Sanatçılar, toplumun aynası olarak görülür. Eserleri, düşünceleri ve duruşları ile içinde yaşadıkları toplumun değerlerini, sorunlarını ve umutlarını yansıtırlar. Yurtsever sanatçı ise, bu sorumluluğun bilinciyle hareket eden, eserlerinde halkın özgürleşme yolunda açığa çıkan duygularını yansıtan sanatçıdır.
Sanat dünyası, her zaman olduğu gibi, farklı karakterlerin ve kişiliklerin bir mozaiğidir. Ne yazık ki zaman zaman, bu mozaikte bazı sanatçılar, ikiyüzlülükleri ve samimi olmayan tavırlarıyla ön plana çıkarlar.
Bu ikiyüzlülük bugün bazı sanatçıların davranışlarında da kendini gösteriyor. Özellikle halkın değerlerini kendi kariyerleri için basamak olarak kullanıp belli bir kitleye ulaşanlar, kişisel hırs ve maddi kaygılar uğruna etik olmayan yollara başvurabiliyorlar.
Müsaadenizle birkaç örnek vereyim. Halkımızın en yiğit evlatlarından Zana û Andok eseriyle bir yerlere geldiği halde Zana ve Andok’un uğruna toprağa düştüğü değerlere yüz çevirip uzak duran, gözünü sadece maddi kazanca diken kişi neyin ve kimin sanatçısı olabilir?
Yıllarını Kürt halkının büyük fedakarlıklarla kurduğu kurumlarda geçiren ve her şeyini bu kurumlara borçlu olduğu halde bugün Dosso Dossi gibi Kürt gençlerini yozlaştırmayı amaçlayan özel savaş aparatıyla iş tutan kişiler neyin ve kimin sanatçısı olabilir?
Kürt kültür mücadelesi içinde büyüyen bir sanatçı halkın iradesine darbe yapan kayyumun düğününe katılıyorsa şayet bu kişi neyin ve kimin sanatçısı olabilir?
Mesele anlaşıldığına göre yurtseverlik görüntüsü altında rant elde eden örnekleri çoğaltmanın anlamı yok. Mücadelenin açığa çıkardığı değerlerden beslendikten sonra bu durumlara düşmek çok acınası ve sefil bir durum olsa gerek. Halkımız verdiği özgürlük mücadelesi boyunca çok gereksiz ve ikiyüzlü insan gördü, tanıdı ama bu kadarına da gerçekten de gerek var mıydı!
Sanat, toplumun reflekslerini öldürmemeli, aksine hep diri tutmalıdır. Kayyumun düğününe gidildiğinde, Dosso Dossi denen özel savaş aparatı ile iş tutulduğunda, konserler mücadele ruhunun yeşerdiği alanlardan ziyade arabeskin yapıldığı mekanlara çevrildiğinde toplumun refleksi öldürülmez mi?
Sormak istiyorum, özel savaşın aparatı haline gelmek tam da böyle bir şey değil mi? Böyle yapıldığında sanatın temel konusu olan toplumsal değerler yozlaştırılmaz mı? Sanatçının çürümesi ve çürütmesi bu değilse nedir?
Kendini halkın acıları üzerinden var eden ve onun duygularını sömürerek rant elde eden kimi sözde sanatçılar Kürt halkının özgürlük mücadelesinin alanı daralsa da istediğimiz kadar rant elde etsek arzusu içindeymiş gibi hareket etmekte. Özgürlük mücadelesi var oldukça fink atamayacağını bilen bu zevatların devrimci sanata karşıtlıkları hep bu yüzden mi?
Hayat öğretici derslerle dolu ancak bildiğim bir şey var; Bencil, çıkarcı ve ikiyüzlü insanlar sadece sanat alanında değil nerede olursa olsunlar, ne iş yaparlarsa yapsınlar halk tarafından sevilmez. Sadece popülerliğe ve bireysel çıkarlarına odaklananlar, sanatın gerçek amacının ve anlamının kaybolmasına yol açarlar. Sanatın gerçek değerlerinin korunması ve geliştirilmesi için, bu tür ikiyüzlülüklerin kaygısızca açığa çıkarılması önemlidir.
Özgürlük mücadelesine ve yurtsever halkımıza bağlı olduğunu söyleyen sanatçılar gözünü başka yere dikmemeli. Sanatı daha çok para kazanacağı bir pazara çevirmemeli. Zira sanat, yurtsever sanatçının daha çok para kazanacağı bir amaç değil, özgürlüğe giden yolda etkili bir araçtır.
Sanatı kullanarak zenginleşmeyi devrimci sanata tercih edenler bugün var olabilirler ama yarın unutulup giderler. Her şey amaca göre şekillenir. Amaç paraysa, kişi de paraya göre şekillenir. Kazanacağı paraya göre şekil alarak halkımızın özgürlük değerlerinden ve amacından kopan sanatçılar özel savaşın zamazingosu, çok kullanışlı aparatı haline gelmekten kurtulamazlar.
Sanatçı toplumsal değerler üreten, zalime ve zulme öfke duyan ve bunu sanatıyla teşhir edendir. Bu öfke sanatçıyı sanatçı yapar. Günümüzde sanatçı olmanın birincil koşulu zorbanın yanında değil karşısında olmasıdır.
Gerekçesi ne olursa olsun örgütlü mücadeleden uzak duran sanatçının amacı objektif olarak devrim değerlerini tüketmek ve halkın duygularını sömürerek rant elde etmek anlamına gelir. Büyük bedellerle açığa çıkan mücadele birikimlerinin yerle yeksan edilmesi anlamını taşıyan bu anlayışlara karşı tavır alınmadan da gelişme sağlanamaz.
Özellikle günümüzde maddiyatçılığı, bireyciliği esas alan ve hiçbir toplumsal değere önem vermeyen vicdansız ve konformist sanatçıların duruşu eleştirilmelidir.
Bulunduğu zemin neresi olursa olsun, kendini kaybetmeyen, bencil-bireyci davranmayan, bu nedenle halk arasında sevilen, saygınlığını koruyan örnekler vardır. Onlar sayesinde halen devrimci sanat çizgisi korunmaktadır ve her türlü saygıyı hak etmektedirler. Sanatçı duruşunun nasıl olması ve nasıl sanat yapılması gerektiği Hozan Mizgîn ve Serhed gibi sanatçıların açığa çıkardığı değerlere bakılarak öğrenilebilir.
Bu farkı yaratan devrimci sanatçılar yaşamlarını özgürlük ahlakı ve ilkelerine göre oluşturarak mücadeleyi esas alanlardır. Halen bu değerlere sahip çıkan ve büyütmeye çalışan bir sanat mücadelesi kora kor verilmektedir.
Hozan Mizgîn’in devrimci tavır ve tutumu en başta sanat alanında olmuştur. Mücadele olanaklarından yararlananlar kendi bencil çizgilerini değil, Mizgîn’in çizgisini esas alırlarsa başarı mümkün olabilir.
Sanat alanı bir devrim alanıdır. Sanatı devrimci karakteriyle ele almayan yaklaşım sahipleri egemen sistemin değirmenine su taşırlar.
Direniş içinde şekillenmiş sanat çalışmaları büyük bedeller pahasına gelişmiştir. Tüm sanatçıların halkımızın değerlerine duyarlı yaklaşmaları, dahası bunu yurtseverliğin bir görevi olarak benimsemeleri doğru olandır. Çünkü yurtseverlik sorumluluk gereği net bir duruş gerektirir.