Toplumsal mobilizasyonu güçlü kadın hareketi, laik ya da değil, dindar ya da değil, feminist ya da değil, sosyalist ya da değil, milyonlarca kadını ortak sözde birleştirebiliyor: Erkek şiddeti!
Failin “meçhul” bırakılmadığı bu güçlü söz, o çok mahrem nitelendirilen evlere “sızarak” kadınları kocalarına, sevgililerine, flörtlerine karşı uyanık tutuyor.
Diğer kimliklerinden sıyrılarak bir kadın olmanın yalın haliyle kendisine şiddet uygulayan erkeği teşhir eden Sıla’nın, işyerlerindeki taciz ve şiddeti dile getiren kadın gazetecilerin, dizi setlerindeki “erkekliği” duyuran kadın oyuncuların birbirinden güç aldığı kesin. Bir kadından milyonlarca kadına yayılan bu güçlenmeyi 25 Kasım’da kadınlar sokaklara, meydanlara, gecelere taşıyacaklar.
Gülse Birsel’in yazdığı, sayısız paylaşılan repliğindeki gibi: “Düşmeyen dik duran kadınlara hepinizi teker teker alıştıracağız!” diyecekler.
Raconun dili olsa da “dik durmanın” erkekleri rahatsız ettiği açık.
Örneklerle gidelim…
Bir üniversite dekanının “kadınlara verilen değerin, aile bağlamından uzaklaştırılıp iş hayatındaki katkılarıyla ölçülmesinden ve böylece ailenin zarar görmesinden” rahatsızlık duyup, şahlanıp, haddini aşan bir tweet atınca, kadınlar “dik durdu” ve o kişi dekanlık görevinden istifa etti.
O akademisyen, erkeklerin tercümanı, feminizm muarızı bir akademisyenin “İyi çocuk yetiştirmek ve annelik yapmak iyi bir fabrika kurmaktan daha kıymetlidir. Anneliği bu yüzden en önemli meslek olarak görmek gerekiyor. Ev hanımlığını küçültmek, psikolojik olarak yapılan bir savaş taktiğidir” cümlelerinin yer aldığı bir post’u “yorumsuzdur” yorumu ile paylaşmak zorunda kaldı.
Kadın ve aile organik ilişkisini sürekli besleyen KADEM’in İstanbul caddelerindeki dev billboardlardan duyurulan “Ailenin Güçlendirilmesi” temalı uluslararası konferansı bile erkekleri ikna etmiş olmamalı ki, iktidara yakın bir kadın kurumunu hedef yapabiliyor. “Güçlü Aile Güçlü Türkiye” diye formüle edilen, erkek egemenliği ve milliyetçilik karışımı siyaset bile, erkeklerden “olur” almıyor. İktidarın kadın politikalarına yakın STK’sı KADEM bile muhafazakâr erkekler tarafından eleştiriliyor.
Televizyon yorumcusu, gazetelerde yazan bir ilahiyatçının “Aileyi yıkmayın” serzenişine gelen yorumları aynen aktarıyorum:
“Hocam KADEM lağvedilmeden, Aile (!) bakanlığı komple değiştirilmeden, sosyal politikalar ateist-feminist ve ateist-İslami feminist zihniyetler, yürütmeler ve uygulamalardan kurtarılmadan, çocukları, nesli ve aileyi yıkımdan kurtarmak imkânsız”
“KADEM aile kurumunu bitirecek demiştik geçenlerde ve yine haklı çıktık. Keşke yanılsaydık, keşke bakan hanım bizi şaşırtsaydı…”
“KADEM… Bizim sokağın feministleri…”
“Feminist düşünceleri muhafazakâr camiaya yayan KADEM ve destekçisi Aile ve Çalışmalar Bakanlığıdır…”
“Eşitlik” değil, “adalet” diyen KADEM’in dahi “feminizm” ile suçlanması, feminizmin başarısı olsa da, güçlenen dindar kadınlar da artık evlerine dönmeyecek. “Mağdur babalar” hamleleri bu nedenle boşa düşecek.
Kadınların değil özgür, eşit olmasına bile tahammül edemeyen erkeklerin coğrafyası geniş. Ama özgürlük, eşitlik isteyen kadınların coğrafyası da geniş. Kadınlara yönelik her türlü tacizin teşhiri anlamına gelen “Me too-Ben de” dalgasının gücüne bakmak bile yeterli.
Bu 25 Kasım’da da kadınlar birbirinden aldığı güçle kadına yönelik her türlü şiddet biçimine karşı ses çıkartacaklar. Hayatlarına sahip çıkacaklar. Kadın cinayetlerinin “özel” değil, “genel” olduğunu söyleyecekler. Faili belli cinayetleri koruyan kollayan devleti, hukuku teşhir edecekler.
Geçen yıl İstanbul’da 40 bini aşan 25 Kasım buluşması, kadınlara karşı cinayetlerin, işsizliğin, hukuksuzluğun, baskının, cinsiyetçiliğin, saldırıların artığı 2018 Türkiye’sinde yine İstiklal Caddesi’nde saat 17’de olacak.