17 Ağustos 1999’dan 6 Şubat 2023 tarihine kadar 6 büyük deprem meydana gelirken AKP, 25 yılda tek bir önlem almadı. Deprem vergilerinin akıbeti ise bilinmiyor
Selman Çiçek
Türkiye’de en yıkıcı depremlerinden biri olan 17 Ağustos Marmara depreminin üzerinden 25 yıl geçti. 6 Şubat depremlerinin üzerinden ise 18 ay geçti. Depremlerin büyüklüğü ve yıkıcı sonuçları halen etkisini sürdürürken her deprem, bizlere bu ülkedeki hakikati bir kez daha yüzümüze çarptı. Bu hakikat ise depremin adı ne olursa olsun büyüklüğü ne olursa olsun ölümlerin depremlerden değil, alınmayan önlemlerden olduğu gerçekliğidir. Özcesi 17 Ağustos’tan 6 Şubat’a enkaz altında kalan bir ülke olduk.
Önlem alınmadı, kader denildi
2003’te Bingöl’de, 2011’de Wan’da, 2010 ve 2020’de Xarpêt’te, 2020’de İzmir’de ve son olarak Mereş merkezli yaşanan depremlerde binlerce insan hayatını kaybetti. AKP iktidarı, göz göre göre gelen yıkımlara “doğal afet” dedi. Bu felaketleri, alınmayan önlemlere bağlamak yerine fıtrata, kadere bağladı. Deprem öncesi ve sonrası yapılmayanları eleştirenleri tehdit etti. “Dezenformasyon yasası” çıkararak yargıladı.
17 Ağustos’ta neler yaşandı?
1999 Gölcük depremi tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçmişti. Türkiye’nin kuzey bölgelerinden boydan boya geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın batı bölümünde meydana gelen deprem, 17 Ağustos 1999 Salı günü saat 03:01’de başladı ve 45 saniye sürdü. 7.4 büyüklüğündeki bu deprem, tüm Marmara Bölgesi’ni etkilemişti. Depremde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. Bölgede yaklaşık 113 bini yıkık ve ağır hasarlı olmak üzere toplam 365 bin bina hasar gördü. 99 depremlerinin can ve mal kayıplarının yanı sıra ekonomiye de etkisi büyük olmuş, 2001 ekonomik krizinin önemli sebeplerinden biri oldu.
Ekonomik kriz derinleşti
Uzmanlar, bu depremlerin ekonomik maliyetinin 120-130 milyar dolar civarında olduğunu tahmin etmektedir. Depremin ardından özellikle yeniden yapılanma çalışmaları nedeniyle dış kaynak ihtiyacı artarken sanayi bölgesinde bir süre üretim faaliyetlerine ara verilmesi de ekonominin küçülmesine neden oldu. Deprem, 2001 ekonomik krizini derinleştirirken bu krizi fırsata çeviren AKP iktidara geldi.
Milat olması bekleniyordu
Marmara depremi yıkıcılığından ötürü Türkiye’de depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olacağı düşünülüyordu. Depremlere karşı hazırlığın toplumsal bir farkındalıkla, mevzuattan uygulamaya kadar her kademede yeniden yapılanma ve dönüşüm ile mümkün olabileceği tüm kamuoyunca ortak bir fikre dönüşmüştü.
1999’daki zihniyet değişmedi
İnşaatlarda kullanılan malzemelerin kalitelerinin artırılmasına yönelik adımlar, yenilenen deprem yönetmelikleri ve haritaları, yeni bir yapı denetim mevzuatının varlığı toplumda 2001 sonrası yapılan yapıların daha güvenli olduğuna dair bir kanaat oluşturdu. Ancak 6 Şubat depremleri, durumun böyle olmadığı, 1999’daki zihniyetin devam ettiğini bize acı bir tecrübe ile gösterdi.
50 binden fazla yurttaş öldü
6 Şubat Mereş depremleri ve 20 Şubat Hatay depreminin yaratmış olduğu yıkım, 17 Ağustos Marmara depreminin birkaç katı büyüklüğünde oldu. Depremden etkilenen 11 il ve çevresinde resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde yurttaş hayatını kaybetti, 36 bin civarında bina depremler esnasında yıkıldı, 311 bin bina ise kullanılamaz hale geldi.
Alınmayan önlemler ve 6 Şubat
Milat olması beklenen 17 Ağustos depreminin ardından iktidara gelen AKP, 25 yıl boyunca gözlerini bu gerçekliğe kapattı, olası bir depreme karşı hiçbir önlem almadı. 6 Şubat’ta yıkılan evlerin yapı stokunun büyük çoğunluğu, deprem yönetmelikleri dikkate alınarak yapılmadığı, yapıların ya mühendislik hizmeti olmadan inşa edildiği ya da yeterli düzeyde mühendislik hizmeti almadığı ortaya çıktı.
6-7 milyon civarında riskli yapı
Meclis’in İzmir depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonu’nun Temmuz 2021 tarihli raporuna göre Türkiye’de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. Rapor, bu risk ortadan kaldırılmadığı veya azaltılmadığı sürece ülkemiz büyük yıkımlarla defalarca yüzleşeceği gibi depremler sonrası müdahalelerde de yetersiz kalmaya mahkûm olacağına dikkat çekse de iktidarın bu konuda sessizliği 6 Şubat’ta büyük bir yıkıma dönüştü.
Deprem vergilerine ne oldu?
Her depremi fırsat bilen iktidarlar, depremin yarattığı ekonomik sorunları halka ağır vergiler yükleyerek aşmaya çalıştı. Oysa milyonlarca insan, her yıl düzenli olarak deprem vergisi veriyordu. 17 Ağustos’tan 6 Şubat’a deprem vergileri hep bir muamma oldu. Deprem vergilerinin nereye harcandığı hiçbir zaman açıklanmadı. Vergilerin depremzedelere harcanması beklenirken bu vergiler, hiçbir zaman depremzedelere harcanmadı. Depremzedeler, bu nedenle yıllarca kalıcı konuta yerleştirilmek için sağlıksız konteynerlerde yaşamlarını sürdürdüler.
Vergiler halkın sırtına yük oldu
17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999’da meydana gelen depremlerin ardından ek vergilerin yanı sıra Özel İletişim Vergisi ve Özel İşlem Vergisi adında yeni vergiler alınmaya başlandı. Bu vergiler, depremin yaralarını sarmak için getirilse de halkın sırtına bir yük olarak kalıcı hale getirildi. Özel İşlem Vergisi ve Özel İletişim Vergisi, 2003 yılına kadar sürekli uzatıldı; 2003’te ise kalıcı hale getirildi.
Mereş depremlerinde aynı uygulama
Kamuoyunun “deprem dayanışma vergileri” olarak adlandırdığı vergiler, 26 Kasım 1999 tarihinde, “17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde Marmara Bölgesi ve civarında meydana gelen depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek amacıyla bazı mükellefiyetler ihdası ve bazı vergi kanunlarında değişiklik yapılması hakkında kanun” ismiyle Resmi Gazete’de yayımlanan kararla uygulamaya kondu. Benzer durum Mereş merkezli deprem sonrası yaşandı. AKP, depremler sonrasında ihtiyaç duyulan finansmana kaynak teşkil etmesi gayesiyle 7456 sayılı Kanun’la çok sayıda ek vergiyi halka bir yük olarak bindirdi.
Depremzedeye değil, duble yola
Deprem vergilerinin nereye kullanıldığı, 23 Ekim 2011’de gerçekleşen 6.7 büyüklüğündeki 604 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan Wan depreminden sonra da gündeme geldi. Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 17 Ağustos depreminde iktidarın vergileri kalıcı hale getirdiklerini eleştirse de aynı uygulamayı kendi iktidarı da yaptı. “Deprem vergilerine ne oldu?” diye sorulan Şimşek, “Bu duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor” dedi. Şimşek, vergilerin amacı dışında kullandığını böylelikle itiraf etmişti. Yine her seçim döneminde oy almak için dağıtılan sosyal ödemelerin büyük çoğunluğu deprem vergilerden karşılandığı iddia edilmişti.
Toplanma alanları yağmalandı
17 Ağustos 1999 depreminden sonra kurulan Ulusal Deprem Konseyi, 2007 yılında AKP tarafından lağvedildi. İnşaat firmalarının istekleri üzerine 2007, 2010 ve 2019’da İmar Kanunu’nda değişikliklere gidilerek deprem güvenliğinden tavizler verildi. Belirlenen yüzlerce toplanma alanı yağmalanarak imara açıldı. 2001’de Acil Eylem Planı ile belirlenen alanlar, AKP tarafından inşaat firmalarına peşkeş çekilerek alışveriş merkezi yapıldı.
AKP önlem almamakta ısrarcı
İşin en trajikomik yanı ise 2001’den bu yana iktidarda olduğunu unutan AKP, 31 Mart 2023 yerel seçimlerinde olası İstanbul depremi için CHP’li belediyeyi eleştirerek deprem önlemlerini seçim propagandası yaptı. Olası İstanbul, Bingöl ve Adana depremleri günümüzde konuşuladursun AKP iktidarı, tek bir önlem almama konusunda ısrarcı. Milyonlarca parayı Kürtlere karşı savaşa aktaran AKP, depremleri sadece seçim dönemlerinde hatırlıyor. Bu hatırlama, deprem ülkesi olan Türkiye’de büyük yıkımlara neden olmaya devam edeceğe benziyor.