Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in bir süredir uygulamaya soktuğu ekonomi programı son derece açık ve net:
“TL mevduat faizlerini yüksek tut, döviz kurunu sabitle. Gerektiğinde kamu bankalarını devreye sok ki piyasaya dolar ve avro satıp kuru sabit tutabilsinler. Maaş ve ücretleri de geçmiş enflasyona göre değil, beklenen enflasyona göre ayarla ki asgari ücrete, emekli maaşlarına zam yapmamanın gerekçesi oluşabilsin”.
Tefecilerin ağzı kulaklarında
Programın asıl ayağını oluşturan ve bir zamanlar kendilerine, iktidar sözcüleri tarafından, “dış güçler”, Londra tefecileri” gibi lakaplar da takılan “taşımalı döviz ticareti” (carry trade) yapanların ve yaptıranların ağızları ise kulaklarına varıyor.
Çünkü bu program sayesinde müthiş paralar kazanıyorlar. Öyle ki UBS’in Küresel Servet Raporuna göre, ülkedeki servet sahiplerinin servetleri geçen yıl ABD doları cinsinden yüzde 63 artarak diğer ülkelere fark atmış.
Yani halk çok ciddi ekonomik sıkıntı içinde ve açlıkla ve yoksullukla boğuşurken bu büyük miktarda döviz sahibi zenginler geçen yıl inanılmaz servetler kazanmışlar. İzlenen mevcut programla bu yıl daha da semirecekleri kesin.
Yine canımızı acıtan tuhaf bir “başarı öyküsü”
Bu taşımalı döviz tüccarı küresel finans kapitalin taşeronluğunu yapan Moody’s ise bu gelişmeden memnun ki ülke puanını yükseltti.
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek de ülke ekonomisinin küresel finans kapitale olan bu teslimiyetini “büyük bir başarı” olarak anlatıyor. Bu tür anlatılar onun en iyi bildiği işlerden biri. Bunun için eğitimi ve tecrübesi ve daha da önemlisi finans kapital ile organik bağları olsa gerek.
İşi bilmeyen gariban halksa, “program iyi gidiyor” diye sabrediyor, bazıları ise iktidar medyasının gazıyla hala bu programı alkışlıyor.
Özcesi, izlenen Şimşek programıyla yerli ve yabancı servet sahiplerinin servetleri daha da artırılırken, içine girilen ekonomik durgunluğa ek olarak, ciddi bir finansal krizin temelleri de adım adım atılıyor.
Emek örgütleri göreve!
Bundan asıl zararı görecek olan kesimlerin emekçiler, işçi sınıfı, yoksullar, emek ve meslek örgütleri olacağına hiç kuşku yok.
Bu yüzden de başta bir süredir uykuda olan ve bu programla birlikte giderek artacak olan işsizlik yüzünden üye ve güç kaybedecek olan işçi sendikaları olmak üzere, emek ve demokrasiden yana tüm toplumsal güçler ayağa kalkmak zorunda.
Bu ülkenin emperyalizm kıskacından kurtulabilmesi için, halklarımızın refahı için, çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği için bu programa karşı çıkılmalı ve onun daha fazla hayata geçirilmesini önlenmelidir.