Gazeteci Nilofar Ayoubi yansıtılanın aksine Afganistan’daki gerçek yaşamı anlattı:
‘Geçtiğimiz iki yıl içinde, Batı’da bütün bu eşitlik, insan hakları, kadın hakları, kadının Batı’da her şeyin üstünde olduğu, Batı’nın bizim ve sizin haklarınızı da korumak için eşitlikçi olduğu gerçeğiyle beslendiğimiz sözlerin yalan olduğunu zorlu bir şekilde öğrendim. Ama sonra, sırf ittifaklarına bir parça kemik attığınız için sizi olduğu gibi terk ettiklerinde bu gerçekle karşılaşıyorsunuz’
Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirdiği 15 Ağustos 2021’den bu yana kadın hakları açısından derin bir kriz yaşanırken, halk yoksulluk, sefalet, vergi kıskacı ve baskıyla karşı karşıya. Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ABD, İngiltere, Almanya, Kanada gibi ülkelere göç eden binlerce Afganistanlının “cehennem” diye ifade ettikleri yer ise küresel çapta gizlenmeye başladı.
Taliban’ı tanıma hazırlığında olan Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer ülkeler buna hazırlık için bir ütopya olarak sundukları Afganistan’da kadınlar bir distopya kabusunun içinde direniyor. Taliban’ın ülke yönetimini ele geçirmesinin 3. yılında, gazeteci Nilofar Ayoubi, gerçek Afganistan’ı ve kadınların gerçekliğini, yaşananlara kulağını tıkayan insan hakları iddiasındaki Batı’yı, ortak mücadelenin nasıl olması gerektiğini anlattı.
- Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden bu yana kadınlara yönelik birçok yasak getirdiğine şahitlik ettik. Afganistan’da kadınlar açısından son durum nedir?
Şu anda Afganistan’da iki gerçeklik var. İlki, yabancı pasaport sahiplerinin, hatta Afgan olup da başka ülkenin vatandaşlığına sahip olan, daha önceki rejimde ülkede bile bulunmamış olmalarına rağmen serbestçe seyahat edebilmeleri. Bu kişilere tüm özgürlükler sağlanıyor ve hatta bazen özgürlüklerine Taliban askerleri eşlik ediyor. Böylece dışarıya çıkıp Taliban hakkında güzel haberler veriyorlar ve yaptıkları propaganda da bilmeyenler için bu anlatıyı yaratıyorlar. Taliban döneminde turizm o kadar arttı ki, yabancı uyruklular için alan açıldı. Gördüğüm videolara inanamazsınız, içerik üreticileri, TikTokçular, YouTuber’ların videolarına baktığımda gözlerime inanamıyorum. Ülkemdeyken hiç tanık olmadığım resimleri paylaştıklarında inanamıyorum. Orada doğdum ve orada büyüdüm ama Taliban’ın yarattığı tüm bu terör yüzünden bir şehirden diğerine giderken hayatımızdan endişe etmeden seyahat dahi edemiyorduk ya da Kabil’in içinde toplu taşıma araçlarına binmek bile sanki otobüsün ne zaman havaya uçacağını asla bilemeyecekmişsiniz ve eve ulaşamayacakmışsınız gibi geliyordu. Ülkemin inanılmaz manzaralarını görüyorum videolarında, bunu gördükçe daha çok üzülüyorum çünkü benim için asla tadını çıkaramayacağım bir manzara bu.
Benim gibi bu ülkede doğup büyüyenler, geride kalan insanlar, özellikle kadınlar için gerçek bu değil, gerçeklik hayal edebileceğimizden çok daha karanlık. Kızların okula gitmesi yasak, kadınlar her türlü kamusal alandan men ediliyor, işyerleri kapatılıyor. Kadınların yanlarında bir erkek refakatçi olmadan dışarı çıkmalarına izin verilmiyor. Üç hafta önce Taliban’a karşı direnen kadınların bir videosu vardı, çünkü Taliban bu kadınların yanlarında bir erkek olmadan toplu taşıma araçlarını kullanmalarına izin vermiyordu. Ama geçen gün sürpriz bir şekilde bir video ile uyandım. Afganistan’da bir Afgan adam, Çinli kadınların mini etek giydiği bir videoyu kayda almış. Bacakları görünüyor, tenleri görünüyor ve başlarına herhangi bir eşarp takmıyorlar, Kabil sokaklarında yürüyorlar, Taliban silahlarını korkutucu suratlarına doğru tutmuş orada dikiliyor, ama hemen yanda tamamen örtülü bir Afgan kadını görüyorsunuz. Ancak Taliban askerleri bu Çinli kadına bakmak yerine tüm gözlerini o başörtülü kadına dikiyor, ona odaklanmış. “Hadi bakalım başörtüsünün herhangi bir yanı açık mı, açıksa böylece ona saldırabiliriz, onu daha da bastırabiliriz.” Yani Afganistan’daki mevcut gerçeklik bu. Taliban’ın Afganistan’a barış ve refah getiren muhteşem insanlar olduğuna dair büyük bir tiyatro gösterisi yaptıklarını söyleyebilirim; Afganistan’da savaş yok, yabancılar rahatça gidebilir, turizmde artış var. Ama Afgan halkı için durum bu aristokratların hayatlarının tadını çıkardığı, her şeyin gümüş tepsilerde sunulduğu ünlüler çağındaki köleler gibi; ama sonra bu köleler en kötü durumda olacaklar, Afgan halkı ve evlerine sıkışmış Afganistan kadınları için gerçekte mevcut durum bundan ibaret.
- Taliban’ın en çok yöneldiği kesim elbette kadınlar fakat genel toplum açısından durum nedir? Halka karşı nasıl bir tutum var?
Genel halkın Taliban yüzünden acı çektiğini söylemiştim. Haftada ya da ayda 40 milyon ve yakın zamanda ABD tarafından Taliban’a gönderilen 200 milyon ve kendilerine akıtılan milyonlarca başka fon var. Biliyorsunuz, şirketler çoktan Afganistan’da yerleşmeye başladı. Çünkü iş varsa, şirketler için kâr da var. Ancak konu halka gelince, bir öğün yemek yemeye bile güçleri yetmiyor. Halk bu kadar acı çekerken, Taliban farklı türde vergiler uyguluyor ve insanlardan farklı gerekçelerle ve farklı adlandırmalar altında haraç kesiyor. Benim ailem orada, onlarla sürekli konuşuyorum ve her aradığımda Taliban’ın talep ettiği bir şey oluyor. Vergi. “Hadi elektrik sayaçlarının değişimi için bize 500 dolar verin. Bize bunun için 700 dolar verin, bu mülk önceki cumhuriyet döneminde falanca yerde yapıldı, şimdi vergileri Taliban hükümetine ödemek zorundasınız.” Dolayısıyla insanlar kiralarını dahi karşılayamıyor ve ev sahibi olanlar da artık vergileri ödeyemiyor. Bu bir felaket. Dünyanın görmediği temel şey bu. Bunlar dünyanın fark etmediği günlük şeyler. Göstermek istemiyorlar çünkü ne olduğunu bildiğimiz Taliban’ı aklamaya çok kararlılar. Uluslararası platformda seslerini yükselten kadınları siliyorlar. Yani genel halkın mevcut gerçekliği budur.
- En son yayınlanan raporlarda insani krizin ülkede derinleştiği bir kez daha belirtildi ve kadınların kendi topraklarından göç etmek zorunda kaldığı görülüyor. Göç yoğun biçimde yaşanıyor mu, kadınları göç etmeye zorlayan temel koşullar neler?
En büyük neden Taliban’ın lideri Molla Heybetullah’ın kadınları erkekler için birer evlenme objesine indirgemiş olmasıdır. Bunun yanında yoksulluk gibi faktörler de var. Hayatı deneyimledikten, hayatı tattıktan 20 yıl sonra nihayet bir kadın olarak “tamam, ben önemliyim, değerliyim” diye hayal kuramamak. Ben de bir insanım diyorsunuz ve sonra aniden artık bir insan değilsiniz. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet Afganistan’da tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Çünkü artık kadınları koruyan hiçbir kurum yok. Kadınların haklarını korumak için var olan tüm o yasalar ve kurumlar Taliban tarafından feshedildi. Bunun en büyük örneği Kadın İşleri Bakanlığı’dır ki bu bakanlık Ses ve Fazilet Bakanlığı olarak değiştirilmiştir, tamamen kadın ve insan karşıtı bir kurum. Yani sebep bu ama tek sebep bu değil. Toplumsal cinsiyet şiddetine maruz kalan bir kadının her zaman tek amacının evlenip birinin karısı olmak ve sonra o adama hizmet etmek ve çoğu zaman da insana bile benzemeyen Taliban’ın ikinci, üçüncü, beşinci, yedinci, altıncı karısı olmaya zorlanmak olduğu için onlar için hiçbir umut kalmıyor. Üzgünüm, bir aktivist olarak böyle konuşmamalıyım, insanların dış görünüşüne dair veya her neyse ama bunlar insan değiller. Uluslararası medyaya ulaşmayan raporlar da var, eğer kötü eylemlerine ilişkin biraz daha derin araştırma yaparsanız, Kokcha nehrinde kaç tane kadın cesedi bulunduğunu görürsünüz. Kokcha Nehri Tacikistan’ın ünlü nehirlerinden biridir. Yaklaşık iki gün önce iki genç kızın cenazesi bulundu. İntihar mı ettiler, Taliban tarafından mı öldürüldüler, Taliban tarafından istismar edilip öldürüldüler mi, yoksa yargı sisteminin hesap verebilirliği, kadın ve haklarını koruyan kurumların yokluğunda bu ‘namus cinayeti’ mi bilmiyorsunuz. Bu kadınların onlarcasına ne olduğunu asla öğrenemezsiniz. Ortadan kayboluyorlar, ölüyorlar, öldürülüyorlar, tecavüze uğruyorlar, sessizce hapsediliyorlar. Şu anda sizinle konuşurken, Taliban’ın huzurunda dünyanın farkında olmadığı yüzlerce kadın var ve bu kadınlar sıradan kadınlar ve bu hapishane hücrelerinde en korkunç durumla, bir tür istismarla karşı karşıyalar. O hapishanelerden çıktıkları anda, aileleri tarafından ‘namus cinayetine’ kurban gidecekler. Çünkü tabii ki yaşadığımız toplumda kızınızın tutuklanması büyük bir utanç. Yanlış bir şey yapmış ya da yapmamış olması önemli değil. Afganistan’ın kadınlar için bir cehenneme dönüşmesinin nedeni de bu. Burası açık bir toplama kampı gibi ve kadınlar her ne pahasına olursa olsun bundan kaçmaya çalışıyorlar.
- Bu soruyu Ortadoğu’dan birçok kadına yönelttim, İran, Kurdistan vs. Genel olarak kadın mücadelesi Avrupa’da, ABD’de yani batı ülkelerinde kısmi olarak ‘feminizm’ altında ortaklaşsa da, Ortadoğu ve Kurdistan kadınlarıyla -İran’da, Afganistan’da Filistin’de veya Türkiye’de- kadınların yaşadıkları sessizlikle karşılanıyor. Afganistan’a gelenler, İran’a gidenler yöneticilerin karşısına kadınların ölümüne neden olan başörtüsüyle çıkıyor. Bu duruşu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz iki yıl içinde, Batı’da bütün bu eşitlik, insan hakları, kadın hakları, kadının Batı’da her şeyin üstünde olduğu, Batı’nın bizim ve sizin haklarınızı da korumak için eşitlikçi olduğu gerçeğiyle beslendiğimiz sözlerin yalan olduğunu zorlu bir şekilde öğrendim. Ama sonra, sırf ittifaklarına bir parça kemik attığınız için sizi olduğu gibi terk ettiklerinde bu gerçekle karşılaşıyorsunuz. Sizi bir kenara atıyorlar. Ama her neyse, feminizmin bir rengi olduğunu öğrendim. İnsan haklarının bir rengi var. Tüm bu uluslararası değer safsatalarının bir rengi var. Her şeyin bir rengi var. Eğer bunun herkes için geçerli olduğunu söylüyorlarsa, yalan söylüyorlar. Yüzümüze karşı yalan söylüyorlar. Ortadoğu’da, İran’da, Afganistan’da, Kürdistan’da, Êzidîlere ne olduğu umurlarında değil. Suriye’de kadınlara ve çocuklara ne olduğu umurlarında değil. Her türlü teröristten, her türlü aşırıcı gruptan nefret ediyorum. Hamas’ı, Hizbullah’ı, İran rejimini ya da Taliban’ı asla desteklemem. Benim için hepsi aynı. Ancak bu ülkelerin insanlarına gelince, onların ihmal edilmesi için geçerli bir neden göremiyorum. Kendileri için yeterince insan olmamalarının sebebi nedir? Bizim soluduğumuz oksijeni mi solumuyorlar? Batı gerçeği bu. Sırf Ortadoğulu olduğu için Cezayirli İmane Khelif’ten örnek vereceğim. Her şeyden önce, biliyorsunuz, bizim tarafımızdan gelen kadınlar hakkında yarattıkları klişeler var; başörtüsüz olamazlar, başörtüsüz Müslüman yoktur. Onlar İmane Khelif gibi sırf hayatın getirdiklerinden dolayı biraz erkeksi görünebilen kadınlar değil. Belli ki Ortadoğu’ya hiç gitmemişler ya da dünyanın bizim olan tarafına gelmemişler. İmane güçlü bir kadın olduğu için, beyaz bir kadını yendi demek ki erkektir, haksızdır ve beyaz kadın dövüşün 46. saniyesinde pes ettiği için böylelikle kurbandır. Bu Olimpiyat oyunları sırasında “beyaz kadınların gözyaşları” gibi bir terim öğrendim. Tabii ki bu herkes için geçerli değil, benim en iyi arkadaşlarım Avrupa’dan, Amerika’dan ve bu ülkelerden kadınlar. Bu değerler için mücadele eden kadınlar da var ama onlar da bizim gibi kenara itilmiş durumdalar. Çünkü bilirsiniz, kendileri gibi olmayanların tarafını tutuyorlar. Bu yüzden onlar da en büyük bedeli ödüyorlar.
Şu anda tarihteki en kötü cinsiyet ayrımcılığıyla karşı karşıyayız, ülkelerimizde siliniyoruz ve şaşırtıcı bir şekilde Batı’da susturuluyoruz. Batı’nın tüm bu değerleri savunduklarını iddia ederler, insan hakları ve kadın haklarının burada doğduğunu iddia ederler. Peki öne çıkıp bu konu hakkında konuşan feminist görüyor musunuz? Bu konuda konuşan bir feminist görmedim. JK Rowling’in Imane Khelif’e yüklendiğini görüyorum ama Afganistan’daki kadınlarını varlığını sildiği için Taliban’a yüklendiğini ya da sadece bir parça bez takmadıkları için gözü kapalı kadınları öldüren İran İslam rejimine yüklendiğini görmüyorum. İşte benim seçici feminizmden anladığım bu. Her şey renginize ve coğrafyanıza göre değişiyor. Bunu önemsediklerine bir an bile inanmayın. Burada mücadele etmeliyiz. Mücadelemiz burada, Batı toplumunun kalbinde başlıyor. Sonra kendi ülkemize dönüp savaşabiliriz.
- Ortadoğu coğrafyasında Kürt Kadın Hareketi örgütlülüğe büyük önem vererek eril zihniyete ve sisteme karşı büyük mücadele yürütüyor. Çoğu zaman RAWA Kürt kadınlara destek mesajı paylaşıyor, Kürt kadınlar da Afganistanlı kadınlara. Siz bu örgütlü mücadeleyi ortaklaştırmanın önemli olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Yaklaşık bir buçuk yıldan beri yaptığımız şey de bu. Cinsiyet Eşitsizliğine Karşı Birleşik Kampanya’nın bir parçasıyım. Bu kampanyayı Taliban’ın 2021’den sonra düşüşe geçmesinin hemen ardından başlattık ama sonra birden fazla kişi olduğumuzu gördük. Platform oluşturuldu. Ama sonra bu hareketi İranlı, Afganistanlı kadınlarla birleştirmemiz gerekiyordu. İran ve Afganistan’daki kadınlarla başladı. Mesih Alinejad ilk mesajı göndererek herkesten birlik olmalarını istedi. Ve ne oldu; şimdi Güney Afrika’dan kadınlarımız var, özellikle Kurdistan’dan, Belucistan’dan kadınlarımız var, sayamadığım birçok kadın. Neredeyse tüm Ortadoğu ülkelerini tek bir platform altında bir araya getirdik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı birlik olmaya çağırıyoruz. Sadece bu da değil, öncelikle bu terimin kodifiye edilmesi için mücadele ediyoruz, çünkü kodifiye edilmeden uluslararası mahkemeye herhangi bir dava göndermenin hiçbir faydası yok. Bunu Afganistan ile denedik. Afganistan’ın şu anda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açık bir davası var. Ancak cinsiyet ayrımcılığını yapan kişiyi gönderdiğinizde, bunu uzaktan cinsiyet kovuşturması altında gönderiyorlar, bu da sadece dahil olan kişiyi, yani belirli bir kişiyi cezalandırabiliyorlar. Oysa bunun arkasındaki kişi bu rejimlerin liderleridir, İran’da olduğu gibi, Afganistan’daki liderleri kilitlemektir. Bu vesileyle Ortadoğu’daki kız kardeşlerimi, Kurdistan’daki, Belucistan’daki, Irak’taki, Afganistan’daki, İran’daki kız kardeşlerimi ve insani değerlere ve kadın haklarına inanan Batı’daki kız kardeşlerimi bu çağrımıza katılmaya, birlik olmaya ve birlikte ilerlemeye davet ediyorum. Çünkü bu sadece Ortadoğu’daki kadınlar için geçerli bir sorun değil. Gördüğümüz şey şu ki, şu anda Batı’daki hakların zaferinde, Batı’daki kadınların bile geriye doğru adım attığı felakete tanık oluyoruz. Neden mi? Çünkü Afganistan, İran, Kurdistan ve tüm Ortadoğu gibi ülkelerde bu değerleri korumak için yeterince birlik olamadık. Ve şimdi kendi ülkelerinize geliyorlar ve şimdi size karşı savaşıyorlar. Yani sadece Ortadoğu’da yaşanan Ortadoğu’da kalmaz, Vegas’ta yaşanan orada kalmaz. Bu bambaşka bir zaman. Bu başka bir dönem. Bu yüzden gerçekten umuyorum ve hissediyorum ki bu erkek, ataerkil siyasi alanın bize karşı uyguladığı tüm adaletsizliklerin üstesinden gelmenin ve sosyal medyada kadınlara karşı yayılan tüm bu gündem ve propagandalarla mücadele etmenin tek yolu birlik olmaktır. Ülkelerin daha aşırı sağa kaydığını ya da tamamen nefret dolu bir tarafa nasıl dönüştüğünü görüyoruz, uluslararası medyada, hatta şimdi, topluluklarımızda ve toplumlarımızda, bu büyük bölünmeyi görüyoruz. Hemen şimdi başlamalıyız çünkü sonra çok geç olacak.
Söyleşi: Melek Avcı/JINNEWS