Yalnızca kadın oldukları için uygulanan cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile şiddet içeren her türlü tutum ve davranış, kadına yönelik şiddettir. Kıskançlık bahanesiyle kadını sürekli kontrol altında tutmak, odaya veya eve kilitlemek, yakınları ve arkadaşlarıyla görüştürmemek, nasıl giyineceğine, kimlerle görüşüp, nereye gideceğine kadın yerine karar vermek, kadını çocuklarına zarar vermekle veya öldürmekle tehdit etmek psikolojik şiddettir. Kadına para vermemek veya kısıtlı para vermek, mallarını ve gelirlerini elinden almak, çalışmasına izin vermemek veya istemediği işte zorla çalıştırmak, ailenin gelir ve giderleri konusunda ortak hareket etmemek ekonomik şiddettir. Taciz, sarkıntılık, evlilik içi tecavüz, kadını çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya zorlamak cinsel şiddettir.
Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin yaygınlaşmasına rağmen, Türkiye’de şiddet her geçen yıl artarak devam ediyor. Kadınlar dayak, zor, baskı, tecavüz, aşağılama, azar vb. şekillerde şiddetin her türüne tanık oluyor. Ulusal, sınıfsal, cinsel çelişkilerin keskin olduğu, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların kabul görmediği Türkiye’de ise kadınlar daha ağır baskı ve şiddete maruz kalıyor. Kültürel düzeyleri ne olursa olsun fiziksel ve cinsel şiddet başta olmak üzere, tacizler, fuhuşa zorlanma, zorla evlendirmeler, töre cinayetleri, zorla çalıştırma, eğitim özgürlüğünün kısıtlanması vb. birçok şiddet çeşidiyle yüz yüze geliyor.
2018 yılının ilk 10 ayında 329 kadın öldürüldü. 2018’in ilk 8 ayında en az 870 kadın şiddete uğradı, 342 kadına tecavüz edildi. Kadın cinayetleri son 14 yılda 4 kat arttı. Kadınların yüzde 25’i fiziksel şiddete uğruyor. Yüzde 75’i eşi tarafından şiddete maruz kalıyor. Cinayetlerin yüzde 70’i eşi veya sevgilisi tarafından işleniyor. Boşanan kadınların yüzde 36,4’ü şiddet nedeniyle boşanıyor. Tecavüze uğrayanların yüzde 50’si 18 yaş altında ve bunlardan yüzde 10’u erkek çocuk, gerisi kız çocuk. Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Kadınların yüzde 44’ünün hiçbir sosyal güvencesi yok. Yüzde 43,4’ü kayıt dışı çalışıyor. Yüzde 23,2’si işe alım sürecinde ayrımcılık yaşıyor. Kadınların yüzde 92’si sendikasız çalışıyor. Yüzde 17,8’i erkeklerden daha düşük ücret alıyor.
Devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde cinsiyetçiliğe yer yoktur. Erkek egemenliği ile mücadele cinsiyetçi olmayan bir sosyalizm anlayışına tekabül eder. Erkek egemen ideolojinin etkin olduğu reel sosyalizm anlayışı her şeye karşın kadınları ikinci cins konumuna zorlamıştır. Tüm eşitlikçi ve özgürlükçü söylemlere karşın, bugüne kadar kadınların siyasal ve örgütsel alanda erkeklerle eşit konumda bulunamamalarının sorumluluğu erkeklere aittir. Erkeklerin, erkek egemen ideolojinin etkisinden kurtulamamalarının ve bu söylemi hayatın her alanında sürdürmelerinin temel nedeni, kadın sorununun aslında “erkeklerin sorunu” olduğu gerçeğini kavrayamamalarındandır. Bu nedenle her erkek kendisine tanınan kudrete ve kadına şiddete karşı olmalı ve bunu ilkesel düzeyde savunmalıdır.
Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin sadece 25 Kasımlarda hatırlanması ile kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması mümkün değil. Öncelikle bu mücadelenin daha sistemli, bilinçli ve örgütlü hale getirilmesi gereklidir. İkincisi, kadınlara karşı her türlü şiddeti, cinsel istismarı, cinsel tacizi, aşağılamayı, ezilmeyi, dışlanmayı engelleyen yasalar olmalı ve bu konudaki uluslararası sözleşmelere uyulmalıdır. Üçüncüsü, kadına yönelik şiddet, en yaygın insan hakları ihlalidir. Bu nedenle kadınların eşit yurttaşlık hakları, evrensel insan hakları ve demokratik hak ve özgürlüklerin ayrılmaz bir parçası olarak algılanmalıdır. Dördüncüsü bu konuda kadınlardan çok erkeklere görev düştüğü unutulmamalıdır.
Erkekler tarafından yeterince bilince çıkarılamayan bu olgular, eşit, özgür ilişkileri ve demokratik toplum idealini zedelemekte, bu da ortak yaşamın devrimcileştirilmesini engellemektedir. Kapitalist sistemin doğasından kaynaklanan burjuva rekabetin yarattığı parçalanmışlığın, ezilmişliğin, güvensizliğin ve yabancılaşmanın aşılması için, siyasal ve örgütsel çalışmalarda her düzeyde yol arkadaşlığı ve yoldaşlık ilişkileri geçerli olmalıdır. Bu nedenle erkek egemen ideolojinin yansımalarından kaynaklanan özel ve genel sorunlar bir “ideolojik mücadele alanı” olarak ele alınmalıdır.