Dünyanın birçok yerinde toprak reformu yapılmıştır. Bazı yerlerde, kent toprakları da kamulaştırılarak doğrudan halkın yararına kullanılmıştır ama ‘kadınlara toprak dağıtmak’la, topraklar sadece toplumsallaştırılmış olmayacak, aynı zamanda kadınsallaştırılacaktır.
Bu, sadece kadınlara tahsis edilmiş bir özel alan olarak değildir. Mülkiyet-erkek ensest birlikteliğinin tersine bükülmesidir. Bu yüzden bugüne kadar olanlardan daha cüretlidir ve bu yüzden çok daha önemlidir. Çünkü kadınlara toprak dağıtmak sadece büyük toprak sahipliğini değil, bütün dünyada mülkiyetin sembolik sahibi ‘erkek’ iktidarını da hedefler.
Cüretlidir ama bu cüret için ortam uygun mudur?
İspanya’nın Endülüs bölgesindeki Marinaleda, sadece İspanya’nın değil Avrupa’nın en yoksul yerlerinden biriydi. 1977 yılında, radikal bir belediye başkanının öncülüğünde halk, bir büyük toprak sahibinin 10 bin hektar toprağını işgal etti. Ayrıca bir süre sonra, bir nehri işgal etti (!) ve suyunun oraya taşınması için eylemlere başladılar. Avrupa’daki bir belediye, yerel yönetim olduğu için bunun kolay olduğunu sanmayın, bu toprakların onlara sembolik olarak kiralanması 1991 yılını buldu. Bu süre içinde ve daha sonra yüzlerce kez yolu kestiler, 37 kez İspanya bankalarını işgal ettiler, katedralde kralın önüne çıktılar, operada sahneye fırladılar ve daha birçok farklı eylem yaparak toprak haklarını savundular.
Bu kadar yıl sonra Marinaleda’da şimdi, bu 10 bin hektar toprağın hepsi zeytin ağaçlarıyla kaplı ve bütün hepsi kooperatifin. Bir zeytinyağı fabrikası var, 2 milyon euro değerinde, kooperatifin tabii ki. Bir konserve fabrikası var 3 milyon euro değerinde, kimin diye söylemem gerekmiyor herhalde.
Tarlada çalışanlar 6 saat, fabrikalarda çalışanlar 8 saat çalışıyor ve asgari ücretin iki katı kadar ücret alıyorlar. Kooperatif ve belediyenin kreşinde 46 öğrenci, 6 hoca var; aylık kreş ücreti 2 euro. Belediyenin havuzu 3 aylık 3 euro. Eğer ev istiyorsanız ‘Kendi Evini Kendin Yap Kooperatifi’ne katılıp, çalışıyorsunuz ve 125 metrekare dubleks evinizi hep birlikte inşa ediyorsunuz. Sonra bu evlere, sadece iki yıl boyunca, ayda 15 euro ödüyorsunuz…
Özet geçtim daha önce anlattığım için ama bu yazıda, esas başka bir şeye vurgu yapmak istiyorum. 1977 yılında bu mücadele başladığında, tamam Franco rejimi gitmişti ama bütün halk 36 yıl açık bir faşist rejim altında yaşamıştı. Bugün bizde bütün bu yaşanılanlardan sonra, artık hiç umut yok diyenleredir bu sözüm. 36 yıl Franco faşizminden sonra ihtiyaç üzerinden cüretli bir örgütlenmenin başarılı bir örneğidir Marinaleda.
Bir başka şeyin altını çizmek gerekirse, bir Avrupa ülkesi olmasına rağmen 1977’de başlayan bu ‘toprak reformu’ mücadelesi, 14 yıl sonra, ancak toprağın sembolik olarak kiralanmasıyla bir anlamda sonuçlanmıştır. Yani 1977 yılında zaten bu toprağı vermezler diye başlanmasaydı, 1991’de o toprak alınabilir miydi?
Zaman dediğimiz şey içinde yuvarlanıp gittiğimiz bir boşluk mudur yoksa onu biz mi inşa ediyoruz?
Kürt siyasal hareketinin mucizesi, zaten böyle ters akan bir zamanın içinden ortaya çıkması değil midir?
Kendisinin umudu olmayan bir ‘sol’un, halkın umudu olabilmesi mümkün mü?
Yani, kadınlara kent topraklarının dağıtılmasının, kent reformunun tam zamanıdır, hatta geç kalınmıştır.
Bu yüzden HDP’nin yerel yönetim programının başında, ‘Kent topraklarının evsizlere-kadınlara dağıtılacağı’ ilkesi gelmelidir.