IMF, OECD ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, ulusal ekonomileri küresel çapta kolektif eylem gerektiren potansiyel risklere karşı uyarmak amacıyla, cari fazla ve açıklarla ilgili olarak düzenli analizler ve değerlendirmeler yaparlar.
Nitekim aşağıdaki tablo IMF’nin Temmuz ayında yayımlanan son raporundan alındı. (1) Buna göre, Türkiye ekonomisi hem “gelişkin ekonomiler” hem de “yükselen ve gelişmekte olan ekonomiler” içinde, 2021-2023 döneminde en yüksek cari açık veren ekonomi oldu.
Almanya, İsveç, İsviçre, G. Kore, İspanya, Rusya, Malezya ve Çin gibi ülkeler cari fazla verirken; Birleşik Krallık, ABD, Polonya, Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler cari açık vererek küresel dengeyi sağladılar.
Cari açıkla büyüyen ekonomi cari fazla ile daralıyor
Geçmişte asıl olarak yüksek cari açıkla büyüyen Türkiye ekonomisi bu aralar cari açığın azalmasıyla daralıyor.
Nitekim cari işlemler dengesi, yaz ve turizm mevsimi etkisi ile bu Haziran ayında 407 milyon dolar fazla verdi. Diğer taraftan geçen yılın aynı ayındaki cari fazlanın 768 milyon dolar olduğu dikkate alındığında, aslında cari fazlanın bu ayda yüzde 47 gerilediği ve cari dengenin yapısal sorunlarının sürdüğü görülüyor. Bu yılın ikinci çeyreğinde GSYH büyümesinin yüzde 2’nin altına düşmesi sürpriz olmaz.
Stagflasyon tehlikesi
Diğer yandan, cari açığın azalmasıyla birlikte bir başka ciddi sorun başladı. Ekonomik durgunluk, iflaslar, işten çıkarmalar, konkordatolar giderek arttı. Ekonomi yumuşak inişle değil, sert bir çakılmayla belirsizliğe sürükleniyor.
Yani artık yüksek enflasyonun yanı sıra durgunluk ve yüksek işsizlikle kendini gösteren ve adına stagflasyon denilen bir sorunumuz var. Uluslararası verilere göre, Türkiye ekonomisinden başka stagflasyona girmekte olan bir başka orta gelirli ülke yok.
Emperyalist kapitalist sisteme göbekten bağımlı ve etrafını zenginleştirmek ve iktidarda kalabilmek için antidemokratik her yolu deneyen bir oligarşinin uyguladığı ekonomi politikalarının başka bir sonuç üretmesi beklenemezdi.
“Aynı gemide değiliz”
Kimse “yeni ekonomi ekibi ile birlikte rasyonel ekonomi politikaları uygulanıyor, krizden çıkacağız, ancak bunun da bir bedeli olacak, hepimiz aynı gemideyiz sabır göstermek lazım” masallarına kanmamalı.
Bu toplumsal çöküşten kurtulmanın tek bir yolu var: Hemen emekten ve doğadan yana sosyo ekonomi politikalarını hayata geçirebilecek iradeye ve güce sahip bir demokratik iktidarı iş başına getirmek.
Türkiye ekonomisi 2028’e kadar böyle gidemez, gitmemeli. Bu sadece ekonominin yıkımı değil, halkın iyice perişan olacağı anlamına gelir. Bunun sadece ekonomik değil, çok kötü sosyal sonuçları da olur. Son günlerde artan şiddet örnekleri aslında bunun bir fragmanı.
Özetle, erken bir genel seçim kaçınılmaz görünüyor. Hem toplumsal muhalefet hem de siyasal muhalefet bu ekonomik ve sosyal yaşamdaki bu gelişmeleri iyi değerlendirmeli, gerçekçi çözümlerini halka sunmalı ve erken bir seçimde demokrasiyi iş başına getirmek için çok çalışmalıdır.
Dip notlar: