Narin artık bir “olay “değil , bir “durumun” en trajik , en korkunç hikayesidir, resmidir. Sahiden de bu vahşet maskesiz failler, çıplak günahlar tezahürüdür. Medine Memi’dir , Leyla’dır, Rabia Naz’dır, Müslüme Yağal’dır
Derya Barin
Günlerdir bir çocuğun ömrüne güzellikler eklemenin telaşıyla ahlak ve vicdan sahibi olan herkesin iyi niyetlerini elinden geldiğince dile getirdiği ve de yaşama dair mücadelesini soluksuz verdiği bir kahır zamanının tanığıyız.
Bu coğrafyada ya da bu çağ yangınında kaybolmanın / kaybedilmenin kendinde taşıdığı anlamı en çok da biz direnenlerin hafızası iyi bilir . O yüzdendir ki , yaşamı ölümle ödüllendirenlerin karşısında herkesten çalınmış zamanların kavgasındayız.
Narin ‘in kaybedilmesi , öldürülmesi, bulunmaması, bulunduğunda “nasıl öldürüldüğüne “ dair izlerin bile kalmamış olması kendi başına bir sorgu kuyusuna dönmüş durumda . Zira bu olayla beraber bu ülkede kadın olmanın , çocuk olmanın , kendinden sürgün edilmiş tüm kimliklerin taşıdığı hafıza “ötekilerin “ künyesinde bir çok travma taşımakta. Zamanın cellatlarına emanet edilen her varlığın sonu kalana kahır ,gidene de ahiri bırakır. Bundandır ki Narin bu ülkede devlet, din, erkek işbirliğinin son kurbanıdır.
Ölüme yoğunlaşanların profesyonel birer katil olduğu bir toplumda neyin güvencesi kalır ki. Geldiğimiz nokta ölümün kendisinden çok , nasıl öldüğümüze ağladığımızdır. Ki bu topraklarda acıların “ nasılı” değil midir alışma eşiğini aşındıran . Anormalliği normalleştiren. Yaşam burda kaybetmeye, kavga burdan kendini büyütmeye başlamıştır.
Şimdi ahlak ve vicdan yoluna baş koyanların sorguladığı ve sorgularken karşılaştığı , travmalarının tetiklendiği tek şey bu katliamın” nasılıdır.” Açıkçası hayat karşında , cellatların hüküm sürdüğü bu ortaçağ karanlığında ” acemiliğin “çocukluğun yegane tarifi ve de hakkı olduğunu bilerek toplumu , özelde kadını ve çocuğu daha çok savunmak gerekir.
Zira bir çuvala konulmuş bir çocuğu , taşlarla karanlık sulara gömüp cinayetin failini muğlaklaştırmak , paydaşların kirli işbirliğini azaltmaya çalışmak “domuz bağı”pratikçilerinin politik ortaklığıdır. Bu açıkça bu topraklara demir atmış kötülüğün en net resmidir. Kutsanan ailenin , “kutsal kitabın” ve de “masumun” üstünde tutulup, söz konusu kendi evladı olduğunda bile “erkeği” korumak adına “kızlarını”kurban eden vahşetidir. Narin, Hizbullah kültürüne adapte olmuş bir failin ,kutsal aile pantheonuna sunulmuş son “kurbanıdır.”
Amcanın muhtar olarak bu cinayetteki misyonu gbt’ye takılmadan, asker -polis aramasına maruz kalmadan , Narin’i ortadan kaldırmaktır. İşte yıllardır külliyede ağırlanan “muhtarların” mahallenin erkeği,ağası, reisi olması, bir cinayeti “faili meçhul” bırakma cesareti bundandır.
“Aileyi tanıyoruz, kırk yıldır dostuz”( AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu) sözünü kurmanın dayanılmaz hafifliği yaşamın ağırlığını , geleceğin telaşını taşımayanların politik itirafıdır. Katliamlar yapan bu zihniyetin karanlık sığınağı, kötülükler sunağıdır.
Narin artık bir “olay “değil , bir “durumun” en trajik , en korkunç hikayesidir, resmidir. Sahiden de bu vahşet maskesiz failler, çıplak günahlar tezahürüdür. Adıyaman’da diri diri gömülen Medine Memi’dir , Ağrı’da gözleri ahımız olan Leyla’dır, Giresun’da katledilen Rabia Naz’dır, Mersin’de katledilen Müslüme Yağal’dır. Bu kirli düzen karşısında , yaşamı,insanı, ahlakı , vicdanı savunmak; insan olma ve de kalma kavgasında bizlerin borcudur. Bu dava bir halkın ve de haklı olanın davasıdır.