Halkta sorun olmaz, halkın sorunları olur. Açlık sorunu olur, sağlık sorunu olur, eğitim sorunu olur, anadil sorunu olur; en önemlisi özgürlük sorunu olur. Ama bu sorunların kaynağı asla ve kat’a o halkın kendisi olamaz
Rüstem Barin
Fransız filozof Michel Foucault bu sözü söylerken iktidar ilişkilerinin toplumun her düzeyine sirayet ettiğinden yola çıkarak toplumu sadece devletten değil aslında toplumun içine girmiş, günlük hayatın her alanında varlık gösteren bu iktidar yapılanmaları ve söylemleri ile de mücadele ederek toplumu savunmak gerektiğini söyler. Ek olarak ikitidarın elini güçlendirecek bütün gündelik ifadeler, değerlendirmeler ciddi bir eleştiriye tabii tutulup devrimci söylem geliştirilerek toplum savunulmuş olur. Örnek olarak özellikle sömürgelerde çok yapılan ama en yapılmaması gereken şeylerden biri mağdur olan sömürülene, sömürgecinin suçlarını yüklemek. Tam da toplum savunucularının kabul etmemesi gereken bir durumdur.
Aydın yazarlarımızın sıkça düştüğü bir durumdur. Misal asimilasyon saldırılarıyla mücadele etmeyip halkın doğal seçimiymiş gibi yansıtılması ya da bütün kültürel soykırım sürecini ihmal edip Kürtler diline sahip çıkmıyor gibi yanıltıcı ifadeler kullanmak. Elbette Kürt halkını diline, kültürüne, tarihine sahip çıkmaya davet etmek önemlidir. Ama yaşanan kültürel tahribatı Kürdistan’daki faşizm süreciyle anlamak lazım. En son dijital medyada maalesef manipülatif bir şekilde Avrupalı dost bir sinemacının Amed için Kürtçe sitemi olarak yansıyan bir görüntü dolaştı. Amed’de Kürtçe az konuşuluyor diye. Herkes saldırdı. Programın tamamında öyle bir niyet ve yaklaşımı olmamasına rağmen bir tartışma başladı. Zaten Fransız sinemacıdan bağımsız bu konuyu bir Avrupalının ya da Ortadoğulu birinin söylemesi farklı değerlendirmelere kapı aralasa bile nihayetinde kendine devrimci, aydın, aktivist adı her ne olursa olsun toplumsal sorumluluk alan hiç kimse sorunların kaynağını halkta aramaz. O demokrasiden nasibini alamamış jakoben İttihatçıların işiydi bir vakitler, şimdi bakın ne haldeler.
Velhasıl halkta sorun olmaz, halkın sorunları olur. Açlık sorunu olur, sağlık sorunu olur, eğitim sorunu olur, anadil sorunu olur; en önemlisi özgürlük sorunu olur. Ama bu sorunların kaynağı asla ve kat’a o halkın kendisi olamaz. Toplumsal sorunların kaynağını yine toplumun kendisinde arayan kişi devrimci çizgiden sapmıştır. Bir an önce direksiyonu toparlamalıdır. Sorunun kaynağı devlettir, iktidardır. Toplum denilen sözleşme bu sorunları politik ve ahlaki yapısı gereği çözen güçtür. Toplumun sorun çözen yönü ile devlet ya da iktidarın sorun çıkaran yönü sürekli çatışma halindedir. Haliyle saflar nettir. Safımız bellidir: Toplumu savunmak gerekir.
Maalesef bu netliğe rağmen Kürdistan’ın kaosundan faydalanıp bulanık suda avlanmaya çalışan kimseler toplumsal hafızanın gazabından kurtulamazlar. İster maddi ister güdüsel olsun zaafların insanın kişisel tarihinde kara bir lekeye dönüşme gibi bir özelliği var. Bu lekeleşmeye örnek olarak toplumsal manevi değerleri nakite çevirip bu halkın sorunlarıyla ilgilenmeyen sanatçıları gösterebiliriz. Kurdistan’da kültür ve sanat sömürgeci sistemin ellerinde ağır darbeler almıştır. Ahmedê Xanî’nin heykelinden tutun, Gever’deki düğündeki halaya kadar Kürde dair her şey saldırı altındadır. Kültürel soykırım kıskacı budur. Bunu görmeyip sanki güllük gülistanlık bir ülkede yaşıyormuşçasına sorumsuzca davranmak en basit itibari ile ahlaksızlıktır. Bu halkın özgürlük sorununun muhatabı olarak sanatçıların Kürdistan’da özgürlük ve onurlu barışın sesi olmak dışında başka yolu yok.. Ama gel gör ki koca bir ülke varlık yokluk mücadelesi verirken değerler üzerinde adeta tepinerek yükselen sanatçımsılar rezil bir dekadans yaşıyorlar. Etki güçleriyle çok şeyi değiştirebilirken bunu tercih etmeyip halkı apolitik bir arabesk deryaya çeken bu kişiler; bu toplumun kesip atması gereken tümörlerinden başka bir şey değildir. Ağrı kesici yetmez, ameliyat gerektirir. Çünkü toplumu savunmak gerekir.
Özcesi devrimler devrim süreçlerinde değer simsarlarına karşı toplumu koruyamazsa yozlaşma kaçınılmazdır. Bu yozlaşmanın önünü almak bu konuları ciddiyetle tartışmayı gerektirir. Belki tekrar yeniden sorulması gereken sorulardan başlamak en iyisidir. Kurdistan bağlamında anti kolonyalist sanat nedir, neden yapılır, nasıl yapılır, kime yapılır soruları bize yol gösterici olacaktır.