‘Abdullah Öcalan’ın Kürt halkının önderi olmasından dolayı özel bir konumu vardır’ diyen Ceza hukukçusu Ercan Kanar, AİHM’in Abdullah Öcalan’a dair verdiği ‘ihlal’ kararının uygulanmasının halkların barış içinde eşit bir şekilde yaşamasının yolunu açacağını vurguladı
.Halkların dostluğu ve barışın sağlanması ve kalıcılığı için özel bir yasa çıkarılarak, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerekir
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), 17-19 Eylül tarihlerinde, 42 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da bulunan Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile ilgili verdiği ihlal kararını, gündemine alarak görüşecek.
İlki 26 Temmuz 2021 yılında yapılan hak ve hukuk örgütlerinin 31 Temmuz 2024 tarihinde Komiteye yaptıkları ihlal kararlarının yerine getirilmesi talebiyle bildirimi sonucu Komite, 3 yıl aradan sonra durumu tekrardan gündemine aldı.
Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme talebinin sağlanması için 25 Mayıs 2021’de düzenlenen imza kampanyasına katılan ceza hukukçusu Ercan Kanar, komitenin toplantısında alınacak kararların etkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Abdullah Öcalan’ın umut hakkı, tanınmalı’
Özgürlüğü umut etmenin temel bir insan hakkı olduğuna dikkati çeken Kanar, insanların ömür boyu özgürlüğünden yoksun bırakılmasının bu hakkın çiğnenmesi anlamına geldiğini söyledi. Kanar, AİHM’in Abdullah Öcalan’la ilgili verdiği kararda “ölünceye kadar” ağırlaştırılmış hapis cezasının verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence yasağını ihlal ettiği yönünde yanıt verdiğini anımsattı. Abdullah Öcalan’a “umut hakkı”nın tanınması gerektiğini, özgürlüğü umut etme hakkının insanlık onuru açısından en önemli olduğunu belirten Kanar, “Özgürlüğü umut etme hakkı din, dil, ırk ne olursa olsun ideolojik ayrım yapılmadan her insanın dört duvar arasından kurtulma hakkı olması gerekiyor. Çünkü bu hak aynı zamanda insanın nesnellikten kurtulma, öznelliğine kavuşma hakkıdır” dedi.
‘İnsanlık dışı bir işkence’
Ölünceye kadar hapis cezasının bir “ölüm koridoru” olduğunu söyleyen Kanar, “İnsanın adım adım bitirilmesi, parça parça yaşamdan koparılmasıdır. Bedenin ve beynin eritilmesidir. Bir anlamda idamdan daha ağır bir cezadır. Kişiye işkence veren bir ceza olmakla beraber, insanın doğasına aykırı bir cezadır. Çünkü insanın doğasında özgürlük vardır. Bu nedenle Türkiye, ölünceye kadar hapis cezasını mutlaka yasalarından çıkarması gerekir” diye konuştu.
AİHM’in bu tarz cezalara dair diğer kararlarını hatırlatan Kanar, “Örneğin Birleşik Krallık, Vinter kararı var. Bulgaristan, Lorgov kararı var. İtalya, Schuster kararı var. Fransa, Einhorn kararı var. Bu kararlarda ağırlaştırılmış müebbet cezalar eleştiriliyor ve bu kararların belli sürelerde gözden geçirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Nitekim bu kararlar ışığında Norveç, İspanya, Portekiz, Sırbistan ve Bosna Hersek müebbet cezayı kaldırdı. Yine Alman Federal Anayasa Mahkemesi ile İtalya Anayasa Mahkemesi de ‘Ölene kadar ceza olmaz, belli sürelerde bu cezaların gözden geçirilmesi gerekir’ diyor. Bu kararların tümünde de eğer şartlı salıverilme yolu kapalıysa bunun insanlık dışı bir işkence olduğu vurgulandı. Bunlar çok önemli kararladır” dedi.
‘Bu ceza mevzuattan kaldırılmalı’
2002 yılına kadar Türkiye’de infazı gerçekleştirilmeyen idam cezaları da dahil olmak üzere tahliye imkanının öngörülmediği herhangi bir yasa ya da cezai yaptırımın söz konusu olmadığını belirten Kanar, “Abdullah Öcalan’ın 1999’da Türkiye’ye getirildikten sonra 2002’de yürürlüğe giren Kanun değişikliği ile bu tarihe kadar idam cezası almış olan kişilerin cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi ve ilk defa yasada tahliye umudu olmayan hapis cezası tanımlandı. Aslında bu uygulama da yanlış. Çünkü ceza hukukunda temel bir kural vardır, eğer aleyhe bir yasa düzenlenirse bu geçmişe uygulanmaz. Dolayısıyla Abdullah Öcalan için özel bir yasa çıkarıldı ve bunun mevzuattan kaldırılması gerekiyor. Hem AİHS’in 3’üncü maddesine aykırı, hem insan hakları bildirgesinin 5. maddesine aykırı, hem de Birleşmiş Milletler Siyasal Haklar Sözleşmesine 10. Maddesinin 3. Fıkrasına aykırı” diye belirtti.
‘Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerekir’
Kanar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Abdullah Öcalan’ın Kürt halkının önderi olmasından dolayı özel bir konumu vardır. Halkların dostluğu ve barışın sağlanması ve kalıcılığı için özel bir yasa çıkarılarak, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerekir. Daha sonra İmralı’daki tecridin sonlandırılması gerekiyor. Abdullah Öcalan 42 aya yakındır avukatları ve ailesiyle görüştürülmüyor. Tecrit CPT’nin raporuna göre kaybetme halidir, haber alamama halidir. Bu Mandela Kurallarına da aykırıdır. Mandela kurallarına göre uzun süreli hücre cezaları ve süresiz hücre uygulamasının olmaması gerekiyor. En ağır disiplin cezalarında bile aile ve avukat görüşü engellenmemesi gerekiyor. Yine tutuklu ve hükümlünün ailesine en yakın bir cezaevinde bulunması gerekiyor. Ayrıca kendisiyle ilgili düzenlenen bütün tutanaklarında bir örneğinin de kendisine verilmesi gerekiyor. Yani insan onuruna uygun bir infaz sistemi uygulanması gerekiyor.”
‘Tüm siyasi partilerin tecridi gündemine alması gerek’
Türkiye’nin Komite’ye yaptığı bildirimlere de değinen Kanar, bu bildirimlerde hükümetin doğruyu söylemediği ve tecrit politikalarını inkar ettiğini belirtti. Kanar, “Abdullah Öcalan avukatları ve ailesi ile görüştürülmüyor. Bu durumda Türkiye nasıl ‘ihlal yoktur’ diyebilir. İmralı’da dünyada nadir görülen bir tecrit uygulaması ve korkunç bir uygulama söz konusu. Bu tecrit uygulamasına sadece sivil toplum örgütleri değil, Türkiye’deki bütün baroların buna karşı çıkması gerekir. Muhalefet ve diğer siyaset partilerinde bu tecridi gündemine alması ve buna karşı çıkması gerekiyor. Hiçbir açıdan bu tecrit kabul edilemez” dedi.
Türkiye’ye uygulanabilecek yaptırımlar
Türkiye’nin, AİHM’in verdiği ihlal kararını yerine getirmemesi halinde karşı karşıya kalabileceği olası yaptırımlara ilişkin ise Kanar, “Avrupa Konseyi’nin bu konuda iki türlü yaptırım hakkı vardır. Birincisi Türkiye’nin oy ve söz hakkının askıya alınması, ikincisi ise üyelikten çıkarılmasıdır. Oy ve söz hakkının askıya alınması daha önce Azerbaycan’a uygulandı. Bunun üzerine Azerbaycan uyguladığı politikadan geri adım atmak zorunda kaldı. Aynı karar Türkiye için de uygulanabilir” ifadelerini kullandı.
‘İmralı’daki tecride son verilmesi gerekir’
Komite’nin konjöktür gereği Türkiye’ye göz yumduğunu dile getiren Kanar, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Avrupa 25 senedir tarihinin en zayıf dönemini yaşıyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin AİHM kararlarının uygulanmasında büyük sorunlar ve aksaklıklar yaşanıyor. Bu durumun değişmesi gerekiyor. Avrupa Konseyi’nin geçte olsa ihlal kararını gündemine alması olumlu bir şey. Ama gündemine almasından ziyade vereceği karar daha önemli. Eğer AİHM doğrultusunda karar verirse, Türkiye’deki demokrasi mücadelesine bir katkı olur. Halkların barış içinde, eşit yaşamasına hizmet etmenin yolu açılır. Ölünceye kadar hapis cezası ayrımcı, ırkçı ve faşizan bir yasadır, bunun mevzuattan kaldırılması ve İmralı’daki tecride son verilmesi gerekir.”
Haber: Esra Solin Dal\MA