Hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde dayatılan ‘ağız içi arama’, zaten tedavi edilmeyen tutsakların sağlığını tehlikeye atıyor. Hasta dosyalarının üstüne ‘suç türü’ yazılması ise ayrımcılığa yol açıyor
Bedri Adanır / Ankara
Özgürlük için Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) Ankara Şubesi, 2024 yılının ilk 6 ayında İç Anadolu Bölgesi’ndeki hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporunu geçtiğimiz temmuz ayında yayınlamıştı. Raporda, ‘ancak gerekli görüldüğünde’ yapılması hukuken mümkün olan ‘ağız içi arama’ uygulamasının rutin hale getirilerek işkenceye dönüştürüldüğüne ve ‘ağız içi arama’ dayatmasını reddeden tutsakların hastanelere götürülmediğine dikkat çekilmişti. Raporda dikkat çeken diğer bir uygulama ise tutsakların sağlık dosyalarının üzerine “suç türü” yazılarak ayrımcılığa maruz bırakılmaları olmuştu.
‘Hukuki dayanağı yok’
Hapishanelerde keyfi olarak dayatılan ağız içi arama uygulamasının, mevcut haliyle birebir hukuki dayanağı yok. ÖHD Ankara Şubesi’nin Hapishane Komisyonu üyesi Av. Dilan Denizhan, uygulamanın mevcut halinin Anayasa’nın 17. Maddesine, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 4. Maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesine, Hasta Hakları Yönetmeliği’ne ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin (CPT) tutukluların nakledilme ve tıbbi açıdan muayene edilme koşullarına ilişkin tavsiyelerine aykırı olduğu görüşünde.
Mandela Kuralları’na aykırı
Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Nelson Mandela Kuralları) 52. Maddesinde geçen “Soyma ve beden boşluklarının aranması dahil rahatsız edici aramalara, ancak mutlak bir gereklilik söz konusuysa başvurulur” ifadesini hatırlatan Denizhan, hapishanelerde mutlak bir gereklilik söz konusu ise uygulama alanı bulabilecek olan bu ağız içi aramanın, Türkiye hapishanelerinde keyfi ve rutin bir şekilde, ‘gerekçesiz’ uygulandığını söyledi. Nelson Mandela Kuralları’nın 52. Maddesinin devamında, ‘beden boşluğu aramasının sadece yetkili sağlık görevlileri tarafından veya bunlardan başka, öncelikle mahpusların bakımı ile sorumlu ya da en azından hijyen, sağlık ve güvenlik standartları ile ilgili bir sağlık çalışanı tarafından uygun şekilde eğitilmiş görevlilerce yürütüleceği’ ifade ediliyor. Ancak hapishanelerde, ağız içi arama için mutlak gereklilik koşulu aranmadığı gibi, bu aramalar asker ve gardiyanlar tarafından dayatılıyor.
Hukuki girişimler sonuçsuz
Ağız içi arama dayatmasına ilişkin hem tutsakların hem de ÖHD’nin girişimleri ne yazık ki sonuçsuz kalıyor. ÖHD’nin İçişleri Bakanlığı’na uygulamanın sonlandırılması için yaptığı başvuruya henüz cevap verilmediğini, tutsakların Cumhuriyet Savcılıkları ve Sağlık Bakanlığı’na yaptıkları şikâyet başvurularının da sonuçsuz kaldığını aktaran Denizhan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), ağız içi arama uygulamasını, “İnsanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı” kapsamında değerlendirdiğini söyledi.
İç Anadolu Bölgesi’ndeki Kırşehir, Afyon-Bolvadin, Eskişehir, Karabük, Tokat, Kırıkkale hapishanelerinde bu uygulamanın devam ettiğini aktaran Denizhan, bu uygulama nedeniyle tutsakların sağlık ve tedaviye erişim hakkından mahrum kaldığına dikkati çekti. ÖHD Ankara Şubesi’nin 2024 yılının ilk 6 ayına ilişkin hak ihlalleri raporunda, ağız içi arama dayatmasını reddeden hasta tutsaklar açısından, bu uygulamanın yaşam hakkı ihlaline yol açabileceği ifade edilmişti.
‘Suç tipi’ uygulaması yasa dışı
ÖHD’nin raporunda dikkat çeken bir diğer husus ise tutsakların sağlık dosyalarının üzerine ‘suç türü’ yazılmasıydı. Raporda bu uygulama nedeniyle tutsakların ayrımcılığa maruz kaldığı vurgulanmıştı. Av. Denizhan hapishane ve hastanelerde yaşanan ayrımcılığa ilişkin “Aslında ayrımcılık cezaevinde başlıyor,” diyerek şunları söyledi:
“Özellikle politik mahpusların hastaneye sevk taleplerinin hiç yapılmaması ya da geciktirilerek yapılması, diş tedavilerinin yapılmaması, ilaçların düzenli olarak verilmemesi, diyet beslenme taleplerinin karşılanmaması, acil durumlarda bile mahpusun ambulans yerine ring aracıyla hastaneye götürülmesi, ring araçlarının ve hastanelerdeki mahpus koğuşlarının olumsuz koşulları, ring araçlarında kelepçeli ve aralıksız yolculuklar, hastaneye sevklerde mahpuslara yönelik kışkırtıcı, onur kırıcı davranışlar bunlardan bazıları.”
Dosyalara ‘suç tipi’nin yazılmasının hukuka aykırı olduğunu söyleyen Denizhan, hekimlerin ayrımcı davranışlarının ise meslek etiğinin ihlali ve suç olduğunu vurguladı.
Hekimlik Meslek Etiği Kurallarına göre hekimlerin, görevlerini her durumda hastaları arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, cinsiyet, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farklılıkları gözetmeksizin yerine getirmekle yükümlü olduklarını ve tutuklu ve hükümlülerin muayenesinde de öteki hastalar gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapmaları ve hastaların gizlilik haklarını korumaları gerekiyor.