Genel-İş Kadıköy Şube yöneticisi Semra Çelebi ile ekonomik krizi ve belediyelerdeki TİS görüşmelerini konuştuk. Çelebi, ‘Belediye işçisi denince akla erkekler geliyor. Oysa toplumun yarısı gibi belediyelerin yarısı da kadınlardan oluşuyor. Kadınların sendikal faaliyete katılması, kazanılan hakların artmasına neden oluyor’ dedi
Deniz Bakır
Ekonomik krizin sonuçları en çok emekçileri vuruyor. Siyasi iktidar ‘Şimşek’ etiketli IMF programı üzerinden sermayeyi korumaya odaklı bir politikayı hayata geçirirken işçiler yarının hesabını yapamayacak durumda. Sendikaların göstermelik açıklamalar yapmanın ötesine geçmediği bu tabloda DİSK’e bağlı Genel-İş sendikasının İstanbul Kadıköy’de örgütlü 1 No’lu şubesi sıra dışı bir örnek olarak öne çıkıyor. Kadın yöneticilerin öne çıktığı şube, sendikaların genel görünümünden farklı bir resim çizerken, kadınların özgün talep ve mücadelelerini sendikal çalışmanın bir parçası haline getiren şube sendikal bürokrasiye karşı taban örgütlenmesi ve işçi demokrasisine dayanan bir çizgiyi hayata geçirmeye çalışıyor. Ekonomik krizin nefes kestiği bu dönemde Belediyelerde başlayan Toplu İş Sözleşmesi (TİS) sürecini İstanbul Kadıköy’de örgütlü 1 No’lu şube yöneticisi Semra Çelebi ile konuştuk.
- Merhaba öncelikle kısaca kendinizi tanıtmanızı isteyeceğiz sizden.
Merhabalar, Semra Çelebi ben. Gazeteciyim. Kadıköy Belediyesi’nin yayın organı olan Gazete Kadıköy’de çalışırken kadın işçilerin sendika yönetimlerinde ve karar organlarında yer alması için başlattığı Mor Liste sürecinin bir parçası oldum ve nihayetinde DİSK / Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 Nolu Şube yönetimine girdim. Şu an, şubenin iki kadın yöneticisinden biri olarak sendikal mücadele yürütüyorum.
- Ekonomik krizin derinleştiği bu dönemde, belediyelerde toplu iş sözleşmesine hazırlanıyorsunuz. Genel öneminin yanı sıra bu durum TİS’e kendine özgü bir yakıcılık kazandırıyor. Bu koşullarda TİS süreçlerinin işçiler açısından nasıl bir önemi var?
Ekonomik kriz ve ağır vergi yükü tüm işçi sınıfı ve çalışan kesimin sırtında bir kambur olarak yaşamı giderek zorlaştırıyor. Böyle bir dönemde sendikalara her zamankinden daha çok görev düşüyor; örgütlenme, mücadele ve kazanımlar açısından. Böyle bir süreçte “işçinin anayasası” olan toplu iş sözleşmeleri elbette büyük önem taşıyor. Bu sözleşmelerle kazanılacak haklar, önümüzdeki süreçte işçinin hayat standardını belirleyeceği için her bir maddenin özenle tartışılarak ve işçilerin büyük çoğunluğunu tatmin edecek düzeyde yazılması gerekiyor. Biz de bu nedenle, bu sürecin üç ayağı olan işçi, temsilci ve şube yönetimi olarak uzun toplantılar sonucu taleplerimizi yansıtan TİS’imizi hazırladık ve nihayetinde işveren sendikası olan SODEMSEN ve belediye şirketi temsilcileriyle görüşmelere başladık.
Yoksulluk sınırının 65 bin TL civarında olduğu bir dönemde belediye işçileri hala asgari ücretin biraz üzerinde maaşlarla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Haftalık iznini bile kullanmadan gücünün çok üzerinde bir eforla fazla mesai yapmaya çalışıyor, çoğunluğu yıllık izne bile çıkamıyor. Bunun yanı sıra ek iş yapmak zorunda kalan arkadaşlarımız var. Yemek ücretlerimiz İstanbul gibi dünyanın en pahalı şehirlerinden birinde o kadar düşük ki, arkadaşlarımız tekrar sefer taslarında evden yaptıkları yemekleri getirmeye başladılar. Bunlar tabii yoksullaşmanın çok acı bir resmi. Dolayısıyla bu acı tablo Toplu İş Sözleşmesi sürecine de yansıyor. İşçiler biraz olsun rahat nefes alabilmek için Toplu İş Sözleşmesi’nin kendi lehlerine sonuçlanmasını bekliyor.
Her şey ücret değil
- Enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında işçilerin alım gücünün erimesi, TİS süreçlerine nasıl yansıyor? Sendikanız bu konuda hangi adımları atmayı planlıyor?
Toplu İş Sözleşmeleri sadece işçi sınıfının değil toplumun tüm ezilen kesimlerinin mikro çapta haklar kazanabildiği, sadece ekonomik değil demokratik pek çok hakkın da kazanıldığı sözleşmelerdir. Fakat enflasyon ve hayat pahalılığı o kadar yakıcı bir düzeydeki, işçilerin gündeminde sadece ekonomik haklar var. Maaşı ne kadar olacak, yemek parası ne olacak… gibi. Bu da böyle bir süreçte çok normal. Oysa bizim sözleşme taslağımızda toplumun pek çok ezilen kesimini ilgilendiren maddeler var; kadınlar, LGBTİ+’lar, engelliler, sokak hayvanlarının sahiplenilmesi… vs. Biz sendika olarak, hem hükümetin bu kesimleri yasalarla daha fazla ezmesine karşı, hem de işverenin “bu kadar yoksulluk varken uğraştıkları şeye bakın” diyerek işçiyi manipüle etmesine karşı bu maddelerden vazgeçmedik ve bunların arkasında durmaya devam ediyoruz. Daha önceki TİS’lerde Kadıköy Belediyesi’nde kazandığımız regl izni, kreş hakkı, babalık izni gibi hakların bütün topluma nasıl örnek olduğunun farkındayız ve ekonomik krize karşı hem insanca yaşam ücretine hem de insanca yaşamak için gerekli olan tüm haklara kavuşmak için mücadeleye devam ediyoruz.
- Asgari ücretin açlık sınırının altında kalması ve toplumsal ortalama ücret haline gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu durum işçilerin yaşam koşullarını nasıl etkiliyor?
Yanlış ekonomi politikaları sonucu enflasyon o kadar arttı ki, iki yıl önce imzalanan TİS ile alınan ücret ve zamlar, bugün artık asgari ücret düzeyine geriledi. Bu kamuda ve özelde çalışan tüm geniş kesimler için böyle. Toplumun çok büyük bölümü dediğiniz gibi asgari yaşam standardına sıkıştırılmış durumda. Yukarıda da belirttiğim gibi, arkadaşlarımız izin yapmıyor, sürekli fazla mesaide, dışarıda yemek imkânsız hale geldi, yemeği bırakın bir çay kahve içmek bile lüks artık. Kazandığının neredeyse yüzde 30’unu vergi olarak ödemenin yanı sıra bir de dolaylı vergilerle baş etmek zorunda. Arkadaşlarımızın çoğu bankalara borçlu. Özetle hayatın her alanından kısan bir işçi sınıfıyla karşı karşıyayız. Bu noktada konfederasyonlar ve sendikalara çok iş düşüyor. Son olarak üç büyük konfederasyonun bir araya gelmesi ve kamuoyuna 10 maddelik bir deklarasyon yayınlaması önemliydi fakat eksikti. Bu talepler yerine getirilmediği takdirde işçinin örgütlü gücünü siyasi iradenin görmesi gerekiyor artık. Bunda geç bile kalındı.
Kadınlarla birlikte yürüyoruz
- İstanbul 1 No’lu Genel-İş Sendikası’nın özgün yanı kadınların öne çıktığı bir şube olmanız ve tabandan gelen bir arayış ve mücadelenin sonucu olarak yönetime gelmeniz. Bu deneyim toplu iş sözleşmesi süreçlerinde nasıl bir fark yaratıyor? İşçilerin TİS süreçlerine katılımı bakımından nasıl bir yol izliyorsunuz?
Şubemizin beş kişilik ana yönetim kadrosunun ikisi kadın, 15’li yönetim kurulumuzun ise 6’sı kadınlardan oluşuyor. Genel-İş’in diğer şubelerine göre bu açıdan hayli ilerideyiz. Temsilci seçimlerindeyse bizlerin de teşvikiyle kadın işçilerin daha çok aday olmasıyla, çok önemsediğimiz temsilci kurulunda da kadın temsilci sayısı artış gösterdi. İşçi demokrasisi temel ilkelerimizden biri. Dolayısıyla, her hafta yaptığımız toplantılarda pek çok kararı temsilci meclisiyle birlikte alıyoruz. Kadın temsilciler toplantılara aktif bir şekilde katılıyor ve karar süreçlerinde aktif bir rol oynuyor. Aynı durum TİS süreci için de geçerli. Hem TİS taslağının hazırlanmasında hem de TİS görüşmelerinde kadın temsilciler mutlaka yer alıyor, gerektiğine sorunları kendileri söylüyor. Bu çok önemli. Tabii ki hem erkek işçiler hem de belediye yönetimi açısından kadınların sorunlarını ifade etmesi büyük fark yaratıyor, çünkü hala belediye işçisi denince akla erkek işçiler geliyor. Oysa toplumun yarısı gibi belediyelerin yarısı da kadınlardan oluşuyor. Sadece TİS sürecinde değil genel olarak kadınların sendikal faaliyete katılması, kazanılan hakların artmasına neden oluyor.
- Kadın işçilere özgü taleplerinizi nasıl belirliyorsunuz? Bu taleplerin karşılanması için hangi stratejileri uyguluyorsunuz?
Şube yönetimine gelmeden önce, “erkek sendikacılığa” karşı sendika yönetimlerinde kadınların da olması gerektiğine dair bir fikirle Mor Liste sürecini yürütmüştük. Bu hem belediyelerde hem de kamuoyunda büyük ses getirdi ve mücadelemiz sonucu yönetime girmeyi başardık. Yönetime girdikten sonra ilk işimiz Kadın Meclisi’ni kurmak oldu. Bu meclis aracılığıyla belediye çalışanı kadın işçilerle iletişimimiz güçlendi, toplantılarla sorunları ve çözüm yollarını konuştuk ve birlikte kadınların haksızlığa uğradığı pek çok zorunu çözüme kavuşturduk. Bir kadın arkadaşımız haksızlığa uğradığında işveren kadınları birlikte karşısında görünce geri adım atmak zorunda kaldı çoğu defa. Geçen toplu iş sözleşmesinde kazandığımız hakların uygulanmasında problemler yaşandığında bunlara birlikte müdahale ettik. Bu, haksızlığa uğrayan kadın arkadaşlarımızın da kendini güçlü hissetmesine neden oldu. TİS’te yer alacak talepleri de hem sahada yaşadığımız deneyimlerden, hem temsilcilerimizin aktardıklarından hem de mecliste dile getirilenlerden yola çıkarak hazırladık.
- Toplu iş sözleşmesi süreçlerinde kadınların özel taleplerine yönelik hangi kazanımlar elde ettiniz?
Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı toplu sözleşmeler hazırladık. İstanbul Sözleşmesi’nden İLO 190’a kadar uluslararası sözleşmeleri TİS’lerimize yazdık. En önemli kazanımlarımızdan biri ücretsiz kreş oldu. Belediyeler yetkili oldukları ilçelerde kreşler açıyor fakat kendi işçilerine bu hakkı sağlamıyordu. Kadın mücadelesiyle TİS’lere ücretsiz kreş hakkını koydurmayı başardık. Geçen dönem imzalanan TİS ile de bunu bir ileri aşamaya taşıdık ve sadece kadın işçilerin değil erkek işçilerin çocuklarının da kreşlerden faydalanmasını sağladık. Çünkü çocuğun bakımı ve sorumluluğu sadece kadında olamaz. Bugün Kadıköy Belediyesi’nde çalışan tüm işçiler, belediyenin iki kreşinden ücretsiz faydalanabiliyor.
Yine belediyelere örnek olan bir diğer önemli kazanımımız ise regl izni oldu. Kadın işçiler ayda bir gün regl izni kullanabiliyor, bunun da TİS’te “sosyal izin” olarak geçmesi için çok baskı kuruldu fakat kabul etmedik. Regl izninin bir hak olarak tanınması çok önemliydi. Yine 8 Mart’ı da ücretli izin olarak aldık.
Doğum yapan kadın işçilere izin hakkı çok önce kazanılmış bir haktı fakat yeni doğmuş bir bebeğin bakımında babanın sorumluluğu hep göz ardı edilmişti. Bu nedenle eşi doğum yapmış erkek işçilere de “babalık izni”ni TİS’le kazandık.
Ayrıca Mobbing Kurulu’nu işletmeye başladık ki bu da en önemli kazanımlarımızdan biri oldu. Sendika temsilcilerinin ve uzmanların katılımlarıyla toplanan Mobbing Kurulu’nda, başta kadın işçiler olmak üzere işçilerden gelen şikâyetler değerlendiriliyor ve soruşturuluyor, gerekirse dava süreçleri işletiliyor.
Kadınların güvenini sağladık
- Sendikanızın kadın üyelerinin katılımı ve örgütlenme süreçlerinde nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Sendikalarda kadınların var olma mücadelesi Rosa Luxemburg’dan bu güne devam eden ve hala bitmeyen bir süreç. Başta da belirttiğim gibi özellikle belediyelerde örgütlü sendikalarda kadın mücadelesi son yıllarda yükselmeye başladı ve bizim şubemiz de bu mücadelenin başlıca neferlerinden biri. Sendika yönetiminde kadınların olması, kadın işçilerin kendilerini çok daha rahat ifade etmesine, temsilci ve işçi önderleri olarak öne çıkmasına, eylemlerin örgütleyicisi olmasına ve en ön safta yer almasına neden oluyor. Bunun yanı sıra kadınlar, sendikaya çok daha rahat ulaşıyor ve yaşadıkları sorunların “küçük, önemsiz, öncelik gerektirmeyen” sorunlar olmadığını fark ederek, sendikayla birlikte çözüm süreçlerine katılıyor. Bu bizler için çok önemli. Örneğin yeni doğum yapmış bir kadın arkadaşımıza, yöneticisi tarafından emzirme izni ile regl iznini birleştiremeyeceği söylendiğinde hemen sendikaya ulaşıp müdahale etmemizi ve çözüm üretmemizi sağlayabiliyor. Bu da daha fazla kadının sendikayla bağ kurmasına neden oluyor.
- Belediyelerde çalışan kadın işçilerin maruz kaldığı cinsiyet ayrımcılığı ve şiddetle ilgili ne gibi önlemler alıyorsunuz?
Şiddet konusu maalesef çok can yakıcı. Kadınlar hayatın her alanında psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyor. Her gün, eşleri, sevgilileri, babaları, abileri tarafından katledilen kadınların haberlerini izliyoruz ve sokakta buna karşı mücadele ediyoruz. Belediye çalışanı kadın işçiler de bundan azade değil tabi ki. Boşanma aşamasında olduğu için iş yerine gelen eşleri tarafından tehdit edilen, bu nedenle görev yerlerini değiştirmek zorunda kalan kadın arkadaşlarımız var. Hatta aynı iş yerini paylaştığımız bir erkek işçi, geçtiğimiz aylarda boşandığı eşini bıçaklayarak öldürdü. O kadın arkadaşımız belediyede çalışmadığı halde sendikamız ve kadın meclisi bu cinayete karşı ses yükseltti. Hala da bu davanın takipçisiyiz. Kadın çalışanların iş yerinde güvenliğinin sağlanması için elimizden geleni yapıyoruz, belediye yönetimlerini bu konuda daha çok inisiyatif almaya zorluyoruz.
Cinsiyet ayrımcılığı konusundaysa yukarıda belirttiğim ve yaşadığımız deneyimlerden hareketle TİS’lere koydurduğumuz maddelerin uygulanması için her zaman kadın işçilerle birlikte hareket ediyoruz.
TİS hedeflerimiz kapsamlı
- Son olarak, önümüzdeki dönemde toplu iş sözleşmesi süreçlerinde özelde kadın işçilerin genel olarak ise tüm işçilerin haklarını ve yaşam koşullarını iyileştirmek için hangi hedeflere sahipsiniz?
Öncelikle temel hedefimiz tüm işçilerin insanca yaşayabilecekleri bir gelire sahip olması. Bunun için var gücümüzle TİS masasında mücadele yürütüyoruz. Ayrıca önceki TİS’lerle belediyenin pek çok birimi için kazanılan haftalık 40 saatlik çalışma süresi ve hafta tatilinin tüm birimlere uygulanmasını sağlamak da öncelikli hedeflerimizden. İşçiler arasındaki eşitliksizliği bitirme ve özlük haklarını güçlendirmek için; işçilerin yönetimde daha fazla söz hakkı elde etmesi için çalışıyoruz.
Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlemesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (2011) ve Uluslararası Çalışma Örgütü ILO 190 Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi’nde (2019) ortaya konan ilkelerin gözetilmesi ve uygulanması bizim için çok önemli.
Yüz kızartıcı suçların yanı sıra kadına ve çocuğa yönelik suçlar ile nefret suçlarının belediyelerdeki çalışma yaşamında yaptırımlarının olması gerekiyor. Bu nedenle TİS’te bunlarla ilgili her maddede bu ifadelere yer verdik.
Yeni TİS’imizde belediyenin mamografi merkezinden sadece işçilerin değil, eşlerinin, çocuklarının ve kız kardeşlerinin de ücretsiz yararlandırılmasını talep ediyoruz. Ayrıca rahim ağzı kanserinin önlenmesi için HPV aşısının da ücretsiz karşılanmasını istiyoruz.
Bu sözleşmede en önemli taleplerimizden biri de boşanan kadın işçiye ücretli izin verilmesi ve parasal yardım. Evlenen işçiye bu haklar tanınmışken, boşanma aşamasında çok daha fazla desteğe ihtiyaç duyan kadınlara bu haklar sağlanmıyor. Bu da TİS’teki en önemli hedeflerimizden biri.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadın işçilere eylem ve etkinliklere katılmaları için kolaylık sağlanmasını; 8 Mart’larda ise 12 aylık ped ücretlerinin karşılanmasını talep ediyoruz.
Haziran ayında kutlanan Onur Haftası kapsamında LGBTİ+ işçilerin seçecekleri 1 gün ücretli izinli sayılmasını talep ediyoruz. Hükümetin LGBTİ+ bireyleri marjinalleştirmesine ve hedef tahtasına koymasına karşı LGBTİ+ işçilerin her zaman yanında olduğumuzu bu TİS’le de ortaya koyuyoruz.
Bunların yanı sıra iş yerinde psikolojik şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesine, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına karşı pek çok maddeyi geçirmeyi hedefliyoruz.