Geçtiğimiz üç hafta boyunca bu köşede, AKP iktidarının Türkiye’de emekçilerin en temel haklarından olan “emeklilik hakkı”nı ortan kaldırmak için “sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması” adı altında hazırlıklar yaptığına değindik. “‘Aktüeryal denge’ masalı” başlıklı yazı serisinde -emeklilik sistemine kaynak sağlayan çalışanlar (aktif) ile sistemden aylık alanlar (pasif) arasındaki dengeyi ifade eden- “aktüeryal denge”nin iktidar çevrelerinin iddia ettiği gibi sistemden aylık alanların (pasif) fazla olmasından değil “aktif” tarafta olanların düşük olmasından kaynakladığını belirtmiştik. Emeklilik sisteminin “aktif” tarafında yer alanların yetersiz olmasının en önemli nedenlerinin başında ise AKP’nin 22 yıldır uyguladığı -emek sömürüsüne dayanan (düşük ücret, esnek ve güvencesiz çalışma vb)- ekonomi politikalarının -“aktif” tarafı belirleyen- işgücüne ve istihdama katılıma yaptığı olumsuz etkinin geldiğini savunmuştuk. Ama aynı zamanda AKP’nin “aktüeryal denge”yi gündeme getirerek, -Orta Vadeli Program (OVP) ve 12. Kalkınma Planı’nda da yer verildiği gibi- Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve tamamlayıcı emeklilik sistemi ile emeklilik sisteminin tamamen özelleştirilmesini amaçladığına da dikkat çekmek istemiştik.
Kamusal emeklilik sisteminin tasfiye edilerek sermaye için kâr alanı haline getirilmesini görünür kılmaya çalıştığımız bu süreçte iktidar yanlısı medya tarafından hazırlığı yapılan düzenlemelerin ‘Emeklilik sistemi baştan aşağıya yenileniyor!’, ‘Milyonların hayatı değişecek!’, ‘Emeklilere çift maaş! Yeni sistem devreye girecek’ gibi başlıklarla gündeme getirildiğini gördük. Böylece “emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği” gerekçe yapılarak “aktüeryal denge” masalının nasıl yaratıldığına ve bunun kullanılarak kamuoyunu ikna etme çabalarının nasıl artarak sürdürüldüğüne de tanık olduk.
İktidar ve sermaye cenahının bu algı operasyonuna karşın sendikalar, emekten yana olduğunu iddia eden siyasi partiler ve muhalif medyanın çok önemli kısmı, bu temel hakkı ortadan kaldırmaya yönelik, gerçek dışı veriler ve yalanlarla gerekçelendirilmiş propaganda kampanyası karşısında hemen hiçbir tepki göstermedi! Hal böyle olunca emekçiler, hazırlığı yapılan düzenlemelerden -daha önce pek çok kez olduğu gibi- iktidar yanlısı medyanın propagandif yayınları üzerinden, tek taraflı olarak olarak bilgilenmek durumunda kaldı.
Yasama döneminin başlamasına ve hazırlığı yapılan düzenlemelerin yaşama geçirilme sürecinin başlamasına bir ay kala, iktidarın -yandaş medya aracılığıyla- tek taraflı olarak yürüttüğü algı operasyonunun “başarılı” olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Emeklilik hakkını kaybedecek, aylık bağlama oranı düşürüleceği için daha düşük emekli aylığı alacak, emekli olma koşulları daha da zorlaşacak olan milyonlarca çalışan ve emekli, “aktüeryal denge” masalının gerçek olduğuna ve “emeklilik sisteminin sürdürülebilmesi” için iktidarın başka çaresi olmadığına inandırıldı maalesef. İnanmamış olanlar ise sendikalardan, muhalefet partilerinden bir karşı ses çıkmadığı, muhalif bir tavır gösterilmediği için kendilerine dayatılan sürece de karşı koyulamayacağını düşünür hale getirildi; tıpkı zaten açlık sınırının altındaki asgari ücrete “0” zam yapılmasında rıza göstermek zorunda kalmaları gibi…
Bu ahvalde malûm olanı biz şimdiden ilan edelim: 1 Ekim’de başlayacak olan yeni yasama döneminde AKP/saray iktidarı -emeklilik hakkının ortadan kaldırılması başta olmak üzere- emekçilere yönelik saldırı yasalarını Meclis gündemine getirecektir. Meclis’te görüşmeler yapılırken kimi muhalefet milletvekilleri, getirilecek yasa teklifleri aleyhine bir takım beyanlarda bulunacak; DİSK ve KESK Meclis kapısında basın açıklaması yapmaya(!) çalışacak, polis müdahale edecek, arbede yaşanacak, birkaç sendika yöneticisi ya da aktivist coplanacak, belki gözaltına alınacaktır. Ama o sendikaların üyeleri ve muhalefet partilerinin seçmenleri de dahil olmak üzere, halkın büyük kısmının olan bitenden haberi bile olmayacaktır. Böylece emekçiler kendilerinin, çocuklarının ve hatta doğamamış torunlarının ne kaybettiklerini bilemeden yüzlerce yıl sürmüş mücadelelerle elde edilen haklarını yitirecektir! Dolayısıyla toplumun tepkisini çekmemek, olası tepkileri frenlemek için uydurulan birçok masal gibi “aktüeryal denge” masalı da siyasi iktidar ve sermayenin muradına ereceği ama halkın daha fazla sefalete sürükleneceği bir sonla bitecektir.
“Masal” böyle bitmek zorunda mıdır? Elbette hayır! Makus “son”u değiştirmek kesinlikle mümkündür. Ama bunun için önce muhalefetin ve sendikaların bu masalın farkında olması, dahası onu değiştirme isteği ve kararlılığını göstererek, gerçek bir mücadeleyi örgütlemesi gerekir. Sendikaların ve muhalefetin yapması gerekenleri yapmayıp, büründüğü bu “kahreden” sessizlik ve tepkisizlik hali karşısında yine de umudu diri tutmak, direniş azmini kaybetmemek ve belki de değişime bunlardan başlamak gerekiyor!