Habibe Eren/Ankara-Jinnews
Kocaeli-Kandıra 1 Nolu F TipiKapalı Cezaevi’nde 2 yıldır tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi(HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, kadın siyasetçiler nezdinde milyonlarca kadının temsiliyet hakkı ve siyasi özgürlüklerinin şiddete uğradığını belirtti.Küresel bir kız kardeşlik bilinci ve hareketinin geliştiğine vurgu yapan Yüksekdağ, “Şimdi de, erkek egemenliğine teslim olmayan kadınlar yeni bir tarih yazıyor. Mağdur olarak değil hesap soran olarak yazılacak bir tarihtir bu” dedi.Kadınların zulüm ve şiddeti aşacak özgürlük bilincine ve değiştirme gücüne sahip olduklarını bildiklerini söyleyen Yüksekdağ’la, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamında konuştuk.
Türkiye’de devlet-erkek şiddetine karşı kadınlar bulundukları her alanda ciddi bir direniş sergiliyor. Cezaevinde bu süreci nasıl gözlemliyorsunuz?
Bugün kadınlar Türkiye’de hem cinsiyet kimliklerinden dolayı hem de ulus, sınıf ve siyaset aidiyetlerinden dolayı ağır ve çok yönlü bir saldırı altındalar. Bunun yükselen faşizm, savaş ve sömürü sistematiğiyle doğrudan ilişkisi var. Ancak saldırı ve kuşatma çok yoğun olmasına rağmen darbe ve OHAL sürecinde dramatik geri çekilme ya da durağanlık yaşamayan tek hareket kadın hareketi oldu. Demek ki, kadın hak ve özgürlük mücadelesi, uzun kesintisiz çabalar sonucu toplumsal kapsama alanını genişletti ve sağlam dayanaklar oluşturdu.Kadına dönük şiddete, çocuk istismarına karşı duyarlı, geniş ve birbirinden çok farklı olsa da ortaklaşabilen diri bir kamuoyunun oluşması bunun sonucudur.Koşulların olanca sertliğine, eril saldırganlığın tırmanışına rağmen, kadın direnişi dinamikleri diridir. Taşıdığı potansiyel, geneltoplumsal siyasetin yaşadığıtıkanıklığın aşılması için de ön açıcı, dinamize edici bir rol oynayabilir.
Her gün onlarca kadın katledilirken,faillere adeta arka çıkılıyor. Yaşamına kast edenlere karşı özsavunma hakkını kullanan kadınlar ağır cezalarla yargılanabiliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece 2018’in ilk 10 ayında bu ülkede 900’ün üzerinde kadın katledildi ve cinayet oranı düşmek yerine böyle yükseliyorsa, katillerin devlet ve yargı sisteminden cesaret almalarından dolayıdır. Türkiye’deki hukuk ve yargı sistemi, kadınlara karşı ideolojik, politik kasıt ve kanaatlerle hareket ediyor. Canını, onurunu, çocuklarını koruma, özsavunmameşru müdafaa refleksiyle cinayetişleyen kadınlara mahkemelerde adeta ‘neden sen ölmedin de, öldürdün’ deniliyor. Çürüyen erkek egemen düzen ve iktidarın bütün kurumsal yapıları çürütmesi kaçınılmaz. Bu çürümeyi,taşıdığı gelişim dinamikleriyle aşacak diri ve direngen asıl güç, erkek şiddetine, yargısına rağmen itirazından isyanından vazgeçmeyen, bu kuşatma karşısında korkup, sinmeyen kadınlardır.
Sizinle birlikte birçok HDP’li kadın siyasetçi şu an cezaevinde. Bu süreçte devlet şiddeti bir anlamıyla kendini cezaevinde de gösteriyor. Buna karşı nasıl mücadele ediyorsunuz?
Erkek şiddeti de, devlet şiddeti de her yerde ve bütün kadınlara karşıdır. Bizler bu nedenle ister örgütlü olsun ister olmasın, erkek-devlet şiddetine uğrayan bütün kadınlar adına hapiste olduğumuzun bilincindeyiz. Elbette direnme azmini aldığımız kaynak da budur. Burada üretkenliğiyle haklarının baş eğmezliğiyle,temsil ettiği değerlerin erdemiyle iradesi zulümle, faşizmle sınanan ve nice geçtiğimiz sınav gibi bunu da başarıyla geçen bir kadın kolektifi var.Kadın siyasetçileri, bütün düşünen, direnen hem cinslerine ibret olsun diye hapishanelere kapattılar. Ama kadınlar kötü bir ibret değil. İyi bir örnek olmayı başardı. Bugün Sayın Leyla Güven’de Hakkari Milletvekilimiz ve DTK Eşbaşkanı olarak hem kadınlara, hem de Kürt kadınının siyasi iradesi Sayın Öcalan’a dönük şiddet ve tecrit uygulamalarına karşı başlattığı açlık greviyle, örnek olma, öncü olma sorumluluğunu yeniden gözler önüne serdi.Kadınlar, direniş bilinci ve iradesinin asla tutsak edilmeyeceğini Leyla Güven’in eyleminde ve bütün kadınların sahiplenmesinde, dayanışmasında daha güçlü bir hakikat olarak yükseltecekler şimdi.
Kadınlar evlere hapsedilmeye çalışılırken, iş gücünü kullanan sermaye de diğer yandan en ağır koşullarda sömürüyor. Kadınların yaşamı bu sömürü koşullarıyla nasıl kötüleşiyor?
Kadın ve çocuk emek sömürüsü dün olduğu gibi bugün de en ağır sömürü biçimi. Vahşi dönemlerinden birini daha yaşayan kapitalist sistem bitmeyen açlığını kadın ve çocuk emeğine saldırarak doyurmaya çalışıyor. Tabii bir de sistem tarafından kadın, kendisine yapılan evrensel hapishaneden yani evinden çıkmaması için bir kez daha zincirleniyor. Sonuç hem ev içi emeği görülmeyen hem büyük-kârlı ürünleri çok düşük bir ücretle patrona adeta hediye eden ama hapislikten, bağımlılıktan, şiddetten kurtulamayan, korumayan dağınık kadın işçi ordusu. Sermaye düzeninin yaşadığı krizin etkileri, kadınlar için aynı zamanda derinleşen yoksulluk ve ekonomik şiddet anlamına geliyor. Bu tablonun söylediği acil ve kritik tek bir şey var. Kadınların emeğiyle, bilinciyle, iradesiyle örgütlenmesi ve birlikte olmanın gücünü kuşanması.
Mirabal Kardeşler’in diktatörlüğe başkaldırısıyla başlayan mücadele, bugün dünyanın her yerinde şiddete, eşitsizliğe ve savaş politikalarına karşı çıkan kadınlarla güçleniyor. Soka ğıterk etmeyen ve seslerini yükselten kadınlara nasıl bir mesajınız olur?
Bundan 58 yıl önce bedenleri faşist bir diktatörlüğün hedefi olan MirabalKardeşler’in mücadele ruhu, her yıl, her gün yeniden kozasından çıkan kelebekler gibi kadın hareketlerinden yeniden doğuyor. Şiddete ve kadın bedenine dönük saldırılara karşı onların anısı ve mücadelesine dayanarak küresel bir kız kardeşlik bilinci ve hareketi gelişti. Şimdi de şiddetin hiçbir biçimine boyun eğmeyen, sessiz kalmayan, erkek egemenliğine teslim olmayan kadınlar yeni bir tarih yazıyor. Mağdur olarak değil, hesap soran olarak yazılacak bir tarihtir bu. Bizim coğrafyamızda ise en ağır şartlarda sokağıterk etmeyen, birleşme ve mücadelenin sürekliliği çizgisinden sapmayan kadınlar, kötü gidişatın yönünü değiştirebilir. Bu inançla zulme, adaletsizliğe, şiddete karşı mücadele eden bütün kadınları sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. Bizler Kandıra Hapishanesi’ndeki tutsak kadın siyasetçiler olarak, zulüm ve şiddet nereden gelirse gelsin kadının onu aşacak özgürlük bilinci ve değiştirecek gücü olduğunu biliyoruz. Sadece 25Kasım’da değil her gün bu bilinçle yürek yüreğe olacağız. Her kesimden kadını da yan yana, yürek yüreğe olmaya çağırıyoruz.