Utangaç biçimde ‘inancımız’ der, insan hak ve özgürlüklerinden bahsederken gerçekte Alevi halk gerçekliği gündemlerinde dahi değildir. Bu kadarını dillendirmeleri dahi toplumsal arayış ve talebin yarattığı baskı nedeniyledir
Rızasız yolun tahakkümcü, gaspçı, talancı zihniyet, kurumlaşma ve politikalarıyla yarattığı somut durum, insanlık ve doğayı bir vahşet atmosferine, yıkımlar silsilesine mahkûm etmiştir. Bu gerçeklik küresel bir durum olmakla beraber, hegemon güçlerin stratejik çıkarları doğrultusunda statüsüz bırakılarak bir soykırım sürecine sokulan halklar açısından durum daha da vahim biçimde yaşanmaktadır.
Sadece Ortadoğu, Kürdistan ve Anadolu özelinde yaşanan ve yaşanmakta olan, birçok etnik ve inanç topluluğunu kapsayan soykırımlar zincirine bakmak dahi bu gerçekliği ortaya koymaktadır. İnsanlığın, doğanın küresel ve bölgesel sorunları yumağının bütüncül boyutlarının farkında olmakla beraber, insanlık ağacının kolları, dalları gerçekliği nedeniyle yok edilişin sınırlarına sürüklenmiş olan toplumsal özelimize yoğunlaşmak kendini konjoktürel bir zorunluluk olarak dayatmaktadır.
Halk gerçekliğimize, somut sorunlara ve ihtiyaçlarına vurgu yaparken, içine doğduğumuz Raa/Reya Heqi-Alevi halk gerçekliğinin evrensel zihniyet biçiminden hareketle; onun “cümle insanlık ve varlıkla rızalaşma ve ikrarlaşma temelli bir yaşam biçimi önermesi” üzerinden fikriyat, duruş ve eylemsellik boyutlarında mütevazi katkı ve çabalarımızla insanlık ailesine ve tüm varlığa karşı da sorumlu bir noktada durma çabası içindeyiz. Bu paragraf, aynı zamanda, Alevilik aidiyeti iddiasını sürdüren tüm canlara Yolun getirdiği yükümlülüğü bir kez daha hatırlatma vurgusudur.
Halk gerçekliğimiz, tarihsel-toplumsal gerçekliğinden hızla koparılarak tükeniş sürecine sokulmuş, başaşağı gidiş devam eder ve karşı çabalarımız Yolun hakikati üzerine temellendirilmediğinden adeta sonuçsuz kalırken, mütevazi bir katkı çabasından ibaret olan yazılarımıza dönüp bakınca trajik bir gerçeğimize sürekli biçimde vurgu yapmakta olduğumuzu görüyoruz. Tanınmaz hale sokulmuş, hakikatine yabancılaşmış, paramparça edilmiş halk gerçekliğimiz karşısında; “kendimiz olalım, tarihsel-toplumsal gerçekliğimizle buluşalım” vurgusu..
Toplumsal varlığımızı yok etmeye odaklı kesintisiz ve sistematik saldırılar karşısında, tekrar tekrar hakikatimizle buluşalım çağrısını yinelememizin nedenini sorguladığımızda ise zihin dünyamızın işgal edildiği gerçeğiyle karşılaşmaktayız. Zihin dünyası işgal edilmiş Alevi ise Yol ve üzerine inşa edilmiş toplumsal gerçekliğimizin savunulması, yaşatılması mücadelesi önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir.
Geleneksel Alevi toplumsal hakikatine en yakın bireyken ve Yolun hakikati-önermeleri üzerine kurulu bir öncülükle hızla buluşmaya hazırken, Alevi okumuşu modernist zihniyet ve yaşam biçiminin ağır etkilerini taşımaktadır. Bu durum ise duruşlarına, söylem ve eylemlerine yansımakta, toplumsal ayrışma ve kopuşun derinleşmesine yol açmakta, halk gerçekliğimizi ise tekçi zihniyetin manipülasyonlarına açık duruma düşürerek asimilasyonun zeminini güçlendirmektedir.
Halkımız samimi bir arayış ve hakikatiyle buluşma çabası içindeyken, bu arayış ve toplumsal ihtiyaçları bağlamında kurumlaşmalara giderken, ama sistem ama muhalefet adına hareket eden, kendine ağır sıfatlar ve temsil ettikleri ideolojik akımlar adına öncülük misyonu yükleyen pek çok okumuşumuz gerçekte ağacın kurdu durumundadırlar. Sistemin Alevilere yönelik çok yönlü kuşatmalarla yarattığı tahribatların yanında, Alevi kurumlaşmaları ve siyasetinin Alevi öğretisinin temel düsturları üzerine oturtulamıyor olmasında bu kişilikler ciddi rol sahibidirler. Utangaç biçimde “inancımız” der, insan hak ve özgürlüklerinden bahsederken gerçekte Alevi halk gerçekliği gündemlerinde dahi değildir. Bu kadarını dillendirmeleri dahi toplumsal arayış ve talebin yarattığı baskı nedeniyledir. İçine doğdukları ve soykırımın nesnesi durumuna getirilen Alevi halklar artık sadece ya sistem ya da gerçekte adeta tarikatlaşmış grupçuklar adına taraftar devşirilecek bir kitledir. Israrlı ve inatçı biçimde ya doğrudan ya da dolaylı biçimde biatı yani yok oluşu dayatmaktadırlar.
Alevilik boş bir inanç kavramından ibaret olmayıp tahakkümcü, gaspçı, talancı, cinsiyetçi eril zihniyet ve kendini var ediş biçimleri karşısında; ekolojik-anacıl-toplumcu zihniyeti ve buna paralel kurumlaşmaları üzerinden toplumsallaşma ve yaşam biçimiyle; varlığa, yaşama, üretim ve paylaşım biçimine dair önermeler bütünüdür, evrensel bir Yoldur. Tahakkümü ve onun kendini var ediş biçimlerini meşrulaştırmayı amaçlayan eril-sistematik mitolojiden ayrı olarak; doğal toplumdan bu yana süregelen hakikat arayışı ve direniş geleneğinin canlı ve günümüze ulaşan bir damarıdır.
Ne tahakkümcü modernitenin, ne de onun ufkunu aşamayan muhalefet akımlarının iddia etikleri gibi aşılmış ya da aşılması gereken bir zihniyet ve toplumsal var oluş biçimi olmayıp, insanlığın hali hazırda arayışında olduğu; “Razılık-Rızalık” manası yükleyerek demokratik toplum biçimlerinden biridir.
Buradan hareketle Alevilere, Alevilikle buluşmaya ve yaşamın her alanında hak mücadelesinin parçası olurken, Yolun temel ilkeleri üzerinden özgün toplumsal örgütlülüğümüzü de gerçekleştirerek demokratik mücadelenin dinamik ve iradi bir bileşeni olma çağrımızı yineliyoruz.
Aşk ile…