Ülkeyi de zaten hapishaneye çevirmiş durumdalar. Nereden tutsan elde kalıyor
İçeriden / Hüseyin Aykol
Sincan 1 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan Ozan Alpkaya, 5 Ağustos 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “16 Temmuz tarihli kartınızı aldım. Basın emekçilerinin ceza aldığını duymuştum. Bolca hapishane yapılıyor. Demek ki bol bol ceza kesecekler. Ne diyelim, hakikat arayışçılığı bedelsiz olmuyor. Herkese selam, sevgiler.
Biz malum olduğu üzere yıllardır Yeni Yaşam ve Demokratik Modernite gibi yayınlara ulaşamıyoruz. İlgili yerler de itirazları reddetti. Anayasa Mahkemesi’ne erişim engeli getirilen bir siyasi iklimde artık bunlar tuhaf gelmiyor.
Hapishane halleri de malum, 2.5 yıldır hücre deneyimi yaşadım ve sanırım kalan cezayı da hücrede geçireceğiz. Bizlere pek koşullu salıverilme uygulanmadığı için bir 10 yıl daha hücredeyiz vesselam. Ülkeyi de zaten hapishaneye çevirmiş durumdalar. Nereden tutsan elde kalıyor.
Sizler gelişmelere daha fazla hâkim durumdasınız. Bu Ortadoğu’daki savaş cangılında halkların tek çıkar yolu demokratik toplumun inşası ve bunun siyasetinin geliştirilmesi. Bunun için öyle siyaset bilinci ya da yapay zekâ gibi üst akıllara ihtiyaç yok.
Dar milliyetçi, iktidarcı siyaset ve yaklaşımlar halklara felaket getiriyor. Şimdi demokratik toplum inşaacılığı ekmek-su gibi hayati iken iş-güç yok demek de bir bilinç sorunu. Hele özgür olmayan toplumlarda en temel iş özgürleşmedir. Yeni işsizlik biraz da toplumsal zihniyet ve bilinçle alakalı.
Tabii bu konuda insanları yargılamak için değil ama bilinç yaygın hale gelmiyorsa demokratik toplumun özneleri kendine sormalı diye düşünüyorum.
Ben de bir şeyler karıştırıyorum. Pek boş geçmiyor. Malum yayınevleri ekonomik taleplerde bulunuyor. Bir sponsor bulursak belki basılır; olmazsa da artık ileride bakarız. Çok önemli değil vesselam.
Genel durumlarımız ise tahmin edeceğiniz üzere pek bir sosyal-hukuki hak kalmadı. Günde 1.5 saat havalandırmaya çıkarılıyoruz. Spor-sohbet vs. işte bu 1.5 saate sığdırıyoruz. Diğer sosyal aktiviteler ise dostlar alışverişte görsün. İşte böyle yani. Kalın sağlıcakla…”
* * *
İzmir-Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan ‘kıdemli’ mahpuslardan Güven Usta, Nisan-Mayıs-Haziran aylarında uğradıkları hak ihlallerini bize göndermiş. Özetleyerek aktarıyorum:
“Hücrede kişi başı en fazla 20 kitap bulundurmaya izin veriliyor. Adımıza posta yoluyla gelen veya elden yatırılan kitaplar idare tarafından aylarca bekletiliyor. Çoğu zaman el koyma kararı alınıyor ve bize verilmiyor. El koyma kararı gerekçesinde de, devletin ve siyasi iktidarın eleştirilmesi, deniliyor.
2007 yılında yayınlanan bir genelge ile yasal hale gelen haftada 10 saat sohbet hakkı bugüne kadar tam uygulanmadı. Pandemi döneminde tam yasaklandı. Bulunduğumuz cezaevinde de haftada 4 saat olarak uygulanıyor. Bu şekilde kısıtlanmasına izin vermeyeceğiz.
Posta yoluyla gelen her türlü fotokopi engelleniyor. Başka hapishanelerde veya dışarıdan gönderilen fotokopiler içerik incelemesine dahi tabi tutulmuyor. İdare bu konuda bakanlığa işaret etse de, uygulamanın kendisi yasaya açıkça aykırıdır. Bu zulümdür, keyfi uygulamadır, kaldırılmalıdır.
Hapishane idaresi posta yoluyla gelen her türlü fotoğrafa ‘aile ferdi olup olmadığı anlaşılamadı’ diyerek el koyuyor. Ailemize, arkadaşlarımıza ait fotoğraflar, manzara ve doğa fotoğrafları keyfi bir şekilde bizlere verilmiyor. Bu konudaki ilgili AYM kararları uygulanmıyor. Yasadışı ve keyfi olan bu karardan bir an önce vazgeçilmeli ve dışarıdan gelen fotolarımız bize verilmelidir.
Yukarıda sıraladığımız ve başka sorunların çözümü için direniyoruz. Slogan atıyor, kapı döğüyoruz. Yapılan hak gasplarına tepkimizi gösteriyoruz. Sorunların çözülmesini istiyoruz. Yaptığımız eylemler meşrudur. Ancak hapishane idaresi attığımız sloganlara soruşturma açarak direnen tutsaklara ziyaret yasağı getirmektedir. Şimdiye kadar slogan atan her tutsağın 100 ayı geçen ziyaret yasağı oldu.
Rıza Özçolak’a gönderilen bir kargodan üç adet tişört çıktı. İdare tişörtlerin yazılı olduğu, bunları çevirdikten sonra içeriye verebileceğini söyledi. Üzerinden 15 gün geçtiği halde tişörtler gelmeyince, Rıza Özçolak konu hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na tişörtleri vermeyen cezaevi idaresi hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine tişörtlerden ikisini verip, birini alakoymayı teklif etti. Rıza Özçolak, bu uzlaşma önerisini kabul etmeyince, idare tişörtlerin hepsine el koyma kararı verdi. Sahi tişörtlerin üzerinde sadece ‘Hero’ yazıyordu, yani kahraman…”
* * *
ADNAN ÖZTEL: Bu hafta mektubu bize ulaşanlardan biri de Adnan Öztel’dir. Kendisi cezaevlerindeki ağır hasta mahpuslardan biridir. Hani şu, Adalet Bakanı’nın elimizde hasta mahpuslarla ilgili veri yok dediği kişilerden sadece birisi. Adnan Öztel, 1970 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Çarşamba’da tamamladı. Samsun 19 Mayıs Lisesi’ni bitirdikten sonra 1989 yılında İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji bölümünü kazandı. İki yıl sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne geçiş yaptı.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 12 Eylül sonrası kurulan ilk öğrenci derneğinin kurucu üyesi oldu. Böylece öğrenci hareketine katıldı. 1994 yılında Türkiye Devrim Partisi’nde mücadeleye başladı. Devrimci eylem ve düşünceleri nedeniyle 2004 yılında tutuklanıp, müebbet hapis cezası aldı. Şu an Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Adnan’ın görme kaybı çok yüksek düzeylere kadar çıktığı gibi, birçok başka hastalığı bulunmakta.
KARİKATÜR: Bu haftaki çizim ya da karikatürümüz de Sinan Adıgüzel’den. Sinan, karikatür çizmeye sadece bir yıl önce başladı. Gereken kalemi ve uygun kağıdı olmamasına rağmen sürekli çiziyor. Bir yıl içinde kendini çok iyi geliştirdi. Ancak kendisine gerekli kalemi ulaştırabilsek, çok daha iyi çizimler gelecek kendisinden.
MEKTUBU GELENLER:
Güven Usta – İzmir-Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Sinan Adıgüzel – Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi
Ozan Alpkaya – Sincan 1 nolu Yüksek Güvenlikli CİK
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
Adnan Öztel – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi