Trendyol. 1. Lig futbol karşılaşmaları başladı. Daha başlamadan evvel Amedspor takımına karşı ırkçı söylemler devreye girdi hatta bazı kulüpler açıkça bu ırkçı yaklaşıma olumlu yaklaştılar. Sakaryaspor’un da böyle bir yaklaşımı oldu. Sakarya şehri denilince aklımıza 90’lı yılların kötü olayları gelir. Sapanca-Düzce ve Hendek ölüm üçgeninde birçok insan faili belli cinayetlerle katledildi. Tekrar o günlere dönmek arzusunda olanlar, futbolu kullanarak spor ahlakını kirletmeye çalışıyorlar. Hafta sonu oynanan Fatih Karagümrük – Amedspor maçı öncesi ve maç anı içindeki yaklaşımlar ürkütücü ve ayrıştırmacı. Tekbir ve bozkurt işaretleriyle bir takımı karşılamak ne demek oluyor? Devlet Bahçeli’nin Beşiktaş’ı bırakıp Karagümrük takımını tutması siyasi alanındaki tavrına benziyor. Oysa futbol takımı tutmak küçük yaşta başlar ve öylece devam eder. Siyasi görüş de genç yaşlarda şekillenir ve yaşamını şekillendirir. Bir gün sağcı, bir gün solcu, bir gün CHP’li, diğer gün AKP’li veya MHP’li olunmaz. Olunursa çıkar için olunur. İstikrarsızlık siyaseti mahveder. Bu devşirmelik güce tapmaktır. Bahçeli’nin tutumu da aynen budur, Erdoğan’a karşı bir tutum içindeyken sonra Erdoğan yanlısı oldu. Şimdi de Karagümrük takımını ülkücülerin takımı yapmaya çalışıyor. Amedspor takımı özellikle Kürt halkının benimsediği ve tutkuyla bağlı olduğu bir takımdır. Ayrışmacı dil ve davranışlarla sporu kirletmeyin. Bu olayların devam etmesi sonucunda, olası olumsuzlukların sorumlusu siyasiler olacaktır. Erdoğan “hangi sebeple olursa olsun sporun günlük siyasi rekabetin mezesi haline getirilmesi yanlıştır” dese de Ülkü Ocakları başkanı mezenin yanına da ekleme yaptı. Devlet Bey bakalım nasıl bir tavır koyacak.
Kürtlerin halaylarına engel olmak, kültürel alanlara müdahale etmek ayrıştırma yolundaki adımlardır. Kültürleri yok etmeye yönelik her anlayış halkın nefes borusunu tıkayacaktır. Şener Şen de bu yönde nasibini aldı maalesef. Ankara’da Oran Açık Hava Sahnesi’nde Zengin Mutfağı oyununu oynarken bir grup bağırıp çağırdı ve seyircilere cam şişeler fırlatıldı. Oyuna ara verildi ama endişeli bakışlar başladı. Talibanlar Afganistan’da 1500 yıllık Buda heykellerini dinamitlerle parçaladı. Aynı şekilde Suriye iç savaşında altın çağını Kraliçe Zenobia döneminde yaşayan, ticari ve dini açıdan çok önemli olan “Çölün Gelini Palmyra şehri”ni IŞİD bir yıl boyunca işgal etti. Türkiye’de de “modern barbarizm” ile yıkarak, boşaltarak, dönüştürerek, baraj yapımları ile gerçekleşmektedir. Birecik, Hasankeyf, Sur önemli örneklerdir.
Konserler, halaylar, tiyatrolar hatta dijital platformlar yasaklandıkça şapkalarımızı önümüze koyma zamanı geldi hatta geçti bile. Muhalefet partilerinin biz iktidar olursak diye vakit geçirme şansları yok. Bir an evvel en etkili şekilde muhalefet gibi davranmak mecburiyetindedirler.
Bu ülkede yapılacak en zor meslek gazeteciliktir. Son yirmi yılın gazeteciliği yandaş gazeteciliktir. Yandaş olduğunuz müddetçe çok şey olursunuz. Ama gerçek gazetecilik yapan gazetecileri ve yazarları tutuklamalarla geçen bir hayat içinde görürsünüz. Türkiye’de özellikle de Erdoğan’ın 10 yıllık döneminde beş gazeteci öldürüldü, 131’i hapse atıldı, 77’si cumhurbaşkanına hakaretten mahkûm edildi ve medya hemen hemen hükümetin eline geçti. (RSF) Aynı kurum bağımsız gazeteciliğin böyle baskı altında tutulması halinde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirterek bu konuda reform yapmaya çağırdı. Halkın vergileriyle ayakta duran TRT tarafsızlığını yitirmiş, tamamen iktidarın propaganda aygıtı olmuştur. Haber alma özgürlüğünün kısıtlandığı yerde hayatın akışı da kısıtlanır. Basın özgürlüğü sıralamasında her geçen yıl birkaç basamak daha geriliyoruz. Bu ülkede demokrasi, barış, hukuk, adalet, ekonomik rahatlık yaşayan yandaş zümre dışında başka birileri var mı? Kayıplar aranıyor her alanda.