Aile, klana ve devletin oluşumuna giden sürecin temelinde güç merkezlerini ve iktidarı ele geçirme kavgası vardır. Güç ve iktidar, topluma hükmetme ve tahakküm yetkisini barındırır. Hükmetme ve tahakküm yetkisi iktidarı o kadar pervasızlaştırır ki T. Hobbes deyimiyle devlet Levithan’a dönüşür, canavarlaşır. Levithan’a dönüşen devleti sınırlamak için yukarıdan aşağıya doğru dayatılan kurallarla devlet sınırlanmak istenir. Ancak canavarlaşan devlet ve iktidar erkini sınırların içinde tutmak zordur. Bu nedenle devlet/iktidar her sıkıştığında hikmet-i hükümet kavramı ya da bilinen ifadeyle “devletin bekası, milletin geleceği” gibi gerekçelerle suçunu örtmeye çalışır.
Hikmet-i hükümet, hukukun tanımlayıp erişemediği kör ve karanlık ortamlar oluşturur. Hikmet-i hükümet için William Pitt “Devlet zorunluluğu, bireyin özgürlüklerini çiğnemenin özrüdür. Zorbaların bahanesi, kölelerin inancıdır” der. Yine hikmet-i hükümet kavramını Fransız Cumhurbaşkanı Mitterand şöyle ifade eder: “Hukuk, adalet hiçbir biçimde hikmet-i hükümet denilen şeye kurban edilmemelidir. Ne zaman hikmet-i hükümetten söz edilmişse bilmelisiniz ki bu bir başka şeyi gizlemek için uydurulmuş bir bahanedir.”
Hikmet-i hükümetin hüküm sürdüğü toplumlarda toplum, devletçi kurallara bağlı ve içe kapanıktır. Hukuk edilgen, tahakküm etkindir. İktidar tektir.
Yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti pratiğinde onlarca hikmet-i hükümet örneği vardır. Kürtlere karşı işlenen suçlar hep hikmet-i hükümet bahanesi ile örtüldü. Özellikle 90’ların köy yakmaları, faili meçhul cinayetler, Roboski Katliamı ve kolluk tarafından öldürülen Kemal Korkut ve onlarca Kürt gencin akıbetleri hep hikmet-i hükümet gerekçeleriyle kapatıldı. Maraş, Çorum, Sivas Katliamlarında Alevilere işlenen suçlarda, 6-7 Eylül olaylarında Rumlara karşı işlenen suçlarda da hikmet-i hükümet kavramı suçluların imdadına yetişti.
Türkiye’de azgınlaşıp pervasızlaşan iktidar erki ve devlet aklı, devletin suçlarının üstünü örtmede veya meşrulaştırmada da geri kalmadı. “Devlet de bazen rutinin dışına çıkabilir”, “Bu millet uğruna, bu ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da kurşun yiyen de bizim için her zaman saygıyla anılır, şereflidir”, “Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun gerekli müdahale ne ise bunu yapacak” sözleri iktidar sahiplerinin devleti hukuk dışına çıktığında devletin suçlarını meşrulaştırma zihniyetidir.
İktidarı ellerinde bulunduranlar, işledikleri suçlarda birbirlerini ve toplumu tehdit etmekte de geri durmadılar. “Bir tuğlayı çeksem duvar yıkılır.”, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok kişi, insan yüzüne çıkamaz. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır.” ortak işledikleri suçların günahlarını birbirlerinin üstüne atıyorlardı.
Hikmet-i hükümet zorunluluğu ve zorbalığı şimdi de iktidar sahiplerinin dostlarını korumak ve kirli rant ve siyasi çıkarları korumak için Diyarbakır’da küçük Narin’in katledilmesinde gerekçe olarak ortaya çıktı. Bu seferki gerekçe “dostlarını” korumak.
On dokuz günlük kaybın sonunda toplumun yoğun baskısı ile sekiz yaşındaki Narin’in cansız bedeni bulundu. Küçük bir köyde 19 gün boyunca Narin’in bulunmaması ailevi ve siyasi müdahalenin dışında hiçbir gerekçe ile açıklanamaz. Kürtlerin ve Diyarbakırlıların aleyhine olan her odakla kirli ilişkileri olan şahsın açıklamalarıyla bu gerçek ortaya çıktı.
“Bilip söylemememiz gereken şeyler var.”
Bu şahıs, “Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile de bizim dostlarımız. Onları da çok fazla üzecek bir şey söylemek istemiyoruz… Bu böyle kızımızın vahşice katledilişi, aile kararıyla olacak şey değil… Aileyle benim 40 yıllık dostluğum var. Ailenin hemen hemen tüm bireylerini tanırız… Siyasi görüşü üzerinden sorunu ele almak istemiş kimileri, bu çok çirkin bir şey. Siyaseti uzak tutmak lazım bu olaydan. Siyasetin bununla ne ilgili olabilir? Bunun üzerinden bir siyasi partiyi karalamak rant elde etmek çok çirkin şeyler.”
Hani haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandı. Nasıl bir inanç ve vicdan sahibisin ki bu küçücük çocuğun başına gelenleri bildiğin halde dostlarını korumak için sustun? Çocuğun canına kıyanları, küçük çocuğa karşı mı korudun? Hangi çıkar karşısında ve hangi vicdani muhasebe ile sustun? Eğer çıkarın ve kirli ilişkiler için değilse, ailenin hangi itibarı bir çocuğun cansız bedeninin çuvala sığması karşısında nasıl sustun? Ailenin 40 yıllık dostun olduğunu söylüyorsun ve cinayetin aile kararı ile alınmadığını iddia ediyorsun. Cinayetin aile kararı ile alınıp alınmadığını daha bilmiyoruz. Ama cinayetin üstünü örtbas etme çabası, ailenin ortak çabası olduğu ortaya çıkmış durumda. Bir de utanmadan “Siyasetin bu işle ne alakası var?” diyor. Siyaset kirli ilişkileri kullanarak Narin’in cinayetinin üstünü örtmek, etkin soruşturma yapmasını engellemek, kol kırılır yen içinde kalır anlayışını pekiştirmek için işin içinde. Siyaset kadının ve çocuğun bedenini sömürmek, erkek tahakkümünü kurmak, kadın ve çocuk tecavüzlerine karşı “Bir kereden bir şey olmaz”, “küçüğün rızası” gibi iğrenç gerekçelerle tecavüzcüleri ve yere batasıca aile şerefini!!! korumak için bu işin içinde.
Senin bilip de söylemediğin çok şeyler olduğunu biliyoruz. Tıpkı 90’lı yıllardan günümüze Kürt halkının hukukunu ihlal eden kirli dostlarınla olan ilişkilerinden biliyoruz. “Dobroski” diye tanımladığın Roboski Katliamı’ndan bildiklerinden biliyoruz. Bu aile ile olan dostluğun dede Osman Güran ile ilişkilerinizden biliyoruz. Ama öyle pişkinsin ki bu halkın karşısına çıkıp bu halkın değerlerine saldırmakta geri kalmayacak çirkefliğinden de geri kalmıyorsun.
Hikmeti-i hükümet zorbalığı iktidar ve devlet dostlarını Rabia Naz cinayetinde de Nurettin Canikli’nin ailesini korudu. Nadir Nadirova cinayetinde de asker kökenli AKP’li vekil Şirin Ünal’ı korudu. Yelda Kahraman cinayetinde de 90’lı yılların eli kanlı siyasetçisi, bugünün de iktidar blokunun en büyük destekçilerinden olan Mehmet Ağar’ın AKP’li vekili olan oğlu Tolga Ağar’ı korudu. Gülistan Doku cinayetinde de hikmet-i hükümet zorbalığı, katili ve katilleri koruyor.
Siz bildiklerinizi söylememeye devam edin. Ama toplum sizlerin nasıl kirli bir zihniyete, çürümüş bir vicdana ve yozlaşmış bir ahlaka sahip olduğunu biliyor ve görüyor.