“Dün kadını en bayağısından bir meta olarak kullanan zihniyetin bugün kadını yine meta anlayışıyla ama bu defa eşitlik ambalajı içinde kullanıyor olması bizim için şaşırtıcı değildir.”
Kadınları eşitlik ambalajı ile kandırıp kadınlarla beraber tüm topluma fenalık edenlere haddini bildiriyor Erdoğan. Nerede ne zaman derseniz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nden sadece iki gün önce, AKP’nin kadın hareketindeki Truva atı KADEM’in düzenlediği Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde. Bu Adalet meselesi önemli. AKP tarafından kadın erkek eşitliği her gündeme geldiğinde eşitliğin fıtraten mümkün olmadığı anımsatılıp kadın ve erkek arasında eşitlik sağlanamayacağı ancak adaletli olunabileceği savunuluyor.
Kendi adıma konuşursam benim eşitlikten vazgeçmeye niyetim yok. 25 Kasım’da sokaklara çıkan binlerce kadının da vazgeçeceğini sanmam. Ama velevki eşitlikten geçip AKP’nin adaletine razı olduk. O zaman bizi ne bekliyor?
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2019 Bütçesi, Boşanma Komisyonu Raporu sonrası gündeme gelen nafaka gibi yasal düzenleme önerileri, yaklaşan kriz koşulları… Son iki haftadır gündemde olan bu değişkenlerin her birini masaya koyduğumuzda adalet ‘ambalajının’ içinden kadınlara esaret çıktığı anlaşılıyor.
Kasım ayında Meclis Plan Bütçe Komisyonu’na sunulan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi içerisinde kadınlar sadece aileye yönelik yardımlar, aile için düzenlenen proje ve programlarda kendine yer bulabiliyor. Kriz kapıyı çalarken krizin yıkımından en fazla etkilenecek olan kadınlar için hükümet sadece aile yardımı/ sosyal yardım ön görmüş. Kriz döneminde kadın işsizliğinin erkek işsizliğine göre daha fazla ve daha hızlı arttığı bir sosyo ekonomik gerçek. 2008 krizinde kadınların iş gücüne katılım oranı 6 ayda yüzde 48,2’den yüzde 46,1’e gerilemişti. Peki şimdi kadınlarda işsizliğin derinleşmesine dair hükümetin bir planı ve bu plan için ayrılmış bütçesi var mı? Hayır yok. Bakanlık açısından kadın istihdamını arttırmak ya da kadınların istihdam dışında kalmasını engellemek yerine boşanma oranlarını düşürmek temel hedef. Kadınlarsa bakanlığın gündeminde “iş gücü” olarak değil “sosyal yardıma muhtaç kesimler” olarak yer bulabiliyor.
Bu Komisyonda bütçeye dair sunum yapan Bakan ve AKP’li milletvekillerinin en sık dile getirdiği şey aile ve kadının bir bütün olduğu yönünde. Komisyonda söz alan AKP Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in şu sözleri yaklaşımı özetliyor: “…Kadın hakları dediğimizde aileyi; aile dediğimizde aile bireylerinin haklarını yok sayamayız.”
Kadınları eşit yurttaş değil ailenin bileşeni olarak tanımlayan iktidar, kadınların yaşadığı ayrımcılık, şiddet ve artan kadın yoksulluğunu da aile için bir sorun olarak tanımlıyor. Emine Erdoğan,25 Kasım’dan bir gün önce yukarıda bahsettiğim KADEM kongresinde şunu söyledi: “Güçlü aileler, sorunlarını devlet organlarına varmadan kendi içinde eritir.” Yani kadına yönelik şiddet ve diğer suçları emniyete, sosyal hizmetlere ya da devletin herhangi bir kurumuna yansıtmayın çözün. Peki ya çözemezsek? Yanıt yok.
Bunu Emine Erdoğan’ın şahsi fikri zannetmeyelim. 25 Kasıma giderken kadına yönelik şiddetle mücadele konusunu aile içine havale eden iktidar bir yandan da boşanmayı zorlaştıracak uygulamaları tartışmaya açtı. Kadınların boşanma durumunda aldığı yoksulluk nafakasını sınırlamak için etkili bir kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor.
Ekonomik krizin hem kadınları işsiz bıraktığı hem de beraberinde getirdiği toplumsal yıkım ve çözülmenin kadın bedenine yönelen şiddete dönüştüğü göz önüne alınınca biz kadınların geleceğini karartmak için çırpınıp didinen bir iktidarla karşı karşıya olduğumuz görünüyor.
Ama bu kadın düşmanı siyaseti biz boşa çıkaracağız. Susmayacağız. Dün 25 Kasım yürüyüşlerinde dört bir yanda sokaklara çıkan binlerce kadının haykırdığı gibi “inadına isyan inadına özgürlük”