AKP/MHP iktidarının temel yoğunluğu Kürt halkına yönelik düşmanlık üzerinedir. Bu faşist iktidar, Türkiye içinde ve dışında Kürt halkına yönelik her türlü kötülüğü, katliam ve kırım uygulamasını kendine temel hedef edinmiştir.
AKP/MHP iktidarının ve devletin bölgesel ve küresel alanlardaki politik, diplomatik, askeri ve ekonomik angajmanı, Kürt halkına yönelik saldırı ve imha konseptini derinleştirme temelli bir angajmandır.
15 Ağustos mutabakatı sonrası Türkiye, Güney Kürdistan’a yönelik işgal hareketini hayli geniş bir coğrafyayı kapsayacak şekilde genişletti. Yaptığı saldırılarda onlarca, hatta yüzlerce yerleşim yerini yakıp yıktı. Saldırılarda binlerce insan evlerinden, köylerinden ve yerleşim yerlerinden göçertildi. Çok sayıda insan katledildi. Türk SİHA’ları bölgede her gün insan, sivil, kadın ve çocuk katlediyor. Maalesef bu saldırı ve katliamlara yönelik yeterli tepki ve tutum ortaya çıkmış değil, olan tepkiler de caydırıcı olmaktan uzak. İşgal ve katliam saldırıları tüm yoğunluğuyla devam ediyor.
Yeni saldırı konseptinde dikkat çeken bir diğer durum ise KDP’nin işgale sunduğu destek ve sergilediği ortaklıktır. İşgalin Kürdistan doğası ve halkı üzerinde yarattığı büyük yıkıma rağmen Barzani ailesinin hiçbir bireyi memnuniyetsizliğini ifade etmemiştir, saldırılara yönelik bir kınama dahi yapmamışlardır. Bu aile, işgalin daha geniş bir alana yayılması ve yayıldığı alanlarda kalıcılaşması yönünde yoğun bir destek içindedir.
Bu ailenin faşist AKP/MHP iktidarıyla sergilediği karanlık ve yıkıcı ortaklığın Kürdistan’a ve Kürt halkına etkileri, faturası hayli yıkıcı ve acılı olacaktır. Aile, kendi çıkarlarını Kürt halkının ve Kürt ulusunun çıkarlarının önüne koyarak Kürt halkını ve Kürdistan’ı kendi aile çıkarlarının nesnesine dönüştürme peşindedir.
Bazı Kürtler ve bazı Kürt çevreleri, bu ailenin işgalcilerle yaptığı işbirlikçiliğe ve bu işbirliğinin yarattığı yıkıma karşı tepkilerini ortaya koymaktan imtina ediyorlar. Bu da bu ailenin Kürdistan’a ve Kürt halkına, Kürt halkının davasına ve geleceğine daha büyük zararlar vermesine zemin hazırlıyor.
Faşist AKP/MHP iktidarı bir taraftan Başur Kürdistan’a ve Rojava’ya yönelik işgal ve ilhak saldırılarını yoğunlaştırırken içeride de Kürt halkına ve Kürt halkının siyasi, demokratik iradesine karşı her türlü insanlık dışı, hukuk dışı ve ahlak dışı uygulama ve saldırıları yoğun ve aralıksız biçimde sürdürüyor. Faşist iktidar, son dönemde saldırı furyasının hedefine halkın govendini (halayını) ve stranlarını (şarkılarını) koydu. O govend ve o stranlar, Kürt halkının kimyasıdır, ruhudur, temel moral değeridir, kimliğidir ve kadim kültürüdür. Bu değerlere saldırılar, katıksız Kürt düşmanlığıdır, ırkçılıktır, faşizmdir.
AKP/MHP iktidarı, insanlık dışı, hukuk dışı ve ahlak dışı muamelenin en merkezine PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı koymuştur. Öcalan’a yönelik muamele türü ve tecrit, insanlık tarihinin en insanlık dışı, en vahşi uygulamalarından biridir, bir işkencedir.
Öcalan’a yönelik kötü muameleyi hukuk çevreleri, insan hakları çevreleri ve inanç çevreleri tarif etmekte ve isimlendirmekte zorlandıklarını ifade etmektedirler.
Diğer önemli bir durum ise Sayın Öcalan’ın fikirlerinin, politik duruşunun ve büyük direnişinin insanlık, özgürlük ve barış değerleri açısından önemi ve değerinin giderek daha geniş çevreler tarafından idrak edilip benimseniyor olmasıdır. Kürt sorununda çözümsüzlüğü sürdürme, tecridi devam ettirme, Kürt halkına zulmetme, Kürt halkını katliama ve kırıma tabi tutma, AKP/MHP iktidarına hayli çekici geldiği ortadadır. Bu eksende bölgesel ve küresel düzeyde her türlü kirli, yıkıcı ve Kürtler karşıtı organizasyonlara öncülük etme ve içinde yer alma; bu yönlü çeşitli güç odaklarına yaltaklanma da sınır tanımıyor.
Bu iktidarın olmazsa olmaz olarak sürdürdüğü tecrit ve işgal siyasetinin, Türkiye’ye ve Türkiye halklarına sağlıklı bir gelecek sunmadığı ortadadır. Tecridi görmezden gelmek, tecride karşı bir tutum ve tepki ortaya koymamak, demokratlıkla, insanlık değerleriyle, hak ve hukuk savunuculuğuyla alakalı bir tutum değildir ve olamaz da. Tüm bu değerler bileşkesinin en nitelikli ve en tutarlı düzeyi, İmralı tecridine karşı tutum almaktan geçmektedir.