1071 Malazgirt zaferi kutlamaları kapsamında kabine Ahlat’ta yapıldı. Filistin, Selçuklu ve Türkiye bayrakları asıldı. İttifakın bileşenleri ile birlikte fotoğraflar servis edildi. Hava gösterileri yapıldı.
Malazgirt, Türkler için Anadolu’ya açılan kapı olmanın yanı sıra Kürtlerle Türklerin tanıştığı tarihsel bir olay olarak da bilinir. Bu tarihsel olaya son yıllarda çok anlam atfedilmeye başlandı. Buna “Malazgirt İttifakı” diyenler var. İttifak tam olarak nasıldı, neyin üzerine kurulmuştu, hakeza o dönemlerde Kürtlük-Türklük gibi etnik kimliklerin politikadaki belirleyiciliği neydi, pek bilemiyoruz. Ancak bu ittifakın Türk-Kürt ilişkilerinde sembolik değeri olduğunu zaman zaman yapılan açıklamalardan biliyoruz. Fakat tarihte hiçbir ittifak muhtemelen bu kadar “sembolik” kalmamıştır. Hakeza ittifaka Kürtlerin ve Türklerin yaklaşımları da hiçbir zaman aynı olmamıştır. Her iki halkın ilişkileri tarihten öte, daha çok gündelik hayat içinde gelişen konjonktürel gerilimlere göre şekillenmektedir. İttifak halka göre değil politika yapıcıların arzularına ve anın menfaatlerine göre gündeme gelmektedir.
Tarihe bu kadar yoğun gönderme yapıp günümüzü bu kadar manipüle etmek günümüzün hakim siyasetinin çokça başvurduğu bir siyaset tekniğidir. Günün gerçeklerinden uzaklaşınca veya günün sorunlarına cevap olamayınca tarih adeta bir kaçış rampasına dönüşüyor. Günün gerçeğini manipüle ederek tarihe sığınma arzusu günümüzün sorunları karşısında ortaya çıkan siyasal başarısızlığın somut göstergesi olabilir.
Ahlat’ta bin yıl önceki bir tanışmadan güncel politikaya ilişkin makro çıkarımlar yapıldı. Egemenlik odaklı hiyerarşik ilişkiler bir kez daha tarihe göndermeler yapılarak inşa edildi. Malazgirt ittifakı Ahlat İttifakı’na evrildi diyebiliriz. Nedir Ahlat İttifakı? Malazgirt’in aksine Ahlat İttifakı, dünyaya açılan bir pencere değil, kendi içine büzülüp kapanan ve dünyaya kapatılan “biz bize yeteriz” diyen kara bir delik. Milliyetçiliğin, bağnazlığın ve hızla demokrasiden uzaklaşan, kendi toplumunu bile ortadan kabak gibi bölen yeni devlet aklının dışa kapanan dar deliği… Dışarda giderek zorlanan, içerde ise farklılıklar arasında örülen duvarların ortasından açılan bu delikten ne nefes alınabilir ne de gün ışığından faydalanılabilir.
Ahlak İttifakı batı toplumlarına dair iddialarını kaybeden ve batının değerler dünyasına sırtını çeviren Türkiye’nin yeniden Ortadoğu toplumlarının ve Müslüman dünyanın liderliğine soyunarak bu kaybı telafi etme telaşının bariz bir şekilde dışa yansıdığı bir ittifaktır. Yoksulluğun, gericiliğin, despotizmin, savaşın, göçün ve öngörülemeyen geleceğin liderliğine soyunmak ise mevcut koşullarda iç siyasette muhafazakar kesimleri konsolide etmek için minik bir yatırımdan öteye gidemez.
Ahlat İttifakı’nın lideri Erdoğan, Ahlat’tan kime sesini duyurmaya çalıştı? Birlik-beraberliğe dair verdiği mesajların en azından Kürtlerde bir inandırıcılık yaratmadığı rahatlıkla söylenebilir. Fotoğraftaki katılımcılara bakıldığında bu birlik ve beraberlik çağrısının, Kürtleri kıstırmaya yönelik ittifaka bir çağrı olduğu kolaylıkla anlaşılıyor. Her tarafta Kürtlerle kavgalı olan bir devlet ve iktidar aklının arada bir tarihsel ittifaklara gönderme yapması doğal olarak pek inandırıcı gelmiyor. Dolayısıyla Kürtlerde sembolik değerlerle sınırlı kalan bu ittifakın pek karşılığı olmayacak.
Zira Kürtlerin gerçekliği ve Kürtlerin gündemi her zamanki gibi farklıydı. Yoksulluk, savaş-barış, kimlik, adalet, özgürlük ve dil sorunu…Kürt halayına yapılan müdahaleler, DEM Parti’nin siyaset yapma hakkının sürekli kısıtlanması, Demirtaş ve arkadaşlarının zindanda tutulması ve karanlık bir gelecek.
Kürt gerçekliği ile Ahlat İttifakı arasında ciddi bir fark var. Kürt halkı, sömürge ilişkisi ile kardeşlik ilişkisi arasındaki farkı bilecek kadar politik bir halk. Hakeza Kürt gerçekliği üzeri örtülecek veya manipüle edilecek bir olgu olmaktan çoktan çıktı. Partilerine kapatma davası açmışsın, belediyelerine kayyım atıyorsun, başka ülkelerde yaşayan kardeşlerinin nasıl yaşayacağına bile kendin karar vermek istiyorsun, karşı çıkanları zindanlara doldurmuşsun, sonra da dönüp kardeşlikten, birlikten, beraberlikten bahsediyorsun. Buna sadece bu oyunda basit menfaatleri olan ve küçük düşünen Kürtler ve Türkler inanır; ki onlarda fotoğrafın minik bir karesinde yama gibi durmaya çalışmış.
Gerçeğin her zaman acı bir tarafı vardır. Gerçeğe sırtını dönmenin yalancıktan bir hazzı olabilir. Kürt gerçekliği karşısında politikanın hazza teslim olması trajiktir. Umutsuz vakadır. Mevcut hikayenin yakıcı gerçekliği ile yüzleşmekten korkanlar, bu gerçekliği taşımakla takatsiz kalanlar tarihe sığınarak gerçeklikten kurtulmaya çalışmaktadır. Oysa gerçeklik asla kaybolmaz. Yoksulluk, gelecek sorunu, adalet ve demokrasi sorunu; hakeza Türkiye’nin rota karmaşası, Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, bölgesel sorunlara bodoslama daldığı için giderek büyüyen dış politika maliyetleri ve içerde meclisten sokağa ve genel yaşama sıçrayan taşkınlık, şiddet ve şiddetin yarattığı umutsuz ve karamsar kitleler, gerçeğin bizzat kendisidir.
Gerçekler saraylardan asla görünmez, görünmemiştir. Saraylar gerçekliğin sahte görünümlerinin icat edildiği ilk mekanlar olmuş, ilk saraylardan bu yana “gerçek” her zaman çarpıtılmıştır. Zira tüm saraylar gerçeğin çarpıtılması için inşa edilmiştir. Sahte görüntü saray sahiplerini yanıltsa da sarayın konforu saray halkını her zaman kör etmiştir. Ahlat ile yeniden somutlaşan iktidar ilişkileri, gerçekliğin bir kez daha sahte bir görünümle icat edilmesidir.
Ayrışan dünyalar ve sonuç
Kürtlerin Malazgirt’te başlayan ve bin yıldır süregelen Türkleştirme ve Müslümanlaştırma süreci Ahlat İttifakı ile güncellenerek devam edecektir. Papua Yeni Gine’nin ve Polinezya adalarının Müslümanlaştırılması ve Türkleştirilmesi bitse bile Kürtlerin ve Kürdistan’ın bitmez. Bin yıldır bitmeyen bu kimliksizleştirme bugün farklı formlarla sürecektir. Kürt hakikatinin reddi tarihin sembolik değerleriyle manipüle edilerek günümüze pazarlanacaktır. Bu nedenle Ahlat’ta çekilen fotoğraf, Erdoğan’ın bahsettiği birlik ve beraberlikten epey uzak, birliği ve beraberliği fotoğrafa katılanlarla sınırlı tutan bir fotoğraftır; dahası Kürt meselesinde sürekli güncelenen asimilasyonun, sömürünün ve ötekileştirmenin en güncel fotoğrafıdır.
Kürt nefretini tırmandırmak, muazzam bir manipülasyon aracı haline geldi. DEM Parti milletvekillerinin aldığı maaşları keserek emeklilerin sorununu çözmeye çalışan bir vizyon Türkiye’yi yönetiyor. Devletin gücü olmazsa kendi köyündeki tavuklara bile kışt diyemeyecek adamlar Kürtlere “haşere” diyor. Bu kafalardan birliğin-beraberliğin çıkacağına inanmak için saf olmak yetmiyor. Görünen o ki varolan kötü gidişatı tarihsel sembollerle çarpıtan Ahlat İttifakı, gündelik siyasetin güncel krizlerine pansuman görevi bile görebilecek bir iyileştirme sağlamayacak.
Sonuç olarak, iktidarın sağ popülizm ile derinleştirdiği kutuplaşma siyaseti; kimlikler, diller, sınıflar ve kültürler arasındaki ayrışmayı giderek keskinleştiriyor. Aynı ülkede yaşayan insanların dünyaları arasındaki mesafe belki de ilk defa bu kadar genişliyor. Duygu dünyası katılaşıyor. Duvarlar yükseliyor. Farklı dünyaların köpürttüğü sorunlar büyüyor. Değişim giderek hayati bir önem arz ediyor.