“Cumhuriyeti kuran parti, Türkiye’nin birinci partisi, ülke dışındaki Türkiye partisi, kavga etmeyen parti” CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin tüzük kurultayında yaptığı konuşmada erken genel seçim talebini yeniledi ve 2025 Kasım’ında genel seçimlerin yapılabileceğini ifade etti. Özgür Özel, bu süreçte başka bir açıklamada da bulundu. Bu açıklama, iktidarın gündemleştirdiği Anayasa tartışmalarıyla ilgiliydi.
Özel, mealen “eğer iktidar mevcut hukuka göre hareket edeceğini beyan ederse, Anayasa ile ilgili tartışmalara katılacaklarını” dile getirdi. Bilindiği üzere, CHP, Anayasa ile ilgili tartışmalara girmek istemediğini, hali hazırda ülkenin böyle bir tartışma yapacak durumda olmadığını ifade ediyordu. Onlara göre, seçimlerden yenilgi ile çıkan bir partinin Anayasa tartışması yapmasının manası yoktu. Ki doğru olan da buydu. AKP, son yapılan yerel seçimlerden önemli bir yenilgi ile çıkmış, tarihinin en kötü seçim sonucu ile yüzleşmişti. Böyle bir partinin, seçimler olmamış, bu tür sonuçlar alınmamış, ülkede yaşanan siyasi, toplumsal, ekonomik krizde payı yokmuş gibi hareket edip Anayasa gündemine sarılması, siyasetin doğasına aykırıydı.
Kuşkusuz, CHP yönetiminin bir yandan yarım ağızla erken seçim istemesi, diğer yandan Anayasa tartışmalarına katılacağını söylemesi tam bir paradoks oluşturuyor. Erken seçime gidecek bir ülkenin Anayasa tartışması yapamayacağı aşikârdır. Anayasalar, en geniş toplumsal mutabakat metinleri olmaktadır. Dolayısıyla böyle bir zeminde Anayasa tartışmasının yapılamayacağı açıktır.
Peki, CHP yönetimi neden böyle çelişkili açıklamalar yapmaktadır? Toplumun erken seçim istemi bugüne dair bir talep olmasına rağmen, neden bir yıl sonrasına tarih verilmektedir? CHP ki kendilerinin de fazlasıyla propaganda ettikleri gibi seçimlerden birinci parti olarak çıkmış, toplumun büyük çoğunluğunun sorunlarının çözümü konusunda beklenti içinde olduğu bir parti konumundadır. Normal şartlarda, CHP’nin tek gündeminin hemen bir erken genel seçim olması, tüm muhalefeti de bu çerçevede harekete geçirmesi gerekir. Yapılan kamuoyu yoklamaları, sokaklardan ve meydanlardan yansıyan halk görüşleri de bunu göstermektedir.
Hakeza, iktidar olma iddiasındaki bir siyasi partinin böylesi bir durumda temel talebi doğal olarak erken genel seçim olacaktır. Genel seçimler ile yerellerdeki iktidar durumunun ülkenin yönetimine taşınması mümkün olacak ve bu sayede partinin kendi politikalarını hayata geçirmesi imkân dâhiline girecektir. Fakat görülüyor ki, CHP böyle bir imkânı değerlendirmekten uzaktır. Bırakalım erken seçimi istenildiği gibi gündemleştirmeyi, bir yıl sonrasına, bir nevi belirsiz bir tarihe işaret edilerek, bu biçimde hem toplumda oluşan beklentiler boşa çıkarılmakta hem de iktidarın toparlanmasına zemin sunulmaktadır.
AKP-MHP iktidarının neden erken seçim istemediği, Anayasa konusunu bu düzeyde gündemleştirmesinin arka planında nasıl hesaplar olduğu anlaşılmaktadır. İktidar, çokça değerlendirildiği üzere, seçim yenilgisinin üzerini örtmek, yaşanan büyük yönetim krizini gölgelemek için Anayasa tartışması yapmakta, bu sayede zaman kazanıp eski pozisyonuna dönmek istemektedir. Yeni Anayasa tartışmaları, toplumsal meşruiyetini kaybeden iktidarın yeniden meşru bir siyasal aktör, oyun kurucu güç olarak görülmesini sağlayacak, buna hizmet edecektir. Seçimlerin hemen ardından başlatılan yumuşama gündeminin de esasen buna hizmet ettiği görülmektedir. Toplumdan katı bir ret alan iktidar, koltuğu devretme tartışmalarına girmemek için hızlı davranmış, yumuşama ve normalleşme gündemi üzerinden hem siyaset zeminini yeniden domine etmiş hem de toplumda bir yanılsama ortamı oluşturarak bir süre daha ayakta kalmanın imkânına kavuşmuştur.
Çok açık ki mevcut durumda, toplumun erken seçim talebini ötelemek, bunun için ileri tarihler öne sürmek, bunlar yetmiyormuş gibi Anayasa tartışmasına girmek, seçimlerde ortaya çıkan başarıyı görünmez kılacak, CHP’den beklenti içinde olan geniş toplumsal kesimlerin ona yüzünü çevirmesine yol açacaktır. Objektif olarak, Erdoğan’ın “bizden iyisi yok, bizden başka çözüm üretecek adres yok” siyasetine güç verecektir.
Bugün, erken seçim talebi üzerinden gündem oluşturmayan CHP, istese de istemese de, AKP-MHP’nin başlattığı gündemin peşinden gidecek, tekrardan iktidarın yedeğine düşecek ve peyderpey bir iktidar alternatifi olmaktan çıkacaktır. Zaten AKP-MHP faşist iktidarının da bütün planı bunun üzerine kuruludur. Dolayısıyla, CHP’nin erken genel seçimlerle ilgili gündemi ertelemesi adeta iktidara can suyu vermek, onun ömrünü uzatmak anlamına gelmektedir.
Denilebilir ki, CHP yönetimi bunları görmüyor mu, görüyorsa neden bu adımları atmaktadır? Açık ki, bunun birçok cevabı olabilir. Fakat eğer CHP bu biçimde hareket etmeye devam ederse, o halde, çokça tartışılan ve “CHP, ülkenin bekası için, iktidarın kendisinden istediği zamanı verdi” değerlendirmeleri gerçek olacaktır. Ki Özel ile Erdoğan’ın görüşmelerinden sonra CHP liderinden yapılan “ülke dışında Türkiye partisiyiz” açıklamaları bunu desteklemektedir. Öyle ya, AKP-MHP iktidarı bir varlık yokluk savaşı (bunu Kürt’e karşı savaş olarak anlamamız gerekir) vermektedir! Böyle bir dönemde iktidara destek olunması gerekir! Seçim gündemi bu savaşı sekteye uğratabilir!
Gerçeklik böyle midir, bunlar negatif yorumlar mıdır, bunları zaman gösterecek. Fakat CHP, bu pasif ve edilgen pozisyonunu sürdürmeye devam ettiği müddetçe bu tarz yorumların çoğalacağı aşikârdır.