İmralı tecridini değerlendiren İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, Abdullah Öcalan’ın çözüm çabalarına işaret ederek, ‘Devlet de Kürt meselesi gibi temel bir meselenin olduğunu ve bunun çözüm adresinin neresi olduğunu biliyor’ dedi
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri her geçen gün artıyor. İnfaz yakma, tahliye uzatma, şiddet, iletişim yasakları, çıplak arama, sağlığa erişim gibi ihlaller birçok cezaevinde devam ediyor. Yaşanan ihlallerin en ağırı ise, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde yaşanıyor. Öyle ki söz konusu cezaevinde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 42 aydır haber alınamıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, İmralı tecridi ve yansımalarını değerlendirdi.
Küçükbalaban, 42 ay içerisinde İmralı’ya gitmek için birçok başvuruda bulunduklarını ancak taleplerine olumlu bir dönüş yapılmadığını aktardı. Küçükbalaban, “Devlet, sorumlu olduğu mekanizmaları dikkate almadı ve almıyor. Bu nedenle Nobel Ödüllü şahsiyetlerin sesleri yükseliyor ve bu tepki her yerde daha yüksek sesle gösterilmelidir” dedi.
‘Ayrımcılık söz konusu’
Yargılanan herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini vurgulayan Küçükbalaban, ” Ama başta İmralı Hapishanesi olmak üzere yüksek güvenlikli hapishaneler ile S tiplerinde -ki biz bunlara kuyu tipi hapishaneler diyoruz- uygulamıyor. Buralarda özellikle Kürt mahpusları, özellikle siyasi mahpuslara yönelik ciddi bir işkence ve hak ihlali var. Bunun öznesi de tabi ki İmralı Hapishanesi’dir. Zaten İmralı, özel bir takım uygulamalara tabii olarak düzenlenmiş durumda. Ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası da İmralı’da kalan insanlar üzerinden düzenlenmiş bir yasal düzenleme. Dolayısıyla adil yargılanma hakkı bakımından ciddi bir ayrımcılık söz konusu” ifadelerini kullandı.
Küçükbalaban, “Bu durum yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı, adil ve eşit olması gerekliliğini ortadan kaldırıyor. Ondan kaynaklı İmralı’nın özel bir statüde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü öyle bir yönetimi var. Ayrıca yargılama sürecinde de belli mahpusların özel birtakım yasalara tabi oldukları ya da tabi tutulduklarını da söyleyebiliriz” diye kaydetti.
AİHM’in ihlal kararı
Küçükbalaban, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nın Abdullah Öcalan’a dair 2014’te verdiği “ihlal” kararını hatırlatarak, “Yine benzer şekilde Boltan (Tutsak Civan Boltan) hakkında da benzer kararlar verildi. Şuan 4 tane dosya Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin önünde. Komite 2021 yılında bir değerlendirme yaptı ve bu dosyayı değerlendirdi. Orada da Türkiye’ye şunu önerdi: ‘Yasal düzenlemeleri yapın, bu ayrımcı uygulamayı ortadan kaldırın.’ Ayrıca ağırlaştırılmış müebbet cezasının insani bir ceza olmadığını ve umut hakkını ortadan kaldırdığını, buna ilişkin de bir düzenleme yapılması gerektiğini belirtti. Türkiye, Avrupa Konseyi ülkesi olduğu için AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülke. Sadece Abdullah Öcalan ve arkadaşları değil, Gezi Davası için, yine Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala için de benzer kararlar verildi. Fakat Türkiye bunları da uygulamadı ve düzenleme yapmadı. Türkiye, aslında Kürt meselesi konusunda, demokrasi meselesi konusunda, uluslararası hukuk konusunda ciddi bir hak ihlali yaratıyor” şeklinde konuştu.
Muhatap: Abdullah Öcalan
Küçükbalaban, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın cumhuriyet tarihi boyunca Kürt sorununun çözümü noktasında barış için en yakın adımları atan aktör olduğunu vurgulayarak, “Yani devlet de Kürt meselesi gibi temel bir meselenin olduğunu ve bunun çözüm adresinin neresi olduğunu biliyor. Muhatabının kim olduğunu devlet biliyor” dedi.
Kürt sorununun çözümü için söz söyleyenlerin cezaevlerine atıldığını ya da farklı baskılarla karşı karşıya kaldığını ifade eden Küçükbalaban, “Şimdi geldiğimiz noktada artık sokakta Kürtlerin halay çekmesi, Kürtçe müzik dinlemesi, Kürtçe konuşması suçlaştırılmak isteniyor. Bu da bugünkü mevcut iktidarın aslında Kürt meselesinde ne kadar dönemeçli bir politika izlediğine, ne kadar birbirine ters politikalar izlediğine bir örnektir. Çünkü barış süreci de bu iktidar tarafından yürütüldü. Fakat bugün sokakta Kürtçe konuşanın öldürüldüğü bir ülke halini aldı” dedi.
‘Barış meselesi herkesin meselesi‘
Tecride karşı herkesin ses çıkarması gerektiğini vurgulayan Küçükbalaban, “Bu sorun sadece Kürtlerin sorunu değildir. Bu sorun ülkenin barış meselesidir. Sayın Öcalan ile iletişimin sağlanması, ailesiyle, avukatlarıyla görüşmesinin sağlanması ve Kürt meselesinin çözüm noktasında diyalog kapısının aralanması gerekiyor. Bu çok önemli bir adımdır; hükümetin politikalarına ve güncel bir takım siyasi çıkarlara kurban etmemek lazım. Sorunun sadece aydınların, yazarların, sivil toplum örgütlerinin, siyasetçilerin değil, sosyalist ve demokratik çevrelerin, dindar insanların sorunu olduğunu görmek gerek. Çünkü barış meselesi herkesin meselesi” dedi.
Haber: Ömer Güngör\MA