İnsanı diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli özelliği kendi varlığının bilincinde olmasıdır. Bu bilinç insanı çar anasır ile, toplum ve doğa ile ikrarlaşarak kendi varlığını ortaya koymaya yönlendirmiştir. Varlığının bilincinde olma, bu bilinç ile kendini geleceğe taşıma aynı zamanda bir hakikat arayışıdır. Bu bilinç ile girilen arayış maddi ve manevi olarak kültürün oluşmasında belirleyici olmuştur. Bu belirleyicilik bir bakıma insanın kendi tarihidir.
Kendi varlığının bilincinde olan insan, yaşamı anlamlandırmak ve yaşanır kılmak için mücadele eder. Tarih aynı zamanda insanın yaşamı anlamlandırma arayışında zaman ve mekân içerisinde bıraktığı izdir. Günümüzde birçok inanç ve kültürde bu izlere rastlamak mümkündür. İktidarcı ve egemenlikçi zihniyetlere rağmen insanın kültür, sanat, tarih, dil alanında yarattığı bilincin izleri, sembolleri, kutsal mekanları yok edilmemiştir. Mitoloji, din, felsefe ve bilim insanın bilinç arayışının izleri ile doludur. Tarihin başlangıcından itibaren insanın bilinci, bu bilincin izleri gizlidir. İnsanın başlangıcını çözmek bilincini çözmektir. İnsanın varlığını devam ettirmesi, kendi varlığı üzerinde söz sahibi olması, doğa ve toplumdaki yeri bu bilinç sayesinde gerçekleşmiş. Reya Heq Alevi inancının toplumsal hafızası olan pirlerin talip topluluğuna söylediği en önemli nefes: ” Ey can varlığın, birliğin, dirliğin daim olsun, her daim var olasın” sözü yaşama anlam vermek arayışını, birey, toplum ve doğa ile diyalektik ilişkiyi ifade eder.
Alevi inancında “var olasın” sözü birçok erkandan ya da hizmetten sonra hizmet yürütenlere pirler tarafından söylenir. İnsan, kendini bilmeden, farkına varmadan var olamaz. “Kendini bilen Hakkı bilir” sözü bireyin kendi farkına varmasının sonucudur.
Var olmak özgür olmaktır. Varlık kendini özgürlük üzerine inşa ettiğinden dolayı, kendini hapseden, kuşatan, daraltan anlayıştan kurtulmak zorundadır. Var oluşun yolu, kopuş, direniş ve inşadır. Nahak zihniyetin yoluna talim etmemek zihinsel olarak kopuşu yaşamak direnişe meydan açar. Bu meydan da özgür yaşamın inşası örülür. “Zalimin talim ettiği yola mihnet eylemem” kelamı kopuşu ifade eder.
Yaşama anlam vermek yaşamı sorgulamaktır. Dar-Didar meydanı yaşama anlam vermek için “nasıl yaşamalı” sorusuna cevap arayışıdır. “Anlamlı yaşamın sahibi olmak” ancak bu meydanda ortaya çıkar. Rıza toplumu sürekleri, binlerce yıldır her türlü iktidarcı anlayışın zulmüne rağmen varlığını, birliğini, dirliğini devam ettirmişse anlamsız yaşamları anlamlı kıldığı içindir. “Ey can yol taşını yol kuşuna atma, zulme boyun eğme, ağlattığını güldür, döktüğünü doldur, arsıza, hırsıza, nursuza düşme” kelamı anlamsız olanı anlamlı yapma arayışıdır, bilincidir. Yaşamın bir anlamı yoksa, toplum ve doğa yâr değilse, bağını koparmış ise, bu yaşam nahak yaşamdır. Toplumsal yaşamla bağını koparan her yaşam anlamını yitirmiş yaşamdır. Bu mana ile Mansur, Nesemi, Bedrettin, Baba İshak, Hacı Bektaş, Pir Sultan Abdal, Kalender Çelebi, Alişer, Şeyh Rıza, Ana Zarife, Ana Sekine, Ana Fatma, Ana Naciye gibi isimler anlamlı yaşam mücadelesi için mücadele etmiş önemli değerlerdir. Bu değerler “nasıl yaşamalı” sorusuna “anlamlı yaşamak” şeklinde cevap oldukları, toplumsal yaşamı esas aldıkları için hakikat ve özgürlük arayışında delil oldular. Bu değerler, anlamsızlığı, zulmü, çirkinliği kölelik olarak kabul ederek ret ettikleri için mücadele ederek anlamlı yaşam için iz bıraktılar. Reya – Heq Alevi sürekleri her dönemin hakikatine ikrar vermişlerdir. Bu ikrarlarından dolayıdır ki, sürekli merkezi hegemonik iktidarlara karşı muhalif olmuşlar.
Bir nefeste dile getirilen “aslolan manaya ermektir” sözü anlam arayışına girmektir, anlamsal derinliği aramaktır, varlığın bütünlüğü, birliği ve dirliğini ifade etmektedir. Anlam arayışı hakikate ulaşmayı hedefler. O halde, hangi araç ve yöntemle hakikate varılacak? Hangi yolu takip etmek gerekiyor? Bir yola yolcu olmak yetiyor mu? Girilen yol insanı hakikate götürmezse o yolda gitmenin manası nedir? Girilen yol, kullanılan araç yanlışsa, amaç ne denli hakikate uygun olur?
Yaşadığımız demi devranda iktidarcı egemenlikçi kesim Alevi süreklerinin kültürünü, dilini, inancını, tarihini, toplumsal hafızasını, tarih bilincini yok etmeyi hedef almıştır. Toplumsal hafızası, tarih bilinci yok edilen, asimile edilen toplumun varlığı söz konusu olur mu? Bunca dernek, yazar, akademisyen, Pir, rayber, mürşit, ana, cem evi, kültür evi, dergâh, Zakir, siyasetçisi olan Alevi toplumu neden yüzyılın en büyük asimilasyonunu yaşıyor? Özellikle son otuz-kırk yılda “kendisi olmaktan uzaklaşmasının, tarihsel hafızasını kaybetmesinin, Ocak kültüründen uzaklaşmasının” nedeni nedir? Bunca kuruma rağmen hala en kutsal mekanlar müze statüsündedir? Hala “öteki” konumundadır. Eşit ve özgür yurttaş temelinde yaşama ilkesine tabi değildir. Hala cem evleri “cümbüş evi” olarak tanımlanıyor. Egemen kesimlerce belleksiz, tarihsiz, kimliksiz bırakılıyor. Aleviler adına söz kuranlar, kurum başkanları, siyasiler neden bu yaşamı anlamlandıramıyorlar? Alevileri ikballeri için yığın haline getiren, resmî ideolojiyi zihninde aşamayan siyasilerin Aleviler adına söz kurmaya hakları var mı? Bu sistemin Alevi toplumuna yaptıklarını sorgulamayan, eleştirmeyen, tekçilik üzerine kurulu olan Cumhuriyet modernitesinin bu anlayışını mahkûm etmeden Alevilerin haklarını savunuyor olmaları beyhude bir arayıştır.
Alevi zihin dünyasındaki farklılıkların ikrarlı birliği aynı zamanda özgürlüğün ifadesidir. Çünkü özgürlük; renklilik, çeşitlilik üzerinden anlam kazanır. Pirlerin nefesinde yer edinen “var olasın” söylemi bir özgürlük eğilimidir. İnsanın varlık yapısı ile özgürlük eğilimi diyaletiksel bir ilişki halindedir. Varlık ve özgürlük eğilimi ikrarlı ilişki geliştirmiş ve birbirinden ayrılamaz. Uygun toplumsal koşullar sağlandığında varlık özgürlüğe doğru yol alır. Her türlü tekleştirici, otoriter anlayış özgürlük karşıtı olduğu için insanın ve doğanın var oluş ilkelerine tezattır. O halde şunu diyebiliriz: Alevi Pirleri binlerce yıldır “var olasın” derken özgürleşesin demek istemiştir. Bunun yolu da iktidarcı-tekçi zihniyetlerden uzak durmaktır.
Var olmak, aynı zamanda bir ahlaki ilkedir. Toplumsal ahlak kaynağını özgürlükten almıştır. Özgürlüğün katılaşmış haline ahlak denilebilir. Özcesi pirler “var olasın” derken; özgür yaşa, politik ol, ahlaklı ve erdemli yaşa, hakikat arayışını sürekli kıl, iktidarcı ve egemenlikçi zihniyetlere rıza gösterme, varlığının bilincinde ol, kendini bil, bilinçli ol, bilincin sana delil olsun, bu delilin yol göstermesi ile kendini ortaya koy, meydana gel, düşün, tasarla, yaratıcı ol, sadece duygularla değil, güçlü bir bilinçle yola revan ol, yaşamı güzelleştir, inançlı, kararlı, örgütlü ol, ikrarına bağlı kal, hakikati ara ve savun, ara bul, toplumsal anlamsızlığı bilince çıkar… vs. demek istemişlerdir. Daha ne desinler, iki cümleyle rıza toplumunun bütün özelliklerini dile getirmişler. Bu hakikatten hareketle demokratik Alevi hareketi “var olasın” kelamını kendine delil yapsa kendi sorunlarını çözdüğü gibi demokratik siyasete güçlü bir ivme kazandırır.
Nefes Pir’den, hizmet bizden diyerek; ruhta, bedende ve zihinde var oluşu gerçekleştirenlerin demine
HÛ