Kamusal emeklilik sisteminin tasfiye edilerek özelleştirilmesi, Orta Vadeli Program (OVP) ve 12. Kalkınma Planı’nda öncelikli hedefler arasında yer alıyordu. AKP temsilcileri ve iktidar medyası da bir süredir emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği için “sistemin yeniden yapılandırılmasının kaçınılmaz olduğu” propagandasını yapıyor; yeniden yapılandırmanın yasalaşması içinse, 1 Ekim’de başlayacak olan yeni yasama dönemini işaret ediyordu. Ekim ayı yaklaştıkça iktidar cenahının emeklilik sistemine ilişkin propagandası da yoğunlaşmaya başladı.
Bu köşede daha önce kerelerce değindiğimiz gibi iktidar, sahip olduğu medya gücünü kullanarak -ve elbette gerçekleri çarpıtarak- yaptığı propagandayı, “emeklilik sistemindeki sorunların emekli sayısının fazla olmasından kaynaklandığı” algısını yaratmak üzerine oturtmuş durumda. Bu algı operasyonu ise özellikle EYT’liler (emeklilikte yaşa takılanlar) üzerinden yapılıyor. Cumhurbaşkanı’ndan Maliye Bakanı’na, partinin yetkili kişilerinden Erdoğan’ın oğlu Bilal’e kadar AKP’liler sadece emeklilik sistemi değil, ekonomide yaşanan krizin tüm sorumluluğunu EYT düzenlemesine ve bu düzenlemeye dayanarak emekli olanların üzerine yıkıyor. Bunu yaparken de sanki 22 yıldır kendisi tek başına iktidarda değilmiş ve 2023 seçimleri öncesinde bunu bir seçim yatırımı olarak kanunlaştırmamış gibi muhalefeti suçluyor.
Örneğin Mehmet Şimşek, EYT’yi “muhalefetin popülist iteklemesine” bağlıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi, EYT ile emeklilik sistemini çok dar bir koridora soktuklarını, kendisinin karşı olmasına rağmen “mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” diyerek EYT ile ilgili, olmaması gerekenlerin yapıldığını söylüyor(!) Bu anlaşılması neredeyse imkansız sözü ile Zeybekçi sanırım, seçim kazanmayı “vatan mevzu” olarak görüyor ve bu arada aklınca milliyetçilere de göz kırpmış oluyor!
AKP’nin diğer Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz de “Emeklilik sistemini gözden geçirmemiz lazım. EYT çıkarıldıktan sonra tabii sosyal güvenlik sistemi biraz daha karmaşık hale geldi. En kısa zamanda Türkiye’nin bunu tekrar normal, uluslararası düzeyde bir sosyal güvenlik sistemine kavuşturması gerekiyor” ifadesiyle anlamsız cümle kurmakta Zeybekçi’den geri kalmıyor. Zira Demiröz’ün “normal, uluslararası düzeyde bir sosyal güvenlik sistemi” ile neyi kastettiğini sanırım kendisinden başka anlayan olmamıştır. Demiröz konuşmasında EYT ve emeklilik sisteminin yanı sıra “657 Devlet Memurları Yasası’nda da yeni bir düzenleme yaparak bizim özel sektörü öne çıkarıp cazip hale getirmemiz lazım” sözleriyle kamu emekçilerinin başta iş güvencesi olmak üzere birçok hakkına saldırı hazırlığı içinde olduklarının da sinyalini vermiş oluyor (Bu konuyu önümüzdeki haftalarda ayrıntısıyla ele alacağız.).
EYT ve emeklilik sistemi üzerine en veciz açıklama şüphesiz Cumhurbaşkanı’nın oğlu olmak dışında bir sıfatı olmadığı halde hemen her konuda hükümet adına görüş beyan eden Bilal Erdoğan’dan geliyor. AKP’nın Kocaeli’de gençlerle düzenlediği bir toplantıda konuşan Bilal Erdoğan, kendisini “ekonomist” olarak tanımlayarak şunları söylüyor: “Gençler EYT ile aldatıldı.’EYT çıksın, bir sürü insan emekli olacak. Onların boşalttığı iş sahalarına gençler girecek’ dendi. Oldu mu öyle bir şey? 42-45 yaşındakiler emekli oldu. Kim ödeyecek onların maaşını? Siz ödeyeceksiniz. Çalıştığınız süre boyunca erken emeklilerin maaşını ödeyeceksiniz. Kandırıldık mı? Kandırıldık. EYT büyük bir felaketti. Bu kirli muhalefet anlayışıyla, siyasetin popülizme zorlanmasıyla bunlar mümkün hale geldi.”
“Ekonomist” Erdoğan’ın -muhalefeti suçladığı absürt kısımları bir yana bırakılırsa-, konuşması -kendi niyetinden bağımsız- çok önemli soruların gündeme gelmesine olanak sağlıyor. Her şeyden önce EYT ile emekli olanların yaş ortalaması, Erdoğan’ın söylediğinden daha yüksek olsa da (48.1) orta yaş grubundakilerden oluşmaktadır ve “bu yaş grubundakilerin emekli olarak iş yaşamından çekilmesi”, üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir konudur. Zira 45-55 yaşları, üretim ve hizmet sunum sürecinde hem tecrübe ve bilgi birikiminin hem de çalışma hazzının üst seviyelerde olduğu bir dönemdir. Böyle bir dönemin hemen başında çalışma yaşamından çekilmek emekli olanın rızasıyla olacak bir durum değildir; hele de emekli aylıklarının açlık sınırının yarısına bile ulaşamadığı koşullar düşünülürse…
Çalışma yaşamının en verimli dönemindeki milyonlarca kişinin -son derece düşük bir aylığa razı olarak- emekli olmak istemesinin nedenini açıklamak için öncelikle “çalışma koşulları”na bakmak gerekir. Türkiye, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)’un Küresel Hak İhlalleri Raporu’na göre, geçtiğimiz 8 yıl boyunca dünyada çalışma koşullarının en kötü olduğu 10 ülke içinde yer almaktadır. Ayrıca OECD ülkeleri içinde çalışma sürelerinin en uzun, çalışan yoksulluğunun en fazla, iş cinayetlerinin en yüksek olduğu ülkelerin de başında gelmektedir. Böyle bir ülkede emekçilerin ilk fırsatta emek piyasasından çekilmek istemesine şaşırmamak gerekir sanırım.
Bilal Erdoğan’ın konuşmasında dikkate değer diğer bir konu da EYT ile boşalan iş sahalarına gençlerin gireceğinin söylendiği ama bu sözün tutulmadığıdır. Bu sözü veren ve sözünde durmayan muhalefet midir yoksa inşa ettiği otokratik rejimde “uçan kuşa hükmetmekle övünen” AKP iktidarı mıdır? Bu soruyu şimdilik bir yana bırakıp, şu soruya geçelim: “İşlerinde belirli bir kıdeme ulaşıp iş güvencesi, ücreti ve kıdem tazminatı kıdemi ölçüsünde yükselen emekçilere EYT ile emeklilik yolunun açılması”, emek maliyetlerinin yüksek olmasından rahatsız olan patronların siyasi iktidardan talebi olarak gündeme getirilmiş bir tuzak mıdır? Bu sorunun yanıtı üzerine de düşünmek gerekir bence. Öte yandan “EYT ile boşalan işlere gençlerin alınmaması ile işte kalanların iş yükünün arttırılması ve/veya istihdamın zamana yayılarak, esnek ve güvencesiz koşullarda sağlanacak olması gerçeği”nin de birlikte ele alınarak değerlenlendirilmesi yerinde olacaktır sanırım.
Bilal Erdoğan’ın konuşmasında dikkat çeken bir başka mesele ise “Çalıştığınız süre boyunca, erken emekli olanların maaşını ödeyeceksiniz” sözünün ardında gizlidir. Bu sözle yapılmak istenen, genç emekçileri, ortaya yaşlı emekçilere ve emeklilere karşı kışkırtmak; onları sınıf içi bir çatışmaya tahrik etmektir. Oysa işçi sınıfının en önemli kazanımlarından olan emeklilik, işçi sınıfının nesiller arası dayanışmasını ifade eder ve sadece maddi bir aktarım olmayıp, sınıf bilincinin aktarımında da önemli bir işlevi yerine getirir.
AKP’lilerin hep bir ağızdan sosyal güvenlik sistemi ve ekonomide yaşanan çöküntünün sorumluluğunu emeklilere ve özellikle de EYT’lilerin üzerine atarak 22 yıllık iktidarının günahlarından arınması ve emeklilik sistemini özelleştirmenin yolunu açması mümkün müdür? Bunun yanıtını emeğiyle geçinenlerin emeklilik sisteminin özelleştirilmesine karşı vereceği mücadele belirleyecektir!