Bir umut çıkılan yollarda kampların gerçek yüzünü yollara düşenler anlatıyor: ‘Kampta gece yarısı genç bir kadının çığlık sesiyle yatağımdan fırladım. Genç kadın Kürtçe beddualar ediyordu. Tecavüzden kurtulmuştu. Muhammed adlı genç çocuk intihar etti. Yarın ne getirecek bize? Bekliyoruz’
Rohat Emekçi
Mülteciler zorlu kaçakçı yollarını aşıp bir Avrupa ülkesinde iltica başvurusu yaptıktan sonra artık rahata kavuşacaklarını düşünürken kamplarda yaşadıklarıyla adeta geldiklerine pişman ediliyorlar. Tacizler, tecavüzler, intiharlar ört bas ediliyor, olaylar duyulmasın diye iletişim araçlarına el konuluyor; mülteciler sınır boylarında konuşlanmış gasp çetelerinden, onların tehdit, taciz ve işkencelerinden kurtulmuşken inceltilmiş, zamana yayılmış işkenceye maruz kalıyorlar.
Almanya’da kamptan kampa savrulan bir genç kadının kamp sürecini okuyacaksınız:
Gönderilmeyi bekleyenler
“İlk başvuruyu yaptığımızda bir kampa alındık. Yoğunluğa göre insanları Almanya’nın farklı yerlerine dağıtıyorlarmış. Geldiğimiz şehirde ya da yakınlarında kalabileceğimizi düşünüyorduk ama öyle olmuyormuş. Orada iki gün kaldık. Evrak sırası, aşılar, sağlık kontrolleri, yemek sırası… Oradan başka bir kampa nakledildik. Orada da üç gün kaldık. Geçiş kampı olan bir yer. Orası en sıkıntılı yerdi herhalde. Emniyetli bir yer değildi. Oradan başka yerlere dağılıyorsun. Kapılarda kilit yok. 500 kişilik falan bir kamp. Oradakilerin çoğu geri gönderilmeyi bekleyen insanlarla dolu.
‘Kampta nöbet tuttuk’
“Söylentinin bini bir para. Uyumadan, odada nöbet tutarak geçirdik. Kampta her tür insan var. Katiller de var, düşkünler de var, savaşta çok acı çekmişler de var. Kaldığımız yerde ceza almış bir genç kadının gece yarısı büyük bir çığlık sesiyle yatağımdan fırlayarak uyandım, dışarı koştum. Genç kadın sinir krizi geçiriyordu, Kürtçe beddualar ediyordu. Biz yanına gidip ne oldu diye sorduğumuzda, odalarda kilit olmadığı için iki kişinin odaya gelip kendisine saldırdıklarını, saldırganlardan birinin ağzını kapattığını, tesadüf eseri oda arkadaşının gelmesiyle tecavüzden kurtulduğunu anlattı. Kadın arkadaş korkudan tir tir titriyordu. Biz hemen görevlilerin yanına gittik. Peki sonuç ne oldu sizce? Trajikomik bir şekilde bu sorunun dışarıya taşınmaması için, telefonlarımızı el koydular. İtiraz etsek de faydası yok çünkü genelde insanlar kampta korktukları için maalesef seslerini çok çıkaramıyorlar. Kadın arkadaşı ise ertesi gün başka bir kampa gönderdiler. Cinsel tacizler de maalesef mülteciler tarafından uygulanıyor.
‘20 yaşındaki genç intihar etti’
“Söylemeden geçemeyeceğim, kamp sürecinin uzamasıyla ya da dabline takılıp geri gönderilme merkezine iade edilmeye çalışılan 20 yaşında Muhammed adlı bir genç ilaç içerek intihar etmişti. Görevlilerin ambulansa geç haber vermesi yüzünden 20 yaşındaki Muhammed yaşamını yitirdi. Biz yaşamını yitirdiğini üçüncü gün öğrendik. O dönem kamplarda sürekli taciz haberleri ve intiharlar konuşulmaya başlanmıştı. Mesela odaların kilidi olmadığı için geceleri kampta kalanlar yataklarını kapının arkasına taşıyordu. Özellikle kadınlar geceleri korkuyordu, düşünün ülkenizi korkudan terk etmişken kendinizi güvende hissetmek için geldiğiniz yerde, kampta daha çok korkmaya başlıyorsunuz.
Kamptan kampa nakil
“Birkaç gün sonra ise başka bir şehre nakledildik. Süreç nasıl ilerliyor? Sabah gidiyorsunuz, hazırlanın, deniyor. Sabah otobüslere doluşuyorsun. Bir sonraki istikameti otobüste söylüyorlar sana. En büyük endişemiz Doğu Almanya’ya gönderilmekti. Rostok, Leipzig falan sıkıntılı yerler. Irkçılığın yoğun, işsizliğin yüksek olduğu yerler. Bu sorunlar yüzünden yabancıların, göçmenlerin hedef olarak göründüğü yerler. En azından oraya gitmeyelim istiyorduk. Böyle kamp kamp dolaştırıldık. Heidelberg’de 4000-4500 kişinin kaldığı büyük bir kampa geçtik. Küçük bir oda, üç sandalye, üç döşek… Tuvalet, banyo ortak. Bin bir çeşit insanın olduğu bir ortam.
‘Yarı açık cezaevi gibi düşünün’
“Kaldığımız kampta elbette Suriye’den gelenlerin bir ağırlığı var. Ezidiler, Kürtler, Araplar. Gürcistan, Makedonya ve Sırbistan’dan gelenler de var. Kaçınılmaz olarak ekonomik göç var tabii. Çok uzun yollar yapmış insanlar. Yarı açık bir cezaevi gibi düşün. Şehre inip geri gelebiliyorsun. Orası eski bir Amerikan üssüymüş, Benjamin Franklin üssü. Kampların birçoğu eski Amerikan üssü zaten. Türkiye’den Kürtler var tabii. Bir de Fethullahçılar var. Fethullahçıları hemen anlıyorsun. Tuvalete plastik ibrikle gidenler Fethullahçılar. Bu kadar net. Memlekette öfke duyduğumuz insanlar arasında bunlar baş sırada.
‘Yaşadıklarımızı anlamıyorlardı’
“Buraya gelmeden önceki kampta iki ay kaldık. İltica başvurumuzla ilgili tüm sorgu orada yapıldı. Sorguculara Türkiye’yi anlatmaya çalıştım, İstanbul’u anlatmaya çalıştım ama adam algılayamıyor. Sistemi, sistemin baskısını, ekonomiyi anlatmaya çalışıyorsun, anlatamıyorsun. Ama dilimin döndüğünce Kürtlere uygulanan zulmü, ekonomik durumu anlattım aslında. Gelenlerin hepsi siyasi nedenlerden cezaevine girmek istemedikleri için ülkeyi terk ettiklerini anlatıyor ama anlamıyorlardı, galiba artık anlamak istemiyorlardı.
“Birbirinin dilini bilmeyen farklı coğrafyalardan insanlarla aynı yemek sırasına giriyorsun, aynı mekânı paylaşıyorsun. İlk etaplarda sana para verilmiyor. Üç öğün yemek var. Kahvaltıda küçük ekmeklerin arasına kaşar falan.
“Şu an bulunduğumuz kamp büyük bir şehre yakın küçük bir kasabada. İlk geldiğimizde afalladık. Öbür kamplar iyi kötü şehir içindeydi. Burada etrafta gördüğün tek şey tamirciler, sanayi siteleri falan. Yandık dedik başta ama alışıyorsun. 14 metrekare ahşap bir konteynerde yaşıyoruz şimdi. Yarın ne getirecek bize? Bekliyoruz.”
BİRİNCİ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-yollari-1-taciz-iskence-fidye/
İKİNCİ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-yollari-2-batinin-demokrasisi-kendine/
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: https://yeniyasamgazetesi6.com/multeci-hikayeleri-3-avrupanin-koleleriyiz/
YARIN: ‘Kendime aynadan baktım, ölü gibiydim’