Amed Sûr’da yaşanan yıkımlar, sadece fiziksel bir tahribat olarak değil, aynı zamanda bölgenin kültürel kimliğine yönelik sistematik bir saldırıydı. Kürt kimliğinin ve kültürünün sistematik olarak silinmesi de hedeflendi
Amed’in Sûr ilçesi, binlerce yıllık tarihi ve kültürel zenginlikleriyle bölgenin en önemli alanlarından biri. Birçok inanca ait tarihi yapıyı barındıran Sûr, zengin kültürel mirasıyla sadece bölge için değil, tüm dünya için büyük bir değer taşıyor. Sûr’un UNESCO tarafından 4 Temmuz 2015 tarihinde Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması, bölgenin uluslararası düzeyde tanınan tarihsel ve kültürel önemini tescillemiştir.
Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) haberine göre; son yıllarda Sûr ilçesinde yaşanan olaylar, bölgenin bu eşsiz mirasının tehlikeye atıldığını ortaya koydu.
Savaş konsepti devrede
Sûr, geleneksel Amed evleri, taş döşeli dar sokakları ve halen yaşatılan halk kültürüyle farklı inançların ve kültürlerin barış içinde bir arada yaşadığı bir mozaik sunuyor. Ancak Sûr’da 2015 ve 2016 yıllarında özerk yönetim talebine devletin savaş konseptiyle karşılık vermesi sonucu, bu zengin mirasın büyük ölçüde yok edilmesine yönelik bir süreç gelişti.
İlan edilen OHAL sonrası, Amed’in tarihi yapıları ve Sûriçi’nde yaşayan halk, zorla yerlerinden edildi. 10 Mayıs 2016’da uydu görüntüleri, Sûriçi’nden yıkım sürecinin hızlandığını gösterdi. 11 Temmuz 2017’de ise yapıların inşa edildiği alanlar, uydu görüntüleriyle tespit edildi.
Yüzlerce değer yıkıldı
TMMOB Amed Şubesi’nin o dönemle ilgili raporunda, yıkılan tescilli yapıların sayısı 47 olarak belirtilirken, 247 tescile değer yapının da yıkım işlemine tabi tutulduğu kaydedildi. Bu süreçte Ermeni Katolik Kilisesi, Mehmet Uzun Evi, Cumhuriyet İlköğretim Okulu, Zincirkıran Türbesi gibi önemli yapılar da tamamen veya kısmen yıkıldı. Bu yıkımlar, sadece fiziksel bir kaybı değil aynı zamanda bölgenin kültürel ve tarihsel hafızasının da silinmesinin bir göstergesi oldu.
Yıkım, rant ve talan…
Sûr içindeki yapıların yıkımı öncesinde Kültür Koruma Kurulu’nun yetkileri Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’ne devredildi. Ayrıca bölgede çıkarılan tarihi taşların organize bir şekilde satıldığı, bazı tescilli yapıların özel taşlarının farklı yapılar içinde kullanıldığı belirlendi, birçok tarihi taş ve eser tahrip edildi. TMMOB Amed Şubesi’nin delilleriyle ortaya çıkardığı bu durum, devlet kurumları tarafından da kabul edildi.
Sûr’da yapılan bu yıkımların ardından, bölgenin kültürel kimliğini tamamen yok sayan bir imar politikası benimsendi. Özellikle dikkat çekici olan, tarihi dokunun yerle bir edilmesinin ardından inşa edilen yeni yapıların mimarisi, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ni andıran bir tarzda tasarlanmasıydı. Bu cezaevi mimarisi, Sûr’un özgün yapısına ve tarihine tamamen aykırı olup, bölgenin kültürel ve sosyal dokusunu tahrip etmekle kalmayıp, adeta bir cezalandırma aracı gibi bölge halkının hafızasında derin yaralar açtı.
UNESCO uyarısı havada kaldı
UNESCO, 2023 yılında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da gerçekleştirilen 45. Genişletilmiş Oturumunda, Türkiye’yi Amed Sûr’da yapılan yıkımlar ve yeni inşaatlarla ilgili olarak uyardı. Türkiye’nin tampon bölgede yürütülen yıkım ve imar çalışmalarıyla ilgili olarak UNESCO’ya bilgi vermemesi, uluslararası alanda ciddi eleştirilere neden oldu. Ayrıca UNESCO, Türkiye’ye bu projeleri derhal durdurma çağrısında bulundu, ancak bu çağrıya rağmen sahadaki somut çalışmalar hâlâ yetersiz kalmaktadır. Dicle Nehri, Hevsel Bahçeleri ve Sûr içindeki yapılar, birbirlerini etkileyen ve aynı zamanda ayrı ayrı sorunları barındıran alanlar olarak öne çıkıyor. Dicle Nehri’nde yapılan kaçak kum ocakları ve diğer tahribatlar, bölgenin ekolojik dengesini bozarken, Hevsel Bahçeleri’ndeki üstün evrensel değerler de bu tahribatlardan olumsuz etkileniyor. Sûr içinde yapılan ve kentin kültürel kimliği ile mimarisiyle uyuşmayan yeni yapılar, bölgenin sosyo-kültürel yapısını değiştirme tehlikesi yaratıyor.
Asimilasyon ve sistematik saldırı
Amed Sûr’da yaşanan yıkımlar, sadece fiziksel bir tahribat olarak değil, aynı zamanda bölgenin kültürel kimliğine yönelik sistematik bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Bu süreç, Kürt kimliğinin ve kültürünün sistematik olarak silinmesi olarak da okunabilir. Gaspçı kayyım yönetimleri aracılığıyla yürütülen bu politikalar, bölgenin tarihsel ve kültürel dokusunu yok etme amacını da taşıyor. Sanatın, kültürün ve yerel kimliğin silinmesi, bölgenin asimilasyon politikalarının bir parçası olarak gelişiyor.
Yıkıcı politikalarla mücadele edilmeli
Amed kent dinamikleri, Sûr’da yaşanan bu sürece ilişkin, UNESCO ve diğer uluslararası kuruluşların Türkiye’nin bu yıkıcı politikalarına karşı daha etkili önlemler alması ve bölgenin tarihsel ve kültürel zenginliklerinin korunmasının sağlanması için daha çok mücadele edilmesi gerektiğini belirtiyor. Aksi takdirde Amed Sûr’da yüz yıllardır yaşamış olan kültürel ve dini zenginlikler geri dönülmez bir şekilde yok olmayla yüz yüze kalabilir.
AMED