2023’te Türkiye’de 219 bin 59 internet bağlantı adresine (URL) erişim engeli kararı verildi. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) Türkiye’deki erişim engelleri ve internet sansürünü gözleyen Free Web Turkiye Projesi’nin Koordinatörü Ali Safa Korkut’un hazırladığı rapora göre bu sayı 2022’deki 40 bin 536 erişim engeli kararından altı kat yüksekti.
Son İnstagram rezaletinin de açıkça sergilediği gibi, rejimin ifade özgürlüğüne karşı savaşı 2024’te de dolu dizgin sürüyor. Artık, tekil bağlantılar şöyle dursun, doğrudan doğruya sosyal medya platformlarının kendileri hedef. On milyonlarca insan bir anda kendilerini iletişim ağlarının dışında bulabiliyor. Yılın ilk dokuz ayında erişim engellemelerinin 2023’e oranla yüz binlerce kat arttığını söylesek başımız ağrımaz.
Korkut’un raporuna göre, 2023’te erişim engeli kararı verilen URL’lerin 743’ü sosyal medya hesaplarına aitti. 20 Ağutos’ta bir seferde 82 sosyal medya hesabı için erişim engeli kararı veren Gümüşhane Sulh Ceza Hakimi Enes Kırkoğlu yasakçılıkta bir kişisel başarı rekorunu da kırmış oldu.
Bu karardan doğrudan doğruya etkileneceklerden biri olarak, Hakim Kırkoğlu’nun X (eski Twitter) hesabıma erişim engelini nasıl getirdiğiyle ister istemez daha yakından ilgilenince, başlı başına bir cinayete eşdeğer olan engellemenin kendisi kadar, engelleme mekanizmasının genel işleyişinin de, dizginlerinden boşanmış bir genel cinayet rejimine sürüklenmekte olduğumuzu ele verdiğini söyleyebilirim.
Gümüşhane Sulh Ceza Hakimi, kararını açıklamaya, “Gümüşhane İl Jandarma Komutanlığı’nın Ağustos 2024 tarihli […] yazısı”nı ileri sürerek başlıyor. Ne var ki, bu başlangıç cümlesinde ifade edilen şey, tüm işlemin başlı başına bir yasa ihlali olduğunun özeti. Çünkü, “Polis [veya jandarmanın] sanal ortamda işlenen suçlarda, yetkili Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla, internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşmaya, sanal ortamda araştırma yapmaya yetkili” olduğuna dair 2018’de Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nda (PVSK) yapılan değişiklik, 2020’de CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilmişti.
Kaldı ki, bu “yetki” baki kalmış olsaydı bile, jandarma ve polisin -“sanal devriye” adını verdikleri bu uygulamayla kişisel verileri koruma kanununa aykırı olarak elde etmiş sayılacakları “bilgiler”e dayanarak- yapabilecekleri tek işlem, ilgili Cumhuriyet Savcılığına başvurmaktan ibaretti. Bu başvuruyu nasıl değerlendireceği, bu işlemi sürdürüp sürdürmeyeceği, kendisini yetkili sayıp saymayacağı yargısal bir işlem olarak sadece Cumhuriyet Savcılığının uhdesinde olabilirdi.
Ancak Gümüşhane Jandarması AYM kararına karşın, hiçbir yasal dayanağı olmadığı/kalmadığı halde kendisine durumdan “sanal devriye” vazifesi çıkartmaya devam etti. Gümüşhane Sulh Ceza Hâkimi Enes Kırkoğlu da önüne gelen gelen başvuruyu “bu yetki Cumhuriyet Savcısınındır” diyerek geri çevirmek ve jandarmaya kanun yolunu göstermek yerine, hukuken “yok hükmünde” bir işlem başlattı. Aralarında benim ve Yeni Yaşam’ın yanı sıra, birçok haberci, gazeteci ve çeşitli parti ve yayın kuruluşu mensubunun da bulunduğu 82 kişinin X hesabının URL’leri için “erişimin engellenmesi” kararı aldı.
Bunu, sıradan bir adli hata saymak olanaksız. Olan biten, ifade ve iletişim özgürlüğü haklarına yönelik bir silsile halindeki saldırılar toplamı olarak görülmedikçe açıklanamaz.
- Gümüşhane’de kolluk gücü ve yargı, AYM’nin “sanal devriye” iptal kararını, üzerinden iki yıldan fazla zaman geçtiği halde tanımamakta eylem birliği içinde hareket ediyor.
- Gümüşhane’de kolluk gücü ve yargı, bir yargısal işlem başlatmak üzere uyulması zorunlu CMK hükümlerinin etrafından dolaşmakta ve arada Cumhuriyet Savcılığı olmaksızın muhatap olamayacaklarını kayıt altına alan bütün usul hükümlerinin üzerinden atlayarak 82 yurttaşın özgürlük haklarının çiğnemekte eylem birliği içinde hareket ediyor.
- Gümüşhane Sulh Ceza Hâkimi, Gümüşhane Jandarmasının erişim engeli talebinin -büyük olasılıkla kendi kararından bir gün önce, 19 Ağustos, olduğunu varsayabileceğimiz- tarihini karar metninde açıkça belirtmeyerek, 82 sosyal medya hesabının “bu kadar kısa sürede incelenerek tamamen erişime kapatılması kararının nasıl verilebildiği” sorusunu boşa düşürmek için özel gayret gösteriyor.
Bir yargıcın görev yaptığı yerelde kamu gücü kullanan diğer organlarda görev yapanlara nispetle mesleki statü açısından sahip olduğu üstünlük ve ayrıcalıklığını çaptan düşürecek şekilde, hiçbir mecburiyeti olmadığı halde kolluğun idari ve hukukî güdümü altına girmesinin akla uygun bir açıklamasını bulmak güç. Meğer ki, dışarıdan bakınca kolayca görülemeyen devlet içindeki çeteleşmeler kapsamında birbirlerinin arkasını kollamanın getireceği menfaatler görevi kötüye kullanmanın götüreceğinden daha çoğunu sağlıyor olsun.
Elbette Jandarma söz konusu olduğunda JİTEM’i unutacak değiliz. Çürümenin her yeni aşamasında “vatan, millet ve terörizm ve bölücülükle mücadele” sloganlarının güvenlik, savunma ve yargı aygıtı içindeki kirli ortaklık ağlarına meşruiyet sağlamanın en kullanışlı örtüsü olarak 1990’ların bütün bir “kirli savaş” dönemini boydan boya kat ettiğini nasıl unutabiliriz. Kürt halkının ve halkın tarihsel haklarının savunusu için çaba gösterenlerin hak, hukuk ve terörle mücadele adına devletin kurumları içine ve üniformaları altına saklanmış en gaddar, kıyıcı ve cezasızlıkla ödüllendirilmiş terör örgütü JİTEM tarafından nasıl hedef alındığını, işledikleri insanlık suçlarının arkalarını kollayan yargıç ve savcılarca nasıl örtbas edildiğini, hak ve özgürlükler uğruna mücadele edenlere bu JİTEM işbirlikçisi sözde savcı ve yargıçlarca nasıl tezgahlar kurulduğunu, gizli tanıkların ifadeleriyle hayatların nasıl karartıldığını ve bütün bunların faillerinin birbirlerini yılın yargıcı, yılın savcısı, yılın polisi diye nasıl ödüllendirmiş olduklarını aklımızdan çıkarabilir miyiz? İşte onların başı Org. Teoman Koman’dı. “Susurluk faciası” sonrasında çağrıldığı TBMM Susurluk Komisyonu’na “Onlar kim oluyor da beni ifadeye çağırıyor. Hiç kimseye ifade vermem” diyen… Bunların hesabı sorulmadıkça, ne zaman Jandarma dense JİTEM’i anımsamamız, ne zaman Jandarmanın burnunu soktuğu bir hukuksuzluk olsa bunun bir kirli komplonun uzantısı olması olasılığının aklımıza gelmemesi mümkün mü?
Üç ülkeye yayılacağı imalarının kol gezdiği Kürtlere karşı bir uluslararası kirli savaşın gölgesi sınırlar aşarak uzar, Kürt gazeteciler ve siyaset insanları sınırlar ötesi SİHA saldırılarıyla hedef alınırlarken, Kürt halkının özgürlüğünün Türkiye’nin demokratik geleceğinin en önemli bileşeni olduğunu savunanların seslerinin JİTEM kokan tertiplerle kesilmeye kalkışılmasının bir tesadüften fazlası olduğunu düşünmek için pek çok nedenimiz var.
Gümüşhane Sulh Ceza Hâkiminin minaresinin sığacağı bir kılıf yok aslında. Bu hukuk dışı, yasa dışı, ahlak dışı tertibin de hiçbir uluslararası iletişim platformunda karşılığı olmaması beklenir. Ancak, dünyanın bütün sağcıları omuz omuza dünyayı bir küresel gericilik ağıyla kuşatmak üzere hareket halindeyken, X platformunun ifade özgürlüğü standartlarının, Space X ve Tesla Türkiye operasyonlarının Tayyip Erdoğan ve Elon Musk arasında oluşturduğu maddi çıkar bağlarından ne kadar özerk kalabileceği ucu açık bir bir soru olmaya devam ediyor. Gümüşhane JİTEM vakasının sonucu günümüzde demokratik değerlerin dünya gericiliği karşısında bekası kapsamında bir ibret vesilesi de olacak.