Fikret Başkaya’nın Yeni Paradigmayı Oluşturmak adlı kitabı Yordam Kitap etiketiyle yayımlandı. Kitapta pek çok krize değinilirken aynı zamanda yaşanan iklim krizine de değiniyor. Başkaya, bu anlamda paradigmaları masaya yatırıyor, çıkış yolları ve alternatifleri değerlendiriyor. Paradigmanın iflasından yeni paradigmayı oluşturmaya değinen Başkaya sorularımızı yanıtladı.
Serdar Giritlioğlu / Ankara
Alt-başlığı, ‘Kapitalizmden çıkmanın gerekliliği ve aciliyeti üzerine bir deneme’ olan Yeni Paradigmayı Oluşturmak, Yordam Kitap tarafından yayınlandı. Kapitalizmden çıkmak neden aciliyet arz ediyor?
Kapitalizmden çıkmak gerekli, zira bir ücretli kölelik düzeni (sistemi) olan kapitalizm, artık insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda. Sorun çözme yeteneği aşınmış bulunuyor, dolayısıyla yönetici sınıfların ‘rıza üretme’, başka türlü söylersek, kitleleri aldatma, oyalama yetenekleri de aşınmış bulunuyor… Dünyanın nerdeyse her tarafında ‘faşizm’ benzeri baskıcı rejimlerin hortlamasının nedeni bu… Şimdilerde sistem, çözdüğünden daha çok sorun yaratıyor… Aslında genel bir “çöküş halinden” söz etmek gerekiyor. Çöküş, ‘geri dönüşü olmayan sınırın/eşiğin aşıldığı’ anlamındadır… Dolayısıyla bu durumu ‘kriz’ yeterince ifade etmiyor… Artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve olmayacak…
Kapitalizmden çıkmak aciliyet arz ediyor, zira sistem sadece insanî- toplumsal kötülükler yaratmıyor, iklim krizi, ekolojik kriz de tehlikeli eşiği aşmakta… İnsanlar ‘bindiği dalı kesiyor’ demek bir abartı değil… Zira kapitalizm doğal kaynakları ölçüsüz kullanıyor. Tehlike sadece gelecek kuşakları angaje etmiyor, bugün yaşayanların da işi zor. Üstelik iklim kriziyle ekolojik kriz arasında yakın ilişki var. Biyolojik çeşitlilik ve canlı türleri hızlı bir tempoyla yok oluyor. Öyle görünüyor ki, insanlar bu sürece vakitlice müdahale etmezlerse, ilk defa türlerin yok oluşu (extinction massive) insanların eliyle gerçekleşecek! Zira, artık 65 yıl öncekinin bir tekrarı gündeme gelmiş durumda… Bu asla bir tevatür değil… Eğer atmosferin ısınması bu tempoyla devam ederse, çok değil, 30 yıl sonra bile vahim bir tablo ortaya çıkabilir…
Ortaya çıkan bu durum münhasıran kapitalizmin eseri mi? Bunu biraz açmanız mümkün mü?
Kesinlikle kapitalizmin eseri. Zira, kapitalizm insana ve doğaya zarar vermeden yol alamıyor. Sınırsız büyüme, genişleme, yayılma dinamiğine sahip bir sistem. Tabii sınırsız büyüme (üretim) de sınırsız tüketimi varsayıyor. Lâkin bu dünyanın kaynakları sınırlı. Sistemin sınırsız büyüme (üretim) dinamiği ve eğilimi, sınırlı kaynakların duvarına dayandığında kaçınılmaz olarak bir “sürdürülemezlik” tablosu ortaya çıkarıyor.
O halde atmosferin ısınması ve onun sonucu olan ‘iklim krizi’, doğrudan kapitalizmin eseri demeye mi geliyor?
Kapitalizme ‘termo-endüstriyel kapitalizm’ veya ‘fosil kapitalizm’ de deniyor. Sanayi kapitalizmi baştan itibaren fosil enerjiler üzerinde yükselen bir üretim tarzı… Bu kaynaklar (kömür, petrol, doğal gaz) aşırı yakıldığında atmosfere karışan gazlar bir sera etkisi yaratarak, atmosferin ısınmasına neden oluyor. Atmosferin ısınması da iklim krizini tetikliyor.
İklim krizi ne gibi sonuçları ortaya çıkarıyor?
Son derecede önemli ve tehlikeli sonuçları var: Okyanusların kompozisyonu değişiyor, denizler ısınıyor ve deniz seviyeleri yükseliyor, deniz kenarlarında yaşayan yüz milyonlarca insanın yaşamı riske giriyor. İnsani-toplumsal sorunlara politik ve jeopolitik sorunlar ekleniyor. Hindistan Bangladeş’den gelebilecek ‘iklim mültecilerine’ karşı duvar örüyor ama o duvarın bir işe yaraması pek mümkün değil… İklim krizi, bazı bölgelerde çölleşmeyi ve kuraklığı tetikliyor, gıda üretimini zora sokuyor… Seller, su baskınları, hortumlar, yangınlar artıyor… Aslında son birkaç yılda yaşananlar, önümüzdeki dönemle yaşanacaklar hakkında bir fikir veriyor…
Atmosferin ısınması, dolayısıyla iklim krizi ne yapılırsa ve veya ne yapılmazsa durdurulabilir ve tehlikeli süreç tersine çevrilebilir?
Aslında iki şey yapmak gerekiyor: Birincisi, fosil yakıt üretimini ve tüketimini radikal olarak kısmak gerekiyor… Mesela o kaynakların %80’ini toprağın altında tutmak gerekiyor. Tabii öyle bir şeye tevessül edilirse, sistem çöker. Zira, sistemin damarlarında dolaşan ‘kan’ petrol, fosil yakıtlar… Ve ikincisi, üretimi ve tüketimi de hatırı sayılır oranda kısmak gerekiyor. Lüzumsuz ve zararlı onca şey üretiliyor, bu saçmalığa son vermek gerekiyor. Örnek olsun: Dünya’da üretilen gıda maddelerinin %40’ı telef oluyor, çöpe gidiyor… Öyle ki, 10 yıl süreyle yeni giysi, ayakkabı, çanta, vb. üretilmese, hiçbir eksiklik hissedilmez ama seneye bu yıldakinden daha çok üretilecek… Bu durum, kelimenin gerçek anlamında absürt değil mi?
Kapitalizm sosyal kötülükleri azdırıyor ve iklim krizine neden oluyor ve bu ikisi de bir ‘uygarlık krizi’ veya ‘çöküş tablosu’ yaratıyor diyorsunuz… Eğer ekolojik yıkım diye bir şey olmasaydı da kapitalizmde çıkmak, ‘başka şey yapmak’ gerekecek miydi?
Ekolojik kriz ve iklim krizi denilen, son 30-40 yıldır dillendirilen bir şey… Oysa işçi sınıfının ve sosyalist hareketlerin kapitalizmden çıkma, başka şey yapma perspektifinin tarihi nerdeyse sanayi kapitalizminin sahneye çıktığı döneme kadar gerilere gidiyor. Kapitalizm üretim araçlarının dar bir kapitalist sınıfa ait olduğu bir sistemdir. Geniş toplum kesimlerini mülksüzleştirerek, proleterleştirerek, yaşamak ve üretmek için gerekli araçlardan mahrum ederek yol alabiliyor… Her ileri aşamada sorunları büyütüyor. Kapitalizm dahilinde üretimin birincil amacı insan ihtiyaçlarını karşılamak değil, kâr etmek ve sermayeyi büyütmektir, kullanım değeri değil, değişim değeri üretmektir. Bu köklü bir sapmaydı… Kapitalizmde şeyler, nesneler onları üreten insandan daha muteberdir… Sürekli yoksulluk, işsizlik, açlık, sefalet, yabancılaşma, çatışma üretmeden ve doğaya zarar vermeden yol alamıyor. Kapitalizmde araçlarla amaçlar ters-yüz olmuş durumdadır…
İzninizle, kitaptan bir alıntıyla soruyu yöneltmek istiyorum: “Kapitalizm öncesi toplumlarda geçerli geleneksel ideoloji, insanın nihai kurtuluşunun bu dünyada değil, ölümden sonraki cennette mümkün olduğunu vazediyordu. Ölümden sonra cenneti hak edebilmek için de, bazı şeyleri yapmak, bazı şeylerden sakınmakla mümkündü. Esas itibariyle Tanrı adına konuşan egemene itaat edilirse, cennetin yolunun açık olduğu söyleniyordu… (İbn-i Haldun, 6 yüzyıl önce, ‘Halkın dini, efendinin dinidir’ dememiş miydi). Velhasıl, bu fani dünyadaki itaatin sonsuz (ebedî) hayattaki karşılığı cennetti. O da kurtuluşun adresi olarak geleceği (âtiyi) gösteriyordu. Kapitalist modernite bu söylemde bir küçük bir değişiklik yaptı: “Cennet bu dünyada mümkündür ama ilerdedir, gelecektedir”. Siz bununla, kapitalist modernitenin ulaşılması mümkün olmayan bir gelecek vadettiğini mi söylemek istiyorsunuz? Ya da şöyle diyelim: Kapitalist modernite sorunlu muydu?
Aslında ‘modernite devrimi’ son derece önemliydi. Geleneksel ideolojiden radikal bir kopuşu temsil ediyordu. İnsanlık tarihinde son derecede önemli bir kırılma noktasıydı. Malum, modernite, ‘insan tarihini yapar, bilinçli müdahalesiyle şeylerin seyrini etkileyebilir, değiştirebilir’ anlamındadır. Dolayısıyla sorun moderniteden kaynaklanmıyor… Modernitenin kapitalizm tarafından araçlaştırılmasından, içinin boşaltılmasından, iğdişleştirilmesinden kaynaklanıyor… Aksi halde “çocuğu leğendeki kirli su ile birlikte atmak” gibi bir saçmalık olur… Moderniteden yana olmak ama kapitalist moderniteye de karşı çıkmak gerekiyor… Dolayısıyla kapitalizme karşı olmakla, moderniteye karşı olmak aynı şey değil.
Hocam, son olarak ne söylemek istersiniz?
Kapitalizm dahilinde insanlığın bir geleceği yok. Artık kapitalizmin insanlığa teklif edebileceği bir şey yok. İkircikli olmayan bir tarzda bunun bilincine varmak gerekiyor. Geçerli üretim, tüketim ve yaşam tarzı sürdürülebilir değil, üstelik saçma… Bu saçmalığa vakitle son vermek gerekiyor… Bu da artık eskisi gibi düşünmemeyi, davranmamayı, yaşamamayı varsayar… Fakat şeyleri anlamadan onları değiştirmek mümkün değildir. Anlamak da radikal eleştiriyle mümkündür… Artık radikal bir düşünce devrimine, geçerli düşünce sisteminden radikal bir kopuşa ihtiyaç var… Zira, insanlık ve uygarlık ‘kritik eşiğe’ dayandı ve bu rotada ilerlemek artık mümkün değil…