sokak hayvanlarıyla ilgili meclis’ten geçen tasarı göründüğünden daha önemli bence.
öncelikle şunu söyleyeyim, biz sokakta kedi köpek görmek, onlarla oynamak, başlarını okşamak istiyor olabiliriz ama özellikle yazların çok sıcak, kışların çok soğuk geçtiği bu topraklarda kimse sokakta yaşamamalı; buna hayvanlar da dahil. her canlı, hiç olmazsa geceyi, başının üzerinde bir dam, altında bir döşekle geçirmeli.
tabii bunun çaresi sokakta yaşayan hayvanlardan öldürerek kurtulmak değil. bazı insanların rahatsız ya da tedirgin olduğu, hoşlanmadığı her şeyden ortadan kaldırarak kurtulmak ne insani ne de akıl kârı.
eğer daha önce yine akp tarafından kabul edilen yasa uygulansaydı, yani kısırlaştırma yapılsaydı, bugün sokakta bu kadar çok sayıda kedi-köpek olmayacaktı. erdoğan bu yasayla hayvanların mal olmaktan çıkartılıp birer can olarak görüldüğünü iddia ediyor. ama köpek ve kediler de dahil hayvanlar üretilip satılıyor, çoğalmanın bir sebebi de bu. köpekler, hem kumar amacıyla dövüştürülmek için -ki bu dünyanın en vahşi, en acımasız işlerinden biri- hem de koruma için kullanılmak amacıyla saldırganlaşmak üzere eğitiliyor. fiziksel şiddeti bir rahatlama aracı olarak gören bir güruh var ki, köpekleri tekmeliyor, kedilerin patilerini kesiyor…
karnı tok, şiddetle karşılaşmamış köpekler saldırgan falan değil. ama söz ettiğim bu insanların bu yasayla birlikte -tıpkı istanbul sözleşmesi’nden çıkılmasından cesaret alan erkekler gibi- iyice azgınlaşacağı ortada. ama şunu da söylemek gerek: endüstriyel hayvancılığın uygulamalarının da bu vahşetten aşağı kalır yanı yok. öte yandan, ben benimsemiyorum ama ekolojik paradigma bütün canlıları öldürmek bir yana, varlıklarının nasıl devam edeceği üzerine düşünerek inşa edilebilir.
insanlarla hayvanlar arasında bir hiyerarşi olduğunu düşünüyorum ama hem bu hiyerarşinin hem de bin yıllardır süren evcilleştirme sürecinin insanlara, hayvanların bakımını üstlenme ve onlara zulmetmeme sorumluluğunu yüklediğine inanıyorum. bunlar bildiğiniz şeyler.
ancak hayvan yasasının insani bir mesele olmanın ötesinde politik sonuçları da var.
türkiye siyaseti çok uzun bir zamandır aynı siyasal fay hattının üzerinde ilerliyor. kürt hareketi bunu biraz sarsalasa da, akp iktidara geldiğinden beri, o fay hattını derinleştirerek yürüyor.
(anadolu’nun herhangi bir yerindeki, namazında niyazında bir tekstil fabrikası sahibinin memleketin kara çocuklarından sayılıp hafta sonu bira içmeye çıkan bir kasiyerin istanbul eliti görüldüğü paradigmayı hatırlarsınız, allah affetsin, kendisini muhalif sananlar arasında da çok popülerdi bir ara.)
malum fay hattına dönersek, eğer faşizme karşı mücadele gibi bir şeye kafa yoruyorsak, yakın tarihimizde bu ayrışmanın silindiği, kırıldığı anlar önemli. neredeyse bütün işçi direnişleri böyle, istanbul sözleşmesi mücadelesi böyle, kürt özgürlük hareketi, hüdapar vb. müdahalelere rağmen etkili, hatta lgbti+ hakları mücadelesinde bile bu fay hattının dışına taşan unsurlar var. dindar insanların illa cihatçı ya da beğenmediği herkesi katletmeye meyyal olduğu fikri de o ayrışmayı kolaylaştıran önyargılardan biri.
uzatmayayım, bu açıdan bir zirve gezi direnişi’dir.
sokak hayvanlarıyla ilgili yasa da benzer bir kırılmaya sebep oldu. araştırmalar toplumun çoğunluğunun yasaya karşı olduğunu gösteriyor, akp’ye oy verenler arasında bile karşı olan çok. kimisi hayvanlarla birlikte yaşadığı için, kimi vicdani sebeplerle, kimi günah saydığı için bu yasaya karşı çıkıyor.
akp, uzun bir zamandır trollerle, sahte haberlerle, sahte röportajlarla bu yasanın zeminini hazırlıyor. amacının ne olduğunu tahmin etmek kolay değil, belki merkezi iradeyle muhalif belediyeleri karşı karşıya getirmek, belki cins hayvan satanları ve köpek dövüştürenleri gözden uzaklaştırmak, belki de kaybettiği oyun bir kısmını tekrar kazanmak için bu dayatmayı yaptı. önemli olan, farklı siyasal fikir ve kökenleri olan insanların bu yasa karşısında ortaklaşmış olması.
bugün önümüzde onlarca sorun var, kürt varoluşu yıllar sonra bir kere daha kriminalize ediliyor, emekçiler açlık sınırında yaşıyor, cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalar yaygınlaşıyor ve olağanlaşıyor, yasaları uygulamayan ve erkeklere müsamaha gösteren yargı yüzünden erkek şiddeti tırmanıyor, türkiye cumhuriyeti’nin ilişkileri bir türlü kesmediği filistin’de korkunç bir soykırım yaşanıyor… hak örgütleri, bu farklı mağduriyetler arasında bir rekabet de tanımlamadan hepsine ya da her birine sahip çıkar, çıkmalıdır. ve belki bir öncelikler sıralamasında sokak hayvanları alt sıralarda yer alabilir.
ama siyaset, hak mücadelesinden biraz daha farklı. hele ki faşizm terimiyle tanımlayabileceğimiz günümüz koşullarında iktidarın işini zorlaştıracak bölünmeler değerli. yasaya karşı çıkan insanların kimisiyle üç adım daha yürünemez, farkındayım. ama akp’nin çok rahat yönettiği fay hatlarının dışına çıkılması, önümüzdeki adımlar için yolu açar.
bütün bu sebeplerle, sokak hayvanlarıyla ilgili düzenleme için keşke meclis’te daha hazırlıklı olunsaydı diyorum. iktidarın ikiyüzlülüğünün teşhirini odağına alan argümanlar böyle kritik bir konuda yetersiz kaldı bence.
ama konu kapanmış değil, yapılabilecek şeyler hâlâ var. sokaktaki canları koruyabiliriz, bunun için bir araya gelebiliriz. sadece onlar için değil. kendimize benzemeyen, bizim kavramlarımızla düşünmeyen insanları ikna etmek gibi bir önceliğimiz varsa, bundan daha iyi bir zemin olabilir mi?