DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ana gündemleri olduğunu vurguladı. Bayındır, ‘Çöküşte olan Kürtlerin mücadelesi değil, AKP’nin politikalarıdır’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan, 2000’li yılların başında Ortadoğu’da yaşanan çatışmaları “3. Dünya Savaşı” olarak adlandırmıştı. Birçok çevre de günümüzdeki gelişmelere dair benzer tespitleri yapıyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan 41 aydır mutlak tecrit altında tutulurken, Kurdistan’ın dört parçasına dönük saldırılar da aralıksız bir şekilde devam ediyor. AKP ve küçük ortağı MHP, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için bir yandan Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük tehdit ve saldırılarını sürdürürken, diğer yandan Federe Kurdistan Bölgesi’ne Temmuz ayı başında yeni bir saldırı dalgası başlattı. AKP-MHP’nin yereldeki işbirliğini ise KDP yapıyor.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Ortadoğu’da yükselen gerilim ve Kurdistan coğrafyasına yansımalarına dair Mezopotamya Ajansı’ndan Müjdat Can’ın sorularını yanıtladı.
Ortadoğu’da yaşananlara dair konuşan Bayındır, “Ortadoğu ve onun göbeğinde yer alan Kurdistan eksenli 3’üncü Dünya Savaşı’nın ivmesini yükselten gelişmeler yaşanıyor. Ortadoğu’da hem küresel hem de bölgesel güçlerin doğrudan içinde yer aldığı ve ilişkilerini bu yönlü tahkim ettiği bir süreci yaşıyoruz. Ortadoğu’da 3’üncü Dünya Savaşı’nın her yönlü kendini hissettirdiği, halklar üzerine etkisini ortaya koyduğu bir denkleme girmiş bulunuyoruz. Bu denklem içinde Kurdistan coğrafyası ve Kürt halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesi de bugün hedef alınıyor. Başta Türkiye olmak üzere bölgesel güçler, bütün stratejik planlarını Kürt özgürlük mücadelesini boğmaya, tasfiye etmeye yönelik geliştiriyor. Bu yönlü Kürt özgürlük mücadelesi çok kritik ve belirleyici bir noktada. Bütün bölgesel hamleler, bir yandan Kürt özgürlük mücadelesini daraltmak ve tasfiye etmek, diğer yandan halkların bir arada yaşama imkanını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Böylece bir yüzyılı daha kendilerine göre şekillendirmek istiyorlar” dedi.
‘İşgal stratejik bir hedef’
“Federe Kurdistan Bölegsi eksenli savaşı, 2022 Nisan ayı itibariyle yeni bir boyut kazandı” diyen Bayındır, “Türkiye’nin Kurdistan’ı ilhak ve işgal planları geçmişten günümüze stratejik bir hedef. Türkiye, Misak-ı Milli sınırlarını Güney Kurdistan’ı ilhak ederek, yeniden güncellemek istiyor. Türkiye’nin savaşı bu denklemle yürüttüğünü görmek mümkün. Bu savaşı yürütürken uluslararası savaş suçları da diyebileceğimiz kimyasal silah ve her türlü insanlık dışı yöntemleri de geliştiriyor. Gerek Savunma Bakanlığı gerekse Türk hükümet yetkilileri bu konuda yeterince kamuoyuna açıklayıcı bir bilgi veremediler. Bu savaşa kapı aralayan en önemli güçlerden biri bugün KDP’dir. Türk devletinin Güney Kurdistan’daki işgal ve ilhak operasyonlarını ele aldığımızda KDP ile kurulmuş ilişkiden bağımsız ele almak mümkün değil. Tabi bunda kendince meşrutiyet aracı olarak KDP’yi kullanıyor. KDP de bilinçli bir şekilde bu politikanın bir parçası haline geldi” ifadelerini kullandı.
Federe Kurdistan Bölgesinin federatif yapısı ve Kürt halkının kazanımlarının geleceği açısından tehlikeler barındırdığını belirten Bayındır, “Tüm Kürt aktörler ve güçler bu politikayı görürken, KDP’nin ailesel ve dar çıkarları üzerinden Türkiye ile kurduğu politikalar nedeniyle Güney Kurdistan statüsü neredeyse tamamen işgale açık hale gelmiş durumda. Türkiye’nin Güney Kurdistan’daki askeri gücü, oradaki yönetimin gücünden çok çok daha fazla. Bu bile Güney Kurdistan statüsünün fiili olarak Türk devleti işgali altında olduğunu gösteriyor. Bugün Irak ve Güney Kurdistan toprakları KDP’nin çağrısıyla Türk devletinin işgaline açılmış. Ayrıca Irak merkezi hükümetinin çağrısıyla bölge İran’ın egemenliğine sokuluyor. Irak ve Güney Kurdistan’ın Türkiye ve İran’ın bir egemenlik sahasına dönüşmesinde, sonuç ne olursa olsun kaybedecek olan Kürtlerin geleceği olacaktır” dedi.
Dêrazor saldırıları
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Türkiye bu bölgesel ve küresel denklem içerisinde ya büyüyecek ya da küçülecek noktaya gelecek’ sözlerini hatırlatan Bayındır, “Türkiye bu denklem içinde büyümenin ilk hedefi olarak Kuzey ve Doğu Suriye ile Güney Kurdistan’ı hedefine koydu. Türkiye, Suriye iç savaşından bu yana birçok plan devreye koydu. DAİŞ başta olmak üzere birçok yapıyı destekledi. Fakat Erdoğan’ın bütün bu politikaları bugüne kadar boşa düştü. Esad ile tekrardan uzlaşı arayışının ardında, Kuzey ve Doğu Suriye’deki özerk yönetimi bertaraf etmek ve Kürt halkının halklarla beraber kurduğu yönetimi tasfiye etmek yatıyor. Şam rejiminin, Dêrazor’a saldırılarını arttırmasının arkasında da bu gerçeklik var” diye ekledi.
‘Êzidîler yalnız değildir’
“Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı sadece Kürtleri değil, bütün halkları da ayağa kaldırabilecek, direnç oluşturacak bir noktayı teşkil ediyor. Erdoğan ve Esad’ın buraya yönelik arayışlarının boşa düşeceğini görebiliyoruz” diyen Bayındır, “MİT, bugün KDP eliyle Kurdistan’da her türlü provokasyonu yapacak bir noktaya ulaşmış durumda. Güney Kurdistan’daki Êzidîler de bu politika sonucunda yeni bir soykırım tehdidi ile karşı karşıya. Buna ön ayak olacak, zemin sunacak en önemli aktörlerden bir tanesi KDP’nin yürütmüş olduğu politikadır. Şengal Özerk Yönetimi, saldırılara karşı kararlılığını ortaya koydu. Bu saatten sonra onlarca fermanla karşılaşmış Êzidiler kendisini savunmasız bırakmayacağını, kendini her zaman koruyacağını ve Kürt halkının da Êzidîlerin yanında yer alacağını vurgulamak gerekiyor. Êzidîler yalnız değildir. Arkalarında milyonlarca özgür Kürt’ün iradesinin olduğu bilinciyle özsavunmasını koruyacak temelde hareket etmesi gerekiyor” vurgusunu yaptı.
‘Öcalan’ın önerisi önem kazandı’
“Sayın Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecridin sonuçları bugün Kurdistan coğrafyası ve Ortadoğu bölgesini savaş alanına döndürmüş durumda” diye belirten Bayındır, “Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik çözüm önerileri ve Ortadoğu’nun barışının nasıl sağlanabileceğine dair tespitleri hala güncelliğini koruyor. Dikkat edin İsrail-Filistin meselesinde dünya, iki devletli ulus devlet çözümü sunuyor. Sayın Abdullah Öcalan ise iki halklı konfederal sistem öneriyor. Bütün dünya İsrail-Filistin halklarının birbirini boğazlayacağı bir strateji ortaya koyarken, Sayın Abdullah Öcalan’ın birbirini tanıyan iki halklı önerisi daha da önem kazanıyor. Sayın Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere Ortadoğu’daki meselelerin çözüm önerilerinin bugün yaşam bulmaması ve toplumla buluşmaması için tecrit devam ettiriliyor. Dolayısıyla başta tecrit sisteminin kaldırılması, Sayın Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve düşüncelerinin toplumla doğrudan buluşması çok önemli. Mücadeleyi bu zemin üzerine oturtmaya çaba gösteriyoruz” dedi.
Özgürlük kampanyası
“Kürt halkının özgürlük iddiasını düşürmek, düşünsel ve paradigmasal olarak öncüsüz kılmaya dönük bir tecrit politikası söz konusu” ifadelerini kullanan Bayındır, “Kürt halkı bugün 7’den 70’e Sayın Abdullah Öcalan’ın stratejik düşünceleriyle yoğrulmuş, aydınlanmış bir toplum. Elbette buna karşı Kürtler her yönlü mücadele ediyor. ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm’ kampanyası bu nedenle sadece Bakur’da değil, dünyada sürdürülüyor. 2 yıldan bu yana kesintisiz bir mücadele söz konusu ve devam ediyor” diye belirtti.
Govend ve dile saldırılar
“AKP-MHP iktidarı, bu mücadeleyi görünmez kılmak için Kürt’ün govendine ve diline yönelik bir saldırı konsepti gerçekleştiriyor” diyen Bayındır, “AKP-MHP iktidarı bu çöküşü yaşarken, hele hele Kürt halkının gelmiş olduğu özgürlük düzeyini de ortaya koyduğumuzda bunu asla başaramayacaktır. Başarması için de hiçbir imkanlarının olmadığını görmekteyiz. Önemli olan esas hedefimize, odağımıza kilitlenmek. Yönümüzü nereye çevirirlerse çevirsinler, ne yaparlarsa yapsınlar esas mücadele Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü sağlama ve statüye dayalı Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlamaktır. Kürt halkı bu iddiasından vazgeçmeyecektir. Mücadelemizin esas rotasını ve yönünü tayin eden bu gerçekliktir. İktidarın Kürt halkının zılgıtıyla, halayıyla, govendiyle uğraşması onun ne kadar iç çöküş, kriz yaşadığının en önemli göstergelerinden bir tanesi. Kürt halkının govendine, halayına, müziğine, sloganına, yazısına yönelik çığırından çıkmışçasına saldırmasının arkasında, yaşadıkları çöküşü gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Tecridin pazarlık konusu yapılması
AKP’nin Tecride geri tecridi pazarlık konusu yapmasını değerlendiren Bayındır, “Sayın Abdullah Öcalan’ın pozisyonu ve Kürt sorununun çözümündeki stratejik pozisyonu, hiçbir iktidarın ihtiyacına göre değerlendirilecek bir mesele değil. Elbette AKP bugüne kadar bütün toplumsal değerleri istismar ederek, kendi politik çıkarlarına alet etmeye çalıştı ve kendi varlığını bu noktaya getirdi. Fakat Sayın Abdullah Öcalan’ın durumu ve Kürt sorununun çözümü, herkesin çok ciddi yaklaşması gereken bir durumu teşkil ediyor. İktidarın girmiş olduğu çözümsüzlük, yıkım ve çöküş elbette kendisini yeni arayışlar, ilişkiler, imkanlar yaratma yolunu da gösteriyor. Bunlardan birinin Sayın Abdullah Öcalan olması elbette ki anlaşılır bir mesele. Fakat Sayın Abdullah Öcalan’ın tutumu; ‘Ne kendimi aldatırım ne de kimseyi aldatırım’dır” dedi.
‘Mücadeleyi sokağa taşıyacağız’
“Kendi özgürlüğünü Sayın Öcalan’ın özgürlüğünde bütünleştiren bir halk gerçekliğinden bahsediyoruz” diyen Bayındır, “‘Sayın Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm.’ Tabi ki mücadelemizin esas zemini, ekseni bu yönlü olacaktır. Önümüzdeki dönemde de mücadelemizin esas eksenini Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt sorunun demokratik çözümünü hedefleyen mücadele belirleyecek. Bu anlamıyla mücadelemiz, çabalarımız, planlamalarımız devam ediyor. Bu sadece DBP’nin bir çabası ve mücadelesi değil, her alanda Kürt halkının yürüttüğü bir mücadele. Dünyadaki dostlarımızla bu mücadele yürüyor. Aydınlar, yazarlar, gazeteciler, sendikacılar, sivil toplum örgütleri, ekolojistler… Onun için küresel bir boyut kazanmış durumda. Elbette önümüzdeki dönem ivmeyi yükseltecek, mücadeleyi sokaklara taşıyacağız” diye konuştu.
HABER MERKEZİ