Seçim dönemlerinde siyasetçiler, halka şirin görünmek için en bonkör, en canayakın, en şık tavırlarını takınır. Ne de olsa hem iktidar, hem muhalefet için “bıçak sırtı” denen baskın seçimde oy isteyeceksiniz.
Sair zamanda pek yüzüne bakılmayan, hatta muktedir tarafından azarlanan çiftiçiye, işsize, emekliye, köylüye, memura vaatlerin yağdırılması da bundan.
Ama işte, 16 yıllık mutlak iktidarın getirdiği alışkanlıklar, iktidarı kaybetme ihtimalinin ufukta bir kez daha belirmesiyle birleşince gerçek yüzler ortaya çıkıveriyor. Hele OHAL’le katmerlenen, sorgulanamaz, eleştirilemez hale getirilen otoriterliği ekleyince ister istemez maskeler iniyor.
Rize’nin Fındıklı ilçesinde AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın “Nasılsınız” diye sorduğu esnafın “İyi değiliz, nasıl iyi olalım” tepkisine karşılık, yanlarındaki
AKP’li Belediye Başkanı Adnan Özbalaban’ın “Terbiyesizlik yapma” çıkışı, buna çarpıcı bir örnek.
Dünyanın neresinde böylesi görülmüştür? Düşünsenize, “iyi değilim” cevabına bile tahammülleri yok!
Normal şartlarda “Neden” diye sorulur, yalandan da olsa esnafla hasbihal edilir, değil mi? Ama normal ne ki? Cevabını tahmin ettikleri soruyu elbette soramazlar… Samimi bir şekilde merak etmezler. O soru öylesine sorulmuştur zaten.
SUS, BOYUN EĞ, ETEK ÖP
Zırhlı makam araçları, pahalı takım elbiseleriyle kırk yılın başında gelip geçtikleri ilçelerde, esnafın neden “iyi değiliz” dediğini gayet iyi biliyorlar.
İyi bildikleri başka şeyler de var. En küçük bir eleştiriyi, sorgulamayı geçtik, imasına dahi tahammülleri yok. “Barış” kelimesini dahi kriminalize etmeye çalışan, kendinden olmayan her rengi, kişiliği, inancı ve görüşü horlayan, iktidara tapınmayanı yok sayan bir anlayışın temsilcisi haline geldiler.
2018 Türkiyesi’nde, “Padişahım sen çok yaşa” demeyeni yok saymak, küçümsemek, hedef göstermek yetmiyor. Ağzını açanın, tepki gösterenin hatta tepki potansiyeli taşıyanın tepesine biniyor, akıl almaz usülsüzlükler, hukuksuzluklara başvurmaktan imtina etmiyorlar. Öyle ki tepki gösteren, suçluya dönüştürülüyor. Ve bu toplumun büyük kesimi, “aman başımıza bir iş gelmesin” diye susuyor, boyun eğiyor, etek öpüyor…
Hadisenin devamını aktaralım: Esnaf Şükrü Gürsoy, AKP’li böyyük heyetin altta kalmıyor, ezilmiyor. Bir Fındıklılı’dan beklenecek meydan okumayla “Sen ne hakla terbiyesiz dersin, asıl terbiyesiz sensin” diyor. AKP’liler dükkandan hızla ayrılırken aynı hızla zabıta ekipleri geliyor!
Cumhuriyet gazetesine konuşan Gürsoy, dükkanındaki antifaşist afişlerin kaldırılmasının istendiğini, ceza kesmekle tehdit ettiklerini, yan dükkandaki masa ve sandalyelerin kaldırmaya kalktıklarını açıkladı. Fındıklılar, geceyarısına kadar dükkanda zabıtaya karşı nöbet tutmuş…
‘NASILSIN’ SORUSUNA CEVAP VERMEK
“İyi değiliz” kadar olağan, samimi, herhangi bir hakaret hatta eleştiriden uzak bir cevaba dahi “terbiyesizlik yapma” diye çıkışan siyaset anlayışı, er ya da geç, kaybedecek…
Er ya da geç diyorum, çünkü bu tarih 24 Haziran olmayabilir. Muhalif kesimlerin bakmamayı değil görmeyi seçtiği usülsüzlükler, duymamayı değil dinlemeyi seçip kulaklarını tırmalayan üstencilik, iş ihalelerinde burunlarına gelen kötü kokular, dağın, bağın, suyun çorak topraklara dönüşmesinden sofralardaki iki tabak yemeğe yansıyan yoksunluk, toplumun başka kesimlerini o kadar da rahatsız etmiyor.
Başkalarına yapılan zulme yüreklerini kapamış, suratına tükürene adeta “yarabbi şükür” diyen, “yeter ki ekmek teknem yürüsün, gerisine …” düsturunu benimseyen… Ya da bazı rahatsızlıkları hissetmeye başlamş ama herhangi bir değişimden korkanlar, “nasılsın” sorusuna gerçek bir yanıt veremiyor.
Gerçekten hissettiğini dile getirmektense ayıp olmasın diye düşündüğünü söylemiyor, “sağlığınıza duacıyız” deyip ceketini ilikliyor.
Son dönemde seçim anketlerine yansıyan cevapları bu minvalde değerlendirebiliriz.
Belki anketörün, siyasetçinin, gazetecinin olmadığı yerlerde, daha samimi cevaplar alınabilir…
Çevrenizdeki insanlara sorun: “Nasılsınız?”