İktidarın siyaseten cevap veremediği her konuda mesele bir şekilde yumruklaşmayla bitiyor. İşin üzücü tarafı ise herkesin kendi cephesinden bunu alkışlaması. Fark etmeden topluma sirayet eden şiddet dalgasına alkış tutuluyor. Bulundukları her ortama ölçü ve nitelik katan kadınlarında bu denklem içerisine çekilmeleri başka bir boyut
Ebru Günay
Dünyanın her gün biraz daha gösteri toplumuna dönüştüğü, sanal medya mecralarında bilgiye ve güncel habere anlık erişildiği bir yüzyıldayız. Kuşkusuz bilgiye ve güncel gelişmelere ulaşmak haber alma hakkının kullanılması anlamına geliyor. Elbette iktidarlar dijital dünyayı aynı zamanda toplumu bir dizayn etme yöntemi olarak kullanıyor. Dijital dünyayı en etkili kullanan alanların başında sanat ve siyaset geliyor.
Sanat ve siyaseti hep birbirinden ayrı düşünürüz. Oysa birbirleriyle iç içe kavramlar ve olgular. Bu tanımlamaya katılmayanlar olabilir ama bence sanat iyinin, güzelin, estetiğin ve uyumun politikası iken politika da toplumsal sorunların yaratıcı yöntemlerle çözülme sanatıdır. Dolayısıyla birbirinden ayrıştırmak mümkün değil diye düşünüyorum. Bir de sanatın ve politikanın toplumu değiştirip dönüştürme, zaman zaman manipüle etme, yine aydınlatma özellikleri düşünüldüğünde toplumsal etkileri yadsınamaz. Kuşkusuz amacım bir sanat sorgulaması yapmak değil, toplumsal sorunlara çözüm ararken kullanılan yöntemlerin yaratıcılığının ve estetiğinin dil, üslup ve yöntemlerimize ne kadar yansıdığını irdelemek istiyorum.
Alex Boraine’in Güney Afrika Deneyimi Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu deneyimlerini anlattığı kitapta komisyonun dinlediği alt kademe görevlilerin, iktidarın yayımladığı metinlerin, yine yaptıkları konuşmaların işkence ve kötü muamele uygulamalarında ne kadar etkili olduğunu anlatıyorlar. Bu deneyim işkence ve kötü muamelenin gelişmesine yorumlanacak kelimeler ve eylemlerin en çarpıcı örneği elbette. Çünkü insanların ölümüne neden olduğu, işkence ve kötü muamelenin rutinleştiği en uç örneklerden biri. Siyasetin dilinin ve üslubunun tahminimizden daha fazla toplumsal dokuyu etkiliyor.
Bu yüzyılın en belirgin özelliği iktidarların, kavramların içini boşaltması ve toplumsal özden uzaklaştırmasıdır. Estetik denince akıllara ameliyatlar dizisi ve metaya dönüştürülmüş vücut ölçülerine ulaşmak geliyor. Oysa estetik yaratım sürecinin uyumu, dengesi ve kombinasyonu ve bunun içeriğe olduğu kadar görünüşe de yansımasını ifade ediyor. Siyasetin sorun çözme yaratıcılığı olduğunu düşünürsek bu yaratıcılık estetikten yoksun olmamalıdır.
Hannah Arendt “Siyasetin var oluş nedeni özgürlüktür ve özgürlüğün deney (ve tecrübe) alanı eylemdir” der. Özünde demokratik siyaset, özgürlükler temelinde demokratik toplumun inşasına öncülük eder. Toplumsal sorunların çözümünde iyinin, güzelin etkili olduğu, doğanın korunduğu ve daha önemlisi doğa ve toplum uyumu ile çözüm odaklı yol almayı ifade eder. İşte alışagelen siyaset tarzından ayrıştığı temel nokta burasıdır; yöntemi, yolu özgürlüklere götürür veya götürmelidir. Zihinlerdeki siyaset yapma biçimi tarihsel olarak erkekle özdeşleşmiş; dolayısıyla dil, üslup ve yöntemde de kabalıklar hep öne çıkıyor. Racon kesme, mafyatik yöntemler her gün yeniden siyasete yansıyor. Alışagelen siyaset biçimi güç gösterisi yapmak, iktidarlaşmak ve bunun için de her yolu mübah görmek olarak kodlanmıştır.
İktidarların karşısına alternatif bir tarzı ve yöntemi savunanlar çıktığında baskı, zor ve şiddetle bastırmak ilk elden tercih ettikleri yöntemdir. Eğer bunda başarılı olamazlarsa kendilerine benzetme yöntemini tercih ederler. Sanırım son dönemlerde Türkiye siyasetinde hakim yöntem bu. Siyaset dilinin racon kesmeye dönüştüğü aşikar, özellikle ırkçı ve milliyetçi söylemlerle de birleşerek sürekli bir tehdit, şiddet dili hakim. Elbette bunun toplumda da etkisi oluyor; şiddetin arttığı, kadınların katledildiği, herkesin dilinde “cinnet hali” dediği bir şiddet sarmalından muzdaribiz. İşte siyasetin topluma yansımasının özeti.
Şöyle bir düşünün: Günlerdir Meclis’teki siyasetçilerin kavgasını konuşuyor ve izliyoruz. Kim kime yumruk attı, kim kimin üzerine yürüdü. İktidarından muhalefetine neredeyse bir yumruklaşma yarışı var ki akıllara ziyan. İktidarın siyaseten cevap veremediği her konuda mesele bir şekilde yumruklaşmayla bitiyor. İşin üzücü tarafı ise herkesin kendi cephesinden bunu alkışlaması. Fark etmeden topluma sirayet eden şiddet dalgasına alkış tutuluyor. Bulundukları her ortama ölçü ve nitelik katan kadınların da bu denklem içerisine çekilmeleri başka bir boyut.
Demokratik siyaset bir inşa, değişim ve dönüşüm sürecinin bütününü ifade eder. Bu süreç aynı zamanda iki yönlü bir süreçtir, bir taraftan toplumu demokratikleştirmeyi hedeflerken diğer taraftan da kendi öncüsünü de demokratik siyasetin ilke ve ölçülerine göre değiştirmeyi hedefler. Bu noktada siyasete estetiklik kazandırmak, uyum ve güzellik yüklemek önemli. Ama sanırım her şey gösteri toplumunun kurbanı haline geliyor. Gösteri toplumunun rüzgarına kapılmadan siyasetin ahengini ve estetiğini konuşmak elbette ki önemli. Hayatın ayrıntılarda gizli olduğu varsayımından yola çıkarak jest, mimiklerden, ses tonundan, kullanılan dilin ve kelimelerin dahi önem kazandığı bir estetikten söz etmek mümkün. Siyasetçilerin topluma seslenme araçlarından biri olan kürsü dilinden tutalım da kitlelere hitap etmedeki jest, mimikler, el hareketleri dahil siyasetin estetiğinin bir parçasıdır.
Bunlar zor ve karmaşık konular gibi görünse de alternatifi inşa etmek her zaman mümkün. Yeter ki gösterinin cazibesine kapılmayalım.