Oyunların başlamasından bir gece önce otellerdeki atletler silah ve top sesleriyle yataklarından fırladılar. İspanya İç Savaşı resmen başlamıştı. Birçoğu ülkesine döndü ama en az iki yüz atlet elinde silahla cepheye koştu
M. Ender Öndeş
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan Olimpiyat Oyunları’nın 33.’sü 26 Temmuz günü Fransa’nın başkenti Paris’te başlıyor. Böylece Paris, tam 100 yıl sonra olimpiyatlara yeniden ev sahipliği yapacak; ancak bu seferki olimpiyat, bir dizi tartışmanın gölgesinde başlıyor. Olimpiyat hazırlıkları sırasında kentteki binlerce göçmenin “görüntü kirliliği” yaratmasın diye ‘tahliye’ edilmesi ve Rusya’ya yaptırım uygulayan Olimpiyat Komitesi’nin İsrail hakkında herhangi bir karar almaması en çok tartışılan konular.
Tahminen milattan önce 8. yüzyılda antik Yunan kenti Olimpia’da başlayan ama modern anlamıyla başlangıcı 1896 olarak kabul edilen olimpiyat oyunları, o günden beri savaşlar nedeniyle birkaç kez aksasa da düzenli bir biçimde yapılıyor. Bu süreçte her seferinde daha fazla ticarileşen ve giderek daha büyük paraların döndüğü bir şova dönüşen olimpiyatlar, son yıllarda bu ticari niteliğini daha fazla öne çıkarıyor. Paris 2024 oyunlarının toplamda 9.7 milyar avro gibi maliyeti olacağı tahmin ediliyor. Olimpiyat Komitesi bu bütçeye 4.38 milyar avro destek sağlarken bütçenin geri kalanını bilet, lisans, TV hakları, sponsorluk ve ülkelerin kamu bütçesi gibi kalemlerden gelecek tahmini gelirlerden oluşuyor.
Tarihte bir gezinti
Tam da burada durup, dünya spor tarihinde bir ilkin yaşandığı “iki olimpiyatlı” 1936 yılına gitmek, Barselona’da düzenlenen Olimpiada Popular (Halk Olimpiyatı) örneğine bir göz atmak gerekiyor. Şimdilerde unutulmuş olabilir ama 1936 yılı, tam da faşizmin yükseliş zamanlarıydı ve Berlin ve Barselona, aslında iki ayrı dünyayı temsil ediyordu.
Berlin’deki 1936 Olimpiyatları tam bir Nazi propaganda organizasyonuydu. Açılış törenleri sırasında Olimpiyat meşalesi bile Hitler Gençliği tarafından taşınırken, binlerce el Nazi selamı için havaya kalkarak Führer’i selamlıyor, her türlü ırkçı, Yahudi karşıtı afiş ve pankart sadece tribünleri değil, Berlin sokaklarını da süslüyordu. Naziler açısından oyunların temel amacı “Ari ırkın sportif üstünlüğünü” kanıtlamaktı. Gerçi siyahi atlet Jesse Owens dört altın madalya ve kırılamayan rekorlarla Führer’in fiyakasını çok fena bozmuştu ama yine de Goebbels’in Nazi propaganda mekanizması işin tadını çıkarıyor, Alman halkının en kirli duygularını okşuyordu.
Boykot ve Batı’nın gafleti
Aslında o günlerde herkes Almanya’da olup bitenlerin bal gibi farkındaydı. Berlin Olimpiyatları’nı boykot etme fikri birçok ülkede tartışılmış, Nazilerin bu kirli oyununa katılmama çağrıları yapılmıştı. 500 bin Amerikalının imzaladığı Berlin’e alternatif bir yer talep eden dilekçe bunların en önemlisiydi. Ancak Amerikan Olimpiyat Komitesi bu boykota şiddetle karşı çıktı; komitenin lideri ve daha sonra Uluslararası Olimpiyat Komitesi başkanlığını yapan bir anti-Semitist olan Avery Brundage, boykot hareketini bir “Yahudi-Komünist komplosu” olarak niteledi. Başka birçok yerde de herkes Nazilerin korkunç planlarından haberdar olduğu halde, boykot tavrı isteyenler dışlanıyor, üç-beş yıl sonra Alman uçaklarıyla bombalanacak olan ülkeler Hitler’in değirmenine su taşımakta sakınca görmüyorlardı.
Bir fikir: Halk Olimpiyatları
Olimpiyat tarihindeki ilk boykot girişimi olan 1936 Barselona fikrine böyle gelindi. Tam da o günlerde İspanya’daki 1936 genel seçimlerinin ardından Katalonya Hükümeti ve yeni seçilen İspanyol Halk Cephesi hükümeti tarafından desteklenen Katalonya’nın Halk Sporları Komitesi (CCPEP), Nazi Almanyası’ndaki Berlin Olimpiyatları’nın boykot edilerek Barselona’da alternatif bir oyun düzenlenmesi kararı aldı.
Barselona, Avrupa’daki diğer şehirler gibi on yıldan uzun bir süredir güçlü bir “işçi sporları” kültürü geliştirmişti: Hem sosyalistler hem de komünistler, partilerinin üyeleri için “işçi oyunları” düzenliyordu. Ancak Halk Olimpiyatı fikri farklıydı. Kapsayıcı olmayı ve bir siyasi partiyle bağlantılı olmamayı hedefliyordu. Merkez sol partilerin yanı sıra sosyalistler ve komünistlerden de destek görüyorlardı.
Yeni bir anlayış
Böylece birçok farklı ülkedeki sendikalar ve demokratik örgütlere davetler yapıldı ve 1929 Barselona Uluslararası Fuarı için inşa edilen otellerin Olimpiyat tarzı bir ‘Köy’ olarak kullanılması düşünüldü. Oyunların 19-26 Temmuz tarihleri arasında yapılması planlanmıştı. Barselona oyunlarında geleneksel spor etkinliklerine ek olarak müzik, tiyatro ve halk dansları gibi “rekabet dışı” etkinlikler de programa alınmıştı.
Bu arada, kadınlar da yeteneklerini sergilemek için Berlin’de izin verilenden daha fazla fırsata sahip olacaklardı. “Kadınlar hak ettikleri yeri almasalardı Halk Olimpiyatı’nın resmi tamamlanmazdı” diye ilan eden organizatörlerin arasında Katalan Feminist Spor Kulübü de vardı. Yine de Halk Olimpiyatı’nın ilk afişinde üç erkek atletin resmedilmesi dönemin hakim anlayışını sergiliyordu.
Oyunlara 49 ülkeden toplam 6 bin sporcu kayıt yaptırdı. 20 binden fazla seyirci de yollara düştü. En büyük sporcu grupları Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Hollanda, Belçika, Çekoslovakya, Danimarka, Norveç, İsveç ve Fransız Cezayir’inden geldi. Olimpiyatlar, tarihte ilk kez devletsiz halkları ve sürgün topluluklarını da katılımcı olarak kabul ediyordu. Örneğin, siyasi sürgünlerden oluşan Almanya ve İtalya’dan takımlar da vardı. Yahudi sürgünleri, Alsace, Katalonya, Galiçya ve Bask Ülkesi’ni temsil eden takımlar da kaydoldu. Stalin’in yönetimi altındaki Sovyetler Birliği Spartakiad olarak bilinen kendi Olimpiyat versiyonunu zaten düzenliyordu ama Barselona oyunlarına katılmayı kabul etti.
Halkların kardeşliği ruhu
Sporcuların çoğu devlet destekli komiteler yerine sendikalar, işçi kulüpleri ve dernekleri, sosyalist ve komünist partiler ve sol kanat grupları tarafından organize ediliyordu. 21 Mayıs 1936’da organizatörlerin Amerikan Fair Play Komitesi’ne gönderdiği davette, ABD’li sporculardan oluşan “küçük ama oldukça nitelikli bir takım” talep ediliyor ve “Ekibinizde özellikle siyah sporcuların da yer almasını istiyoruz, çünkü biz, ırklar ve halklar arasındaki kardeşliği temsil eden gerçek Olimpiyat ruhunu savunuyoruz” diyordu.
Bir grup Amerikalı atlet Avrupa’ya giden bir gemiye bindi. ABD takımında Harlem’den siyahi koşucular, Manhattan’dan Yahudi jimnastikçiler ve Pittsburgh’dan melez bir boksör vardı. Antrenörleri, ailesi Rusya’daki pogromlardan kaçan bir göçmen olan Abraham Alfred “Chick” Chakin’di.
Sadece üç ayda planlanan Halk Olimpiyatları tabii ki resmi oyunların lükslerini sunamadı. Berlinli sporcular yeni inşa edilen Olimpiyat Köyü’nde kalırken, Barselona’daki sporcular evlerde, pansiyonlarda ve onarılan Hotel Olympic’te kaldılar.
Bomba sesleriyle uyanmak
Ancak tarih, dünyanın bu en özgür olimpiyatlarına kötü bir oyun oynadı. Oyunların başlamasından bir gece önce otellerdeki atletler silah ve top sesleriyle yataklarından fırladılar. Pencerelerden gördükleri şey, kaldırım taşlarını sökerek barikatlar kuran, kum torbalarını dolduran erkek ve kadınlar oldu. Tam da o gece, Faşist şef Franko, kendisine bağlı askeri birliklerle cumhuriyete karşı ayaklanmış, tüm İspanya’da kent merkezlerine saldırıya geçmişti. Barselona garnizonu da faşistlerin yanındaydı ve sabaha karşı halk milisleri ile çatışmaya başlamıştı.
Savaş genç sporcular üzerinde büyük bir etki bıraktı. Pittsburgh’lu şampiyon boksör Charlie Burley, ateş durur durmaz takım arkadaşlarıyla birlikte dışarı koştu ve barikatları güçlendirmek için eline bir kürek aldı. Onlara sürgündeki Almanlar ve İtalyanlar da katıldı. Şehrin her yerinde işçiler, baskın yaptıkları cephaneliklerden aldıkları silahlarla Franko’nun seçme birliklerini püskürtmeyi başardılar, halktan yana milisler ve CNT sendikası ağır kayıplara rağmen şehri savunmuştu. Darbenin Barselona ayağı böylece geçici bir yenilgiye uğratılmıştı ama artık Halk Olimpiyatları bir hayaldi. Yıllarca sürecek İspanya İç Savaşı resmen başlamıştı.
Elde silah cepheye!
İlk saldırının püskürtülmesinden sonra takımlar Enternasyonal marşını söyleyerek sokaklarda bir yürüyüş yaparak ilk çatışmalarda ölen Fransız atlete saygısını sundu. Daha sonra birçoğu ülkesine dönmek için ayrıldı ve törenle uğurlandılar. Ama yaklaşık iki yüz atlet İspanya’da kaldı ve sosyalistler, cumhuriyetçilerle birlikte cephelerde savaştı, çoğu çatışmalarda yaşamını yitirdi. Amerikan takımı antrenörü Chakin ise önce ABD’ye döndü gitti ama sonra eşiyle birlikte geriye gelip cephe hattına koştu. Mart 1938’de faşist ordunun eline geçti ve idam edildi.
Sonuçta, Halk Olimpiyatları yapılamamıştı ama faşizme karşı sportif bir karşılık vermek isteyenler, bizzat savaşçılara dönüşerek anti-faşist bir destana imza attılar; insanlığın ölüm-kalım savaşında yerlerini aldılar. Şimdi, büyük olimpik tesislerde yarışan genç sporcular, Nazilere teslim olmamak için kariyerlerini ve hayatlarını riske atan bu büyük kahramanlara çok şey borçlu.
Farklı bir yaklaşım: İşçi olimpiyatları
Aslında alternatif olimpiyat fikri ilk kez 1936’da ortaya atılmamıştı. Uluslararası İşçi Olimpiyatları, Sosyalist İşçi Sporları Enternasyonali (SASI) tarafından 1925 ile 1937 yılları arasında düzenlenen uluslararası bir spor etkinliğiydi. Katılımcılar çeşitli işçi sporları derneklerinin üyeleriydi ve çoğunlukla Avrupa’dan geliyorlardı. İşçi Olimpiyatları, üst sosyal sınıflara ve ayrıcalıklı insanlara mahsus olduğu için eleştirilen Olimpiyat Oyunları’na karşı bir alternatif olarak yaratıldı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kurucusu Pierre de Coubertin, kadınların katılımına her zaman karşı çıkmış ve beyaz Avrupalıların diğer ırklara göre üstünlüğünü de desteklemişti. Takipçileri Henri de Baillet-Latour ve Avery Brundage açıkça Yahudi düşmanıydı ve ikisi de Nazilerle işbirliği yaptı. Aksine, İşçi Olimpiyatları her türlü şovenizme, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa ve toplumsal dışlayıcılığa karşı çıktı.
Bayrak yok, madalya yok!
İlk resmi olmayan İşçi Olimpiyatları 1921’de Çekoslovakya’nın Prag kentinde düzenlendi. İlk resmi İşçi Olimpiyatları ise bugün Polonya’nın bir parçası olan Alman kasabası Schreiberhau’da düzenlenen 1925 kış oyunlarıydı. Bunu Frankfurt am Main’daki ilk Yaz Olimpiyatları izledi. Bu olimpiyatlarda ulusal bayraklar yoktu; sadece uluslararası işçi hareketinin kızıl bayrağı kullanılıyordu. Madalya da yoktu ve sporcular çoğunlukla işçi ailelerinin evlerinde kalıyorlardı.
1931 Viyana İşçi Yaz Olimpiyatı, 26 ülkeden 100 bin sporcunun katılımıyla yapılan en büyük etkinlikti ve yaklaşık 250 bin seyircisi vardı, ki bu sayılar, Los Angeles’taki 1932 Yaz Olimpiyatları’ndan çok daha büyüktü. 1937’de Antwerp’teki son İşçi Olimpiyatı, Red Sport International tarafından organize edildi. Daha sonra savaş nedeniyle yapılamadı.