Bir yan alan olarak hukuk alanının önemi bulunmakla birlikte artık olayın hem siviller hem kamu kurumları tarafından katliama dönüştürüldüğü bir zamanda, fiili mücadelenin örülmesi ve hukuk tartışmalarının da bu fiili mücadeleye göre şekillenmesi hem zorunluluk hem hak savunucusu hukukçularının da ödevi haline gelmiştir
Hasan Cengizhan Karaşın*
“Gitsinler ülkelerinde savaşsınlar” şiarıyla göçmenlere, “Aile yapımızı bozuyorlar” şiarıyla LGBTİ+’lara ve nicelerine dönük nefretten sonra yeni şiarımız; “Çocuklarımız güvende değil.” Çok değil 3 yıl önce can dostlarımız olan sokak köpekleri şimdi iktidar ve medya iş birliği ile büyük bir katliamla karşı karşıya. Kısacası eski dost yeni düşman haline getirilmiş durumda.
Gerek sokakta gerek mecliste yaşam savunucuları tarafından gerçekleştirilen tüm itirazlara rağmen yasa kısa süre içerisinde mecliste oy çokluğuyla kabul edildi. Yasaya ilişkin itirazlar sürerken diğer taraftan da iktidarın, katliam yasasını çıkarmasındaki motivasyonuna dair çokça tahminde bulunuldu. Bu yasa ile CHP’li belediyelere dönük tuzak kurulduğu, sokak köpeklerinin katledilmesi için gerekli zehirlerin iktidar yanlısı şirketlerce tedarik edildiği gibi tahminler yürütüldü. Hukukçular ise bu tartışmalara “Mevcut yasanın hukuksuzluğu ve yasa maddelerinin gerekçelerinin yetersizliği” üzerinden katıldı. Katliam yasasına karşı halk nezdinde gelişen tepkinin hayvan hakları savunucularını dahi aştığı bir siyasi ortamda iktidarın motivasyonun ne olduğu ya da hangi maddenin hukuka aykırı, gerekçelerinin yetersiz olduğunun önemli olmadığı bir noktadayız. Geldiğimiz yer DEM Parti İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu’nun meclis kürsüsünden de söylediği gibi; “Yasayı meclisten geçirdiniz ama yasanızı sokakta durduracağız!”
Peki bugün bizler sokak hayvanları ekiplerce toplandığında fiilen engel olabilecek miyiz? Toplama yeri olan barınaklardan hayvanları çıkartıp alabilecek miyiz? Ya da belediyelerin bu katliam için harekete geçmesine engel olabilecek miyiz? Hukukçular olarak da tartışmaya katılacaksak bu sorulara dair kafa yormak, bu sorulara dair hukuk alanından mücadeleye katılmak zorundayız. Aksi halde önceden de çok kez yapılan ve hiçbir sonuç vermeyen “İktidarın hukuksuzluklarının” teşhirinden öteye geçmeyeceğiz. Bu yazıda da ilgili maddelerin hukuksuzluklarını, madde gerekçelerinin yetersizliğini tartışabilirdik. Örneğin; teklifin 9. Maddesinde bulunan “Hayvan bulundurma” yerine getirilen “Hayvan sahiplenme” kavramı ile başlayan ve devamında “Sahiplendirme niteliğine sahip hayvan” kavramı ile yaratılan tamamen keyfiliğe dayalı oluşturulan bir madde söz konusu. İlgili maddeye göre “sahiplendirme niteliğine sahip hayvanın” kriterleri sayılmamış ve bu kriterlere kimin karar vereceği de belirtilmemiştir. Yani yasa açık açık ‘tüm hayvanları katletmenin önünü açıyoruz’ diyerek kamuoyunun yasaya taktığı ‘Katliam Yasası’ adının maalesef hakkını vermiş durumda. Gene 8. Madde ile yasaya “İnsan ve çevre sağlığı” ibaresi eklenmiştir. Zaten anayasal koruma altında bulunan bir durum ile ilgili yasanın amacı ve madde başlığıyla örtüşmemesine rağmen maddeye eklenmiştir. İsmi Hayvanları Koruma Kanunu adını taşıyan bir kanunda madde 7’ye eklenen “sahipsiz hayvan kaynaklı sorunlar” ibaresi ile konu “insanı hayvandan koruma” düzenlenmesine dönüştürülmüştür. Yine Madde 6 ile ömür boyu sürecek hayvan hapishanelerinin önü açılmıştır.
Tüm maddeler niyetin katliam olduğunu kanıtlar şekilde böyle devam etmekte. Artık yasaya ve maddelerine dair yürütülecek hukuki tartışmalar, iktidarın teşhiri niteliğinden ve herkesin ağzında pelesenk olmuş olan “Hukukun bittiği yerdeyiz” sloganının yavanlığından öteye geçmemekte. Bu durum sadece hayvanlar ile ilgili yürütülen mücadelede değil, hukukun üstünlüğüne duyulan güvenin ve özlemin bulunduğu tüm mücadele alanlarında görülmektedir. Hukuk tartışmaları devam ederken Ankara ve Niğde’de yasadan da güç alan “siviller” tarafından hayvan katliamları devam etmekte. Bir yan alan olarak hukuk alanının önemi bulunmakla birlikte artık olayın hem siviller hem kamu kurumları tarafından katliama dönüştürüldüğü bir zamanda, fiili mücadelenin örülmesi ve hukuk tartışmalarının da bu fiili mücadeleye göre şekillenmesi hem zorunluluk hem hak savunucusu hukukçularının da ödevi haline gelmiştir. Fiili mücadelenin örülemediği bir ülkede tek hayvan bırakmayana kadar iktidarın ve “sivillerin” durmayacağı da aşikardır.
Bugün geldiğimiz nokta bu durumdayken yarınımızı ise; iktidarın ve işbirlikçi medyanın katliam şiarlarına karşın “‘Yasanızı sokakta durduracağız’ şiarını örgütleyebiliyor muyuz?” sorusuna vereceğimiz cevap belirleyecektir. Sorulacak başka bir soru, verilecek başka bir yanıt kalmadı.
*Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi, avukat