“Kusura bakmayın ama geometriye giden bir kral yolu yoktur.” Geometrinin kurucusu kabul edilen Öklid’in , “Geometriyi kestirmeden öğrenmenin yolu yok mu?” sorusunu soran dönemin kralı I. Ptolemy’e verdiği cevap daha sonra matematikçilerin amentüsü olmuş bu cümledir. Kusura bakmayın ama geometriye giden bir kral yolu yoktur.”
Ve bugün her istibdat rejimine ‘Faşist’ damgasını yapıştırmak sanki işin kolayına kaçmak oluyor.”. Politik analizin kolay yolu yoktur. Dünya çapında yükselmekte olan sağ dalga, bilinen ezberlerin kolaycılığında durumun teorik analizi yerine durumun teorileştirilmesi olarak tarif edilecek politik kolaycılığa kaçışı beraberinde getirmiştir. Neo-Faşizm tespitlerinden 21. yy faşizmine, eski açık, kapalı faşizm analizlerinden yeni sömürge faşizmine bir dizi analiz sıralanırken kimi zaman açık, klasik, sömürge faşizmleri iç içe, bazen birbirine karışarak devreye girmekte ve tam anlamıyla bir kafa karışıklığı, politik analizde kendini göstermektedir. Konjonktürü anlamayı hedefleyen analiz son tahlilde yapılması gerekeni işaret ettiği için, politik pratik açısından yol gösterici bir öneme sahiptir ve durduk yere yapılmaz. Devleti ve emperyalizmi anlamadan faşizmi anlamanın, Marksizm’e başvurmadan bunları anlamanın kolay yolu yoktur.
Nerdeyse bir moda haline gelen ve hemen her kavramın başına 21. yy eklemesi yapılarak yürütülen anlama çabası, daha çok egemenlerin verili durumunu izahtan başka bir işe yaramamaktadır. Sanayinin yeni bir dönemine girdiğini, bu yeni dönemde işçi sınıfının devrimci karakterini, hatta toplumsal varlığını yitirdiğini, sınıf mücadelesinin tükendiğini, yeni toplumsal dinamiklerin ve sınıfların ortaya çıktığını savunan görüşlerin hemen hepsi, cümleye 21. yy girişiyle başlamaktadır. 21. yy sosyalizmi olarak sunulan ve aslında kapitalist mülkiyete, burjuvazinin varlığına ve sömürü çarklarına dokunmadan eşitsizliğin kaldırılabileceğini iddia eden örnekler birer birer sönümlenirken, şimdilerde dünyada yükselen sağ dalga benzer kolaycılıkla açıklanmaya çalışılıyor. 21.yy ile başlayan her cümle kendisinden önce geleni, geçmiş yüzyıla havale ederek hiç zahmete girmeden çürütmüş oluveriyor. Bu kolaycılık bir yandan egemenlerin egemenlik ilişkilerinin sonlandırılmasını dayatan uzlaşmaz sınıf karşıtlığının yok sayılmasını en azından hafife alınmasını getirirken, tarihsel sürekliliği parçalayarak içerisinden geçilen sürecin kökenlerinin, sebeplerinin ortaya çıkarılmasına, bu sürecin aşılması için perspektifler geliştirilmesine engel oluyor.
Faşizm kolaycılığı tam bu noktada ortay çıkmaktadır. Zira bu analizi yapanların hiçbirisi analize uygun bir politik duruşun içerisine girmemektedir. Faşizm tespiti, eğer yeni mücadele perspektifleri üretilmemiş ise en geniş halk cephesi kurulmasını zorunlu kılar. Bu zorunluluk kaçınılmaz olarak işçi sınıfı ile müttefiklerinin yan yana mücadelesini dayatır. Yani devrimci hareket ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin, işçi sınıfı ile Kürt halkının omuz omuza birleşik mücadelesini gerektirir. Aynı zamanda faşizmin seçimlerle yıkılabileceği hayalinin de yok olmasını dayatır. Oysa açık-gizli-sömürge tipi gibi faşizm analizleri yapan ekipler, hem Kürt halkından ve siyasal örgütlerinden öcü görmüş gibi kaçmakta hem de seçimlerle iktidarı durdurma hayalleri kurmaktadır. Ne genel ne de yerel seçimlerde Kürt halkıyla yan yana durmadan, bütün birlik çağrılarını Kürtlerden uzak bağımsız hat kurma bahanesi ile reddedenlerin, faşizme karşı mücadele çağrıları yapması garip kaçmaktadır. Eylem analizle uyumlu olmalıdır.
Faşizm tespiti benzer şekilde, sol ajitatif söylemin gölgesinde kitle mücadelesinin hafife alınmasının, siyasal faaliyetten ve örgütlenme çalışmasından kaçmanın bahanesi haline gelmekte, kendinden menkul öncülük ve öncünün keskin mücadelesi söylemleri altında mücadeleden uzak sağ duruş gizlenmektedir. Nasıl ki 21.yy eki birileri için 20 yüzyıla ait olduğunu iddia ettikleri sınıf mücadelesini yok saymak anlamına geliyorsa, eskiden kopuş vurgusu da benzer bir anlama gelmektedir.
Yaşanmakta olanın faşizm olup olmadığını tartışmak, yaşanmakta olanın olağanüstü bir süreç olduğu gerçeğini yok saymak anlamına gelmez. Nasıl ki geçmişte öncü savaşına itiraz etmek zoru reddetmek anlamına gelmiyorsa, en uçtan sol söyleme itiraz etmekte sağda durmak anlamına gelmez. Gerek dünya çapında yükselen sınıf mücadeleleri, gerekse bu topraklarda yaratılmış birikim ve derinleşen çelişkiler, geleceğe umutla bakmak için gerekli enerjiyi sunmaktadır. Kolaycılığa kaçmadan devletin olağanüstü karakterini açığa çıkararak, olağanüstülüğün devlet zorunun belirleyici hale gelmesinden, sınıf karakterinin açığa çıkmasından kaynaklandığını göstermek gerekiyor. Siyasal ve ekonomik baskının ancak halk kitlelerinin ve işçi sınıfının örgütlü militan mücadelesi ile kırılacağını, tüm öznel direnişlerin ancak devletin siyasal karakteri içerisinde anlamlandırılacağı ancak siyasal bir mücadele ile aşılabileceğini göstermek gerekiyor. İşçi sınıfı ve ezilen halkların beklentisi, biriken öfkeye rehber olacak birleşik devrimci bir zeminin ve ortak mücadelenin örülmesidir. Eskiden koptuğunu iddia eden değil ,eskinin deneyim ve birikimlerini güne uyarlayan bakış açısıdır.