disiplin cezalarıyla neredeyse 10 yıldır fazladan cezaevinde tutuluyorum. Tüm bu hukuksuzlukların demokratik kamuoyuna duyurulması ve bir an önce tahliye edilmemin sağlanması için yardımlarınızı bekliyorum.”
* * *
İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan Yusuf Birkan, 12 Eylül 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Ben-biz iyiyiz. Zindanlardaki genel tecrit politikasından en iyi şekilde biz nasipleniyoruz. Alışmış olsak da, kabul etmiyoruz. Şunun da farkındayız; mevcut iktidar ve onun benzeri olan muhalefet var olduğu sürece değişen bir şey olmayacak. Ne DEM ne de CHP açıklamalarla hukuksuzluğu gidermeye çalıştıkları sürece iktidarın pervasızlığı daha da ilerleyecek.
Uzun süredir benden haber alamadığınızı yazmışsınız. Oysa 7 Temmuz 2024 günü size yazmıştım. Afyon 1 nolu T Tipi Cezaevi’nden size yazdığım bir mektuba el konulmuştu. Konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştüm. Orası da reddetti. Bunun üzerine size konunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmesi için ricada bulunmuştum. (Mektubun bana gönderilmemesi konusu, AİHM’e götürüldü) Sizin 253 olan posta kutusu numarası değişmiş.” (Eski adresime mektup gönderen arkadaşlar, endişe etmesinler, böylesi bir durumda, mektuplarınız yeni numaraya geliyor!)
* * *
İzmir-Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Güven Usta, 16 Eylül 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Daha önce yazdığımız mektuplarda Nurettin Kaya’nın Ölüm Orucu eyleminden bahsetmiştik. Nurettin Kaya arkadaşlarımın Yüksek Güvenlikli Hapishaneden (Kuyu tipi) kendi talepleri olan bir hapishaneye sevk edilmelerini talep ediyordu. Bu talepleri kabul edildi. Son haftalarda durumu iyice ağırlaşmıştı. Ayrıca medyada daha fazla yer veriliyordu.
Nurettin Kaya’nın taleplerinin kabul edilmesi kararlı bir mücadele yürütmek kadar dayanışmanın önemini de bir kez daha göstermesi yanıyla anlamlıdır. Ama mücadele bitmedi. Kuyu tiplerinde Ayberk Demirdöğen, Rezzan Şengül (Geçen hafta yapılan ilk duruşmasında tahliye edildi) ve Vedat Doğan (Bu hafta içinde duruşması var; tahliye edilmesi bekleniyor. Bu arada, gazetemize 1 Temmuz günü yazdığı mektubu, bize yeni ulaştı) süresiz açlık grevi yapmaya devam ediyor. Talepleri aynı: Kuyu tiplerinin kapatılması ve kendi istedikleri hapishanelere sevklerinin yapılması. Yani daha çok dayanışmaya ihtiyacımız var. Sizin bu konulardaki duyarlılığınızı biliyor ve tekrar teşekkür ediyoruz.”
* * *
Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan Mehdi Boz, 16 Eylül 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Bana bir ay iletişim cezası verildi. 14 Ağustos 2024 günü başladı ve 13 Eylül günü sona erdi. İletişim cezası mektup ya da faks için verilir ama burada iletişim cezasında sadece onlar değil, bir de televizyon ve radyomuz için uygulandı.
24 Ağustos 2024 günü değerli annem vefat etti. Cenazesine gidebilmek için dilekçe yazdım. Ama 3-4 gün sonra Elazığ Cumhuriyeti Başsavcılığı’ndan gelen cevapta, benim ‘tehlikeli bir mahkum’ olduğum iddia edilerek cenazeye katılmam sakıncalı bulunmuş. Ailem de benim cenazeye katılabilmem için Varto Savcılığı’na başvurmuş ama orası da Cumhurbaşkanı’nın Bitlis mitingini gerekçe göstererek başvuruyu reddetmiş. Bir yandan ülkenin her yanında güvenliği sağladıklarını iddia ediyorlar, diğer yandan da siyasi tutsaklar söz konusu olduğunda güvenliği sağlayamayacaklarını söylüyorlar.
Normalde 30 yıllık cezamı 5 Haziran 2025 günü bitirip, tahliye olacaktım. Ancak değişik cezaevlerinde bana verilen hücre cezaları yüzünden infazımı yaktılar. Bu yüzden 6 yıl fazladan yatmak gerekiyormuş. Bu arada, ailelerimizin cenazelerine katılmamız bile bize çok görülüyor. Ailemizin ve halkımızın başı sağ olsun!”
MEKTUBU GELENLER:
Hakan Gökcan – Afyonkarahisar E Tipi Cezaevi
Mehdi Boz – Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli CİK
Güven Usta – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Yusuf Birkan – Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi
Sinan Adıgüzel -Kırşehir Yüksek Güvenlikli CİK
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi