AKP-MHP iktidarı diktatörlüklerini sürdürmek için demokrasi güçlerini ve Kürt halkını sürekli baskı altında tutmaktadır. Tutuklamalar öyle yoğun ki, her gün rastgele yüzlerce insan gözaltına alınmakta, onlarcası tutuklanmaktadır. Zindanlar siyasi tutsaklarla dolup taşmaktadır. Sokaklar işkence alanlarına dönüşmüştür. Sokaklarda 3 kişi bir araya geldiğinde saldırılmakta, halk susturularak diktatörlük kendisini kalıcılaştırmak istemektedir. Avrupa devletleri ve ABD, AKP-MHP iktidarına siyasi ve ekonomik destek vererek bu iktidarı baskı ve zulme teşvik etmektedir. Türkiye’deki tüm baskı, zulüm ve Kürtler üzerinde uygulanan politikaların suç ortağı Avrupa, ABD ve Rusya’dır. Türkiye’deki faşist iktidar bugün esas olarak dış destekle ayakta kalmaktadır. Dışa karşı hamaset yapılması kimseyi aldatmasın. Bu hamaset sadece Türkiye halklarını kandırmak içindir. Esas olan ise Türkiye’yi tüm dünyaya pazarlayarak iktidarlarını ayakta tutmalarıdır.
HDP Hakkari milletvekili Leyla Güven Türkiye’deki baskı ve zulümün, demokrasi güçleri ve Kürt halkına karşı yürütülen savaşın İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 5 Nisan 2015 günü başlatılan ağır tecritle birlikte geliştirildiğini görerek İmralı’daki tecridin kaldırılması için süresiz, dönüşümsüz açlık grevine girmiştir. Leyla Güven Türkiye ve Kürdistan’daki baskının sürdürülmesinin İmralı’daki tecritle bağını iyi görmüştür. Zulüm ve baskı kördüğümünün ancak İmralı’daki tecrit kaldırılarak çözüleceğini düşündüğünden bu eyleme geçmiştir. 5 Nisan 2015’ten bu yana yaşananlar Leyla Güven’in bu tespitinin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Leyla Güven bu eylemiyle faşizmin yenilgisinin tecridin ortadan kaldırılmasıyla sağlanacağının mesajını herkese vermiş; hatta bu tutumuyla herkesi İmralı’daki tecride karşı mücadeleye çağırmıştır. Bizce de bu çağrı yerindedir.
Türkiye’de demokrasinin zerresi kalmamıştır. Ancak AKP-MHP iktidarı dünyayı aldatmak için bazı biçimsel kurumları sürdürmektedir. Hala seçimlerin yapılması bunun somut ifadesidir. Adil ve eşit seçim ortamı olmasa da seçim yapılarak dünya ve Türkiye halkları aldatılmaktadır. Böylece içerde ve dışarda AKP iktidarına meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Zaten Avrupa ve ABD’nin bu iktidara verdiği destek böyle sağlanmaktadır. Ya da seçimler yapılarak Avrupa ve ABD’nin desteği sağlanmaya çalışılmaktadır. Çünkü seçimler yapılmadığı takdirde Avrupa ve ABD’nin Türkiye’ye destek vermesi zorlaşır. Avrupa ve ABD kamuoyu Türkiye’ye verilen desteğe karşı çıkar.
Avrupa ve ABD bazen Türkiye’yi eleştirseler de bunlar AKP-MHP iktidarının tutumunu değiştirecek düzeyde değildir. AİHM’in Selahattin Demirtaş için aldığı tahliye kararı ise Avrupa’nın zevahiri kurtarma ve faşizme verilen desteğin üstünü örtüp kamuoyunu aldatmaya yöneliktir. Eğer böyle olmasaydı sadece Selahattin Demirtaş için değil tüm milletvekilleri, belediye eşbaşkanları ve demokratik siyasetçiler için de böyle bir karar alınırdı. Avrupa’nın kadın konusunda da ikiyüzlü olduğu görülmektedir. Türkiye’de Leyla Güven, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gülten Kışanak ve birçok demokratik kadın siyasetçi cezaevinde olduğu halde bunların tutukluluğu konusunda gereken tutum ve karara gitmemektedirler. Sembolik olarak Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi kararı alınarak Türkiye’ye yönelik kirli ve oportünist politikaların üstü örtülmeye çalışılmaktadır.
Selahattin Demirtaş için alınan karar tabi ki olumlu ve doğrudur. Ancak tutarlı olunursa bu kararın Avrupa için bir anlamı ve değeri olur. Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak başta olmak üzere milletvekili, belediye eşbaşkanları ve tüm siyasetçilerin serbest bırakılması için tutum gerekmektedir. Yoksa her gün onlarca tutuklamanın sürdüğü, demokratik siyasal alanın tasfiye edildiği bu ortamda Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi bir anlam taşımaz; hatta bu baskıların üstünü örten ve meşrulaştıran bir rol oynaması durumu ortaya çıkar. Bu açıdan Selahattin Demirtaş başta olmak üzere tüm demokratik siyasetçilerin serbest bırakılması için mücadele edilmesi gerekir.
Türkiye’de İmralı’daki tecrit kalkmadan faşist uygulamalar ortadan kaldırılamaz. Tecridin kaldırılması ve siyasi tutsakların bırakılması birlikte olursa, o zaman faşizmin geriletildiğinden, demokrasi ve özgürlük için demokratik temelde mücadele imkanları ortaya çıktığından söz edilebilir. Yoksa demokrasi güçleri ve Kürtlerin aldatılması dışında bir durum ortaya çıkmaz. Bu açıdan Leyla Güven gibi İmralı’daki tecridin ortadan kaldırılması için mücadele edilmesi önemlidir. Baskılar 5 Nisan 2015 tecridiyle başladıysa, ortadan kaldırılması da tecridin kırılmasıyla sağlanabilir.