Şiirleriyle toplumun geleneksel yargılarına karşı büyük bir savaş açan Rojhilatlı Kürt kadın şair Jîla Huseynî, 27 Eylül 1996 yılında Tahran’ı ziyarete gelen Başurlu büyük Kürt şairi Şêrko Bêkes’i karşılamaya giderken, 10 aylık kızı Jîna ile birlikte geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi
Büyük şair Şêrko Bêkes’in “Şiir aşık’tı, Jîla da maşuk’tu” dediği Jîla Hüseynî, kadını, aşkı ve yaşamı işleyerek kadınların dili ve duyguları oldu. Cesaretin şairi olarak bilinen Jîla Hüseynî’nin yaşamını yitirişinin üzerinden 28 yıl geçti. Şiirlerini yayınlama imkânı bulsa da bugün pek tanınmayan Jîla, yakın dönemde yetişen Kürt şairleri arasında önemli bir yere sahipti. 32 yaşında son bulan kısa ama yoğun hayatı, onu okuyan ve tanıyan herkesin ruh dünyasında derin izler bıraktı.
Jîla, 21 Eylül 1964 yılında İran’da Kürtlerin yoğun yaşadığı Seqiz kentinde, edebiyata ilgi duyan aydın bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Şeyh olan dedesi aynı zamanda şair ve hattattı. Babası Mehran Hüseynî, Jîla’ya en büyük desteği veren kişiydi ve sahip olduğu çok zengin kütüphane, Jîla için sihirli bir yaşam alanı oluşturdu. Bu ortamda edebiyata olan ilgisi hem ailesi hem de okul hocaları tarafından fark edildi. Babasının isteği üzerine 15 yaşında şiir yazmaya başladı. Babasının kitaplığından ve dedesinin şiirlerinden faydalanan Jîla, büyük bir tutkuyla şiirlerini kaleme aldı.
Şiirleriyle öne çıkan Jîla, henüz 15 yaşındayken babasının kuzeni Vefa Hüseynî ile evlendi. Bu evlilikten Bahar Zühre adında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Ancak evlilik beş yıl sürdü. Seqiz’de yedi yıl geçirdikten sonra Şahrez Nusodî ile tanıştı ve ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten Ramin adında bir oğlu ve Jîna adında bir kızı oldu.
Jîla Huseynî, ilk eserlerini çoğunlukla Farsça kaleme aldı. İlk el yazması olan ‘Ber Bayê Çû’daki yazıları da Farsçaydı, ancak Jîla bu kitabı yayınlamak istemedi. 1984-1985 yıllarında Seqiz radyosunda Kürtçe program yaptığı dönemde yazım dili değişti. Radyoda “Biz ve Dinleyiciler” adlı program ile birlikte şiir ve öykülerini Kürtçe yazmaya başladı. Kürtçe edebiyata olan ilgisi, babasının zengin kütüphanesi sayesinde daha önceki yıllara dayanıyordu. Kendi halkının edebiyatına olan ilgisi giderek büyüdü ve artık sadece anadilinde yazmaya başladı.
Jîla, şiirlerinde aşka, kadına, nasihatlere ve yakarışa atıfta bulunurken, sonraki dönemlerde daha eleştirel bir üslup geliştirerek geleneksel toplum törelerine ve erkek egemenliğine karşı bir isyanın sesi oldu. Kadının dili ve duygularını edebiyatta ön plana çıkararak gelenekçi yaklaşımlara meydan okudu. Şiirlerinde çektiği acıları dile getiren Jîla’nın temaları, ilk başta kadın, aşk ve yaşam üzerine yoğunlaşırken, daha sonraki dönemlerde toplumsal eleştirilere de yer verdi. Şiirdeki derinliği ve asi ruhu nedeniyle Fürug Ferruhzad’a benzetildi.
Hayattayken yayımlanan tek şiir kitabı “Geşey Evîn” (1995), ölümünden sonra yayımlanan ikinci kitabı “Qelay Raz” ise 1998’de çıktı.
Jîla Huseynî, şiir ve öykülerinin yanı sıra, çocuklar için masallar da yazdı. Ayrıca, Sadeq Hedayet’in bir kitabını Kürtçeden Farsçaya çevirdi.
27 Eylül 1996 tarihinde, 10 aylık kızıyla birlikte Tahran’a gelen Kürt şair Şêrko Bêkes’i karşılamaya giderken, Seqiz’e yakın bir yerde geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Jîla, dünyadan göç ettiğinde henüz 32 yaşındaydı.
‘Şiir aşık’tı, Jîla da maşuk’tu’
Jîla Huseynî’nin ölümünden sonra yayımlanan kitabı ‘Mirina Rojê’nin (Güneşin Ölümü) önsözünü yazan Şêrko Bêkes, kendisini görmeye gelirken kaza geçiren genç şair için şöyle der: “Ben onu mektuplarından yakından biliyorum; şiir aşık’tı, Jîla da maşuk’tu.” Bêkes ayrıca şunları ekler: “Toprak özgürlüğü, kadın özgürlüğü, sözün özgürlüğü için, aşk neredeyse o da oradaydı.”
Kaynak: ROJNEWS