Diyarbakır’da 8 yaşında bir çocuk Kur’an kursundan döndükten sonra sokağa oynamaya çıkıyor ve kayboluyor. Ülkenin en sıkı görüntülü güvenlik sistemlerinin bulunduğu bir şehirdir Diyarbakır. Ama Diyarbakırlılara sorsanız “bu güvenlik ne içindir” diye cevap çok açıktır. Muhalif eylemler ve hak arayışı eylemlerine karşı güvenlik güçleri hemen devreye girer ve günlerce olaylara karışanların kameralardan tespitleri yapılır ve gözaltılar başlar. Ama günlerdir kızımız Narin bulunamıyor. Narin’in bulunması, en önemlisi hayatta olması sevindirici bir haber olacaktır hepimize, özellikle de ailesine.
Diyarbakırlı inşaat işçisi 19 yaşındaki Baran Aslantaş, Aksaray’daki işinden ayrılarak Diyarbakır’a yola çıkıyor ve üç gündür kayıp. Bir ağabeyi yeni yaşamını yitirmiş. Ailenin acısı iki kat daha büyüdü. Aksaray otobüs garajında birçok kamera var. Yola çıkmışsa devamlı kimlik kontrolü var. Diyarbakır’a varmışsa da kameralarda görüntüsü vardır. Çocuklarımız, gençlerimiz maalesef bu toplumda güvenli bir yaşam süremiyorlar. Gülistan Doku’nun kayboluşundan bu yana acılarımız büyüyor. Bu kayıplara üzülürken başka bir acı haberle daha da endişeleniyoruz. 18 yaşındaki Eylem Sevilen arkadaşının doğum gününe gitmek istediği için babası tarafından boğularak öldürülüyor. Baskıcı aile odaklı siyasetin çirkin bir şekilde yaşamımızda yer aldığını görüyoruz. Kaybolan çocuklar, öldürülen çocuklar, tecavüze uğrayan çocuklar, mafyalaşan çocuklar, uyuşturucu bağımlısı çocuklar, fuhuşa batan çocuklar, hiç kimse için güvenli bir ortam yok. Geleceğimiz büyük bir karanlığa doğru gidiyor. Bu karanlığa son vermek için herkesin sesini yükseltmesi gerekiyor.
Devlet Bahçeli haddini aşan söylemleriyle toplumu gerginleştirmeye devam ediyor. Irkçı bir partinin lideri olduğunu bildiğimiz, birçok Avrupa ülkesi gibi Azerbaycan ve Kazakistan tarafından da yasaklanan terör örgütü Ülkü Ocakları’nın başkanı Bahçeli’den olumlu yorumlar yapmasını da beklemiyoruz açıkçası ama ülkeye, yaşamımıza, geleceğimize geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Ağzına hiç yakışmayan demokrasi ve adalet kelimelerini kullanma çünkü yaşamın bu iki kelimenin yok olması üzerine kurulu. Kürtlere karşı olan bu kin ve nefretinin sebebi de yerel yönetimlerde DEM Parti’nin kazanması. Gizli değil açık bir kindarlık var DEM Parti’nin başarısına. Mecliste isteme, belediyesine kayyum ata, halaylarını yasakla, partiyi kapat, basına saldır, halkı yok say, Hitlere rahmet okut.
Erdoğan Ahlât’ta gürlemiş tekrardan. Birlik ve beraberlikten bahsetmiş. Kusura bakmasın, mafya liderleri ve uyuşturucu baronlarının cirit attığı, cihadist insanların yerleştiği bir ülkede birlik ve beraberlik olur mu? Bir başka soru daha soralım Erdoğan’a; Kürtlerin kazanımlarına el koymak ve halaylarını dahi yasaklamak ile nasıl birlik ve beraberlik olur? “İnsanımızın kökeninden, inancından, dolayı ötekileştirdiği günler artık geride kaldı” demiş. Artık bu sözlere kimse inanmıyor ve devamlı 85 milyonun kendisini tercih ettiğini ima ediyor. Bu 85 milyon insanın en az 65 milyonu sizin iktidarınızın altında yaşamak istemiyor. Ekonomi konusunda ilkokul çocukları dahi mali müşavir düzeyine geldi. Hayatlarını “Dolar ne kadar yükseldi? Dondurma alabilecek miyim? Kantinden tost alabilir miyim?” hesaplarıyla geçiriyorlar. Yazık! Geleceğimize bakın. Karnın açken ne kadar büyük düşünebilirsin ki?