Bugünlerde fena halde kolundan tutası var eşinin, dostunun, kızının, oğlunun, anasının, babasının halaya katası var Kürtlerin. Hatta herkesin kırk gün kırk gece sürecek bir halayın, halay başı olası var. Dalga dalga bir halay sevdası dolanıyor ruhlarda kımıl kımıl. Evde, sokakta, caddede, trende, otobüste, otomobilde, hastanede, postanede, pastanede, mahkemede, karakolda durup dururken halaya durası var Kürtlerin. Dünyanın dört bir yanında Kürtler “omuzdan tutun beni, halaya katın beni” modunda. Yürürken, otururken, koşarken, yemek yerken, su içerken, nehirde, gölde, denizde yüzerken; sevdiceğini yandan yandan süzerken, birdenbire ansızın aniden vahiy gelmişçesine, bir şiire iki dize eklemek için ilham almışçasına, vecd ile cezbeye tutulmuşçasına halaya duruveriyorlar. O nasıl omuz omuza vermek öyle, aradan rüzgar geçmez. O nasıl bir senkronizasyon öyle yek bir vücudun uzuvlarıymışçasına. O nasıl bir el ele, kol kola tutuşmak öyle kırk yıllık özlemin ardından kavuşmuş sevdalıymışçasına.
Bir de “pêşi peya”( önce yaya) diyesi var cümle Kürtlerin bugünlerde. Yalnızca diyesi mi, bütün caddelere yazası da var. Peya olarak yürüyenin, yürüyüşünde bir ayrı hava var artık. Peya, peya olalı hiç bu kadar gururlanmamıştı peyalığıyla. Arabalarını cadde ortasında bırakıp arabalarından inip peya olası var insanların. Akşama kadar caddelerde “önce peya” yazan yaya geçişlerinden durmadan durmadan geçesi var. Yaya geçitlerini bir ibadethaneye dönüştüresileri, geçip önünde iki rekat şükür namazı kılasıları var. Milyonluk bir miting düzenleyip ellerinde “önce peya” yazan afişler, dövizler, pankartlarla; dillerinde bu iki sözcüğün haykırıldığı sloganlarla sokak sokak yürüyesileri var. Hele hele bir de en tuhafı, “önce peya” yazan yaya geçitlerinin önünde karşıya geçmek için bekleyenlerin birdenbire halaya tutuşup halay çeke çeke karşıya geçişleri var. Karşıya geçerken yerdeki “önce peya” yazan yazıya kutsal bir kelammış gibi basmamaya dikkat edişleri var. Velhasıl bilcümle Kürtlerin dillerinde önce peya sözcükleri, bedenlerinde her daim halay kıvraklığı birilerin inadına inadına hayatın içine içine yürüyesileri var.
Halay çekmenin ve yaya geçitlerine “önce yaya” yazmanın bir direniş biçimine dönüşmesi ne garip bir şey değil mi? İnsan bir kara komedi filmi yapmak istese ancak böyle kara komik fikirler bulabilir. Düşünün ki seksen milyonluk bir ülkeyi yöneten koca bir devlet içişleri bakanının ağzından ilan ettiği bir operasyonla sürek avları düzenleyip halay çeken gençleri avlıyor. Yargı, önüne getirilen bu absürtlüğün sahiplerini huzurundan kovacağına halay çekenlere dava açıyor, tutukluyor, hapse koyuyor. İçişleri bakanlığı, valiler, cümle güvenlik bürokrasisi işini gücünü bırakmış gece yarıları yaya geçitlerinde yayalar için yazılmış Kürtçe yazıları silmekle meşguller. Daha ileri gidip yaya geçitlerine bu yazıları yazmak için kullanılan beyaz boyanın satışı ve kullanımını yasaklarlarsa kimse şaşırmaz. Trafik lambaları Kürtlerin renginde diye renkleri değiştirmemişler miydi evvel zamanda. Yahut halay duygusu uyandırır diye insanların el ele tutuşmasını, kol kola girmesini yasaklarlarsa şaşırır mıyız? İdeolojik ıslık çalmakla itham edip tutuklamamışlar mıydı gençleri bir zamanlar.
İstense, özel çalışılsa bir devlet bu kadar küçük düşürülemez, bu kadar abesle iştigal pozisyonda bırakılamaz. Ama elbette devlet, kara mizah konusu olacak bu uygulamalara ilk defa gitmiyor tarihinde. Söz konusu Kürtler olunca devletin aklı dejenere oluyor, mantık başka türlü işliyor. Kendini en trajikomik hallere sokmaktan imtina etmiyor, sakınmıyor. Yeter ki Kürdün Kürtlüğünü diri tutan ne varsa yok edebilsin. Kürtler içinse bu trajikomik yasak ve uygulamalar karşısında farklı bir dinamik işliyor. Neyi yasaklanmışsa, orasına evvelkinin on katı daha fazla sahip çıkıyor. Sahip çıkarken bu tarajikomikle alabildiğine dalgasını geçerek, eğlenerek direnişin mizahını yaratıyor. Kürtlerin direniş mizahı, dünya mizah sayfalarının çok ayrı bir rengi olmaya aday gibi duruyor sömürgeci trajikomiklik sayesinde.