DİB, mevcut sistemi dini referanslarla meşrulaştırma kurumudur. Bu meşrulaştırma işlemi belli bir sıralamaya tabidir. Önce Tanrıya ve dine karşı mutlak itaat, peşinde devlet ve toplumun otoritelerine itaat istemektedir
Osmanlı’nın kalan son bakiyesi üzerinde, sultanın tebaasından muteber vatandaşları yaratmayı amaç edinen cumhuriyet modernitesinin ulus devlet anlayışı, “Türk milleti” kimliğini esas aldı. Bu kimliğin inşası için dilde, mezhepte, etnik yapıda tekleşme, eğitimde, tarihte, coğrafyada “millileşme” anlayışını esas aldı. Özellikle ortak dini duyguların “millileşme”deki önemi günümüze kadar geçer akçe oldu. 1980 darbesinden sonra din, Diyanet ve kurumları, toplumsal muhalefeti törpülemek için devletin baş vurduğu en önemli ideolojik aygıt oldu.
Cumhuriyetin “ulus – devlet” modeli, çağdaş, uygar, laik, bir ulus yaratma gayesinde bir siyasal programla sosyal, siyasal, kültürel, inanç, etnik yapı alanlarında homojen bir cemaat yaratmak adına seferberlik düzenledi. Din söz konusu olunca sürekli pragmatik davranıldı. Din milliyetçilik, milliyetçilik ise din haline getirilerek yeni sistemin hizmetine sunuldu. Arzulanan yeni rejim toplumsal muhalefetle karşılaşınca, arzulanan anlayışa “hayır” diyen toplumsal kesimler artınca din ile pragmatik ilişkinin dozajı gittikçe artmaya başladı. 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılması ve bir gün geçmeden Din İşleri Başkanlığı’nın kurulması bu anlayışın somut bir örneğidir. Böylelikle cumhuriyetin “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından” ziyade, dinin resmileşmesi, devletleşmesi anlayışı esas alındı. O günden bu güne kadar bu anlayış partilere göre kısmen esnetilse de devletin resmi anlayışı olarak merkezde durdu. Ortak dini duyguların resmileşmesi partiler üstü bir öneme kavuştu. Kısacası Türkiye’de milliyetçiliği, dinciliği, cinsiyetçiliği pekiştirmek için resmi İslamî terminoloji devlet siyaseti olarak Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) eliyle servis edildi. Millileşme anlayışı, farklılıkları en aza indirmek, tekleştirmek, asimile etmek şeklinde sistemleşti.
Diyanet İşleri Başkanlığı, devlet eliyle yürütülen bir araçsal dindarlık ve milliyetçilik inşasında birinci derecede sorumluluk aldı. Dinin egemen kesimin çıkarları için kullanılmasını araçsal dindar milliyetçilik olarak tanımlamak yerinde bir tespit olur. Laikinden muhafazakarına kadar bütün siyasilerin iktidarlarının devamını sağlamak için başvurdukları araç haline geldi. Çoklu iktidarın konumlandığı, kurumsal yapıya ulaştığı “Türklük Sözleşmesinin” kamusal alanda yaşam bulması için DİB güçlü bir misyona sahiptir.
Alevi dernek hattının, bazı partilerin, kişilerin sık sık gündeme getirdiği “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın” söylemi ne kadar karşılık bulacaktır? Ya da Türkiye’de resmi ideoloji ile hesaplaşılmadan, cumhuriyet modernitesinin en stratejik kurumu olan DİB’in kaldırılmasını istemek ne kadar gerçekçidir? Madem iktidarların, milliyetçiliğin, dinciliğin, cinsiyetçiliğin konumlandığı her alanda DİB misyon sahibi ise Aleviler çoklu iktidarın inşa edildiği bu alanlarda toplumsal direniş göstererek demokratik yaşam zeminleri, eşit ve özgür yurttaşın yaşam zeminlerini inşa etmeli, bu zemin seçeneklerini çoğaltmalı, bu demokratik mücadeleyi veren toplumsal kesimlerle meydan açmalı, birlik oluşturmalıdır. Kaba bir diyanet karşıtlığı DİB’i güçlendirir. Ayrıca toplumun dinci, milliyetçi kesiminde Alevi karşıtlığını güçlendirir. Aslında Alevi kurumlarının çoğu Diyanet karşıtlığı üzerinden Alevi toplumunu kontrol etmektedirler.
DİB’in kapsama alanı belli noktalarla sınırlı değildir. Savunduğu zihniyeti yaşamın her alanında yaymayı “devlete hizmet” olarak kabul etmektedir. Bu kapsama alanı bireylere kadar nüfus ederek, otoritenin ve itaatin boyunduruğunda resmi mümin yurttaş inşa etmektedir. Bireyler kendisini devletin ve iktidarların çizmiş olduğu sınırlı çerçeve içerisinde, daralarak, kapanarak, kendine sınır çizerek özgür birey kişiliğini yitirir durumdadır. Mümin olmanın ölçüsü; aile, iktidar, toplum ve devletin çizmiş olduğu dairenin dışına çıkmadan, mutlak anlamda itaatkâr, rıza üreten bu durumu “vatanseverlik” olarak kabul eden kişilerden oluşmuş toplum gerçekliği söz konusudur.
DİB bütün söylemleri, icraatları, projeleri, temel hedefi özgür birey ya da kültürel İslam değil, cemaatçi, milliyetçi, cinsiyetçi, itaatkâr milli mümin yurttaşlar yetiştirmektir. Milli mümin zihniyetini içselleştiren yurttaşlar, iktidar karşısında sesini keser, hak arama mücadelesini vatan hainliği olarak kabul eder, verilenle yetinir, itiraz etmez, aza rıza gösterir, “ötekine” karşı oluşturulan her türlü şiddeti dini ve milliyetçi kaynaklarla meşrulaştırır. Karşıt İslamın metinleri ile, eğitim – öğretim yoluyla, önerilerle, genelgelerle, basın – yayın yoluyla küçük yaştan itibaren kimliğin kolektifleştirilmesi amaçlandırılmaktadır. İnşa edilen bu kolektif kimlik milliyetçi, cinsiyetçi bir anlayışla toplumsal bir kimlik haline dönüşür. Doğal olarak bireyin bu kimliğin dışına çıkmasına izin verilmez, özgür birey kimliği yok edilir, kimlik yitimi yaşatılır. Barış, insan hakları, demokrasi ve özgürlük mücadelesi, farklılıklarla ikrarlı yaşam, kadın özgürlükçü anlayış, toplumsal ekoloji gibi konularda özne olmaya çalışan kimlikler gerekli görülmez. Özellikle Alevilere yönelik kitle katliamlarında bu tavrı net olarak görmekteyiz. DİB’nın kendisini üzerinde inşa ettiği dayanaklar ortadan kalkmadığı müddetçe “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın” söylemi toplumun belli bir kesimini Alevi karşıtlığı haline getirir. DİB inşasıyla oluşan kolektif kimlik canlı bir iktidar haline gelmiştir. Yaşamın her alanında organik bir iktidarla karşı karşıyayız.
Demokratik siyasetin öznesi olma, farklılıklarla ikrarlı yaşamı oluşturma, yol bir sürek bin birdir ilkesi en büyük savunma sistemidir. Varlığın, birliğin, dirliğin devamı bu anlayışla karşılık bulur. Alevilerin hegemonik temelde kurulmuş bütün yapılarla bağlarını kesmeleri gerekiyor. Hegemonik sistemden kopuş, direniş ve kendini yeniden inşa etme varlığını korumanın ölçüsüdür, hakikat arayışıdır. Dört kapı kırk makam anlayışı, Kırklar meclisi, cem erkanı, edep – erkan gibi Alevi zihin kodları her türlü hegemonik zihniyetle kopmayı esas alır. Alevi sürekleri yaşadıkları zaman ve mekan içerisinde birçok merkezi uygarlık güçlerinin saldırılarına karşı kültürel direniş damarını devriye ederek bu güne kadar gelmişler. Aleviliğin komünal yaşam kodları neolitiğin maddi – manevi zemini üzerinde mitolojiler yoluyla bu güne taşımıştır.
DİB, mevcut sistemi dini referanslarla meşrulaştırma kurumudur. Bu meşrulaştırma işlemi belli bir sıralamaya tabidir. Önce Tanrıya ve dine karşı mutlak itaat, peşinde devlet ve toplumun otoritelerine itaat istemektedir. Dini kaynaklarla itaat doğal hale getirilirken Tanrıya itaatin, devlet ve onun yöneticilerine itaat etme şeklinde bir yol izler.
Diyanet İşleri Başkanı’ın “Kuran eğitim merkezlerine katkı sağlayanlara cennette ev verileceğini” söylemesi toplumun temel ihtiyaçlarının nasıl tali hale getirildiğinin, egemenlerin çıkarı için araçsal dinin kölelik kültürünü inşa etmede nasıl zemin oluşturduğunun resmi ifadesidir.
Devletin belirlediği, Diyanetin uyguladığı araçsal dinin dışına çıkanlar; “kafir, gavur, günahkar, mülhit, sapkın” gibi kavramlarla toplum tekleştirilmektedir. Bu söylemler aynı zamanda erkek egemen teolojinin kavramlarıdır.