Türkiye tarafından Kıbrıs’a yapılan harekatın üzerinden 50 yıl geçerken, Kıbrıslı Araştırmacı Yazar Aziz Şah, ‘Burası Kıbrıs Cumhuriyeti’dir ve Türkiye 1974’de bu ülkenin toprağını işgal etti, ayrı bir yapı oluşturdu’ dedi
Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik başlattığı askeri harekâtın üzerinden 50 yıl geçti. Söz konusu askeri harekâtla Kıbrıs Adası’na yerleşen Türkiye, düzenlediği ikinci harekâtla birlikte adanın yüzde 37’sini kontrol altında tutuyor.
Binlerce insan göç ettirildi
Yaşanan süreçten sonra 140 bin ile 200 bin Rum’un adanın kuzeyinden güneyinde bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarına, 42 bin ile 65 bin Türk’ün ise adanın kuzeyine, Türkiye’nin kontrol ettiği alana geçtiği tahmin ediliyor. Türkiye bu süreçte sadece kendisinin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kurdu. Kıbrıs birçok devlet tarafından de-facto (fiili) bir yapı olarak görünürken adanın güneyinde bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti ise Avrupa Birliği’ne girdi. KKTC hukuki olarak yine Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından temsil ediliyor.
Ada ile ilgili yapılan görüşmeler devam ederken, 2004 yılında Annan Planı olarak bilinen ve adanın birleşmesi için yapılan referandumda Türkler yüzde 77 oranında “Evet” oyu verirken, Rumlar ise yüzde 75 oranında “Hayır” oyu verdi.
Kıbrıslı Araştırmacı Yazar Aziz Şah, Türkiye’nin adadaki 50 yıllık varlığını, mevcut durumu ve Kıbrıslıların taleplerini Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Tolga Güney’e değerlendirdi.
Türkiye Kıbrıs’ı hep ele geçirilecek olan olarak gördü
Türkiye’nin adadaki varlığını işgal ve istila olarak nitelendiren Şah, bu sürecin 1950’li yıllarda kurulan Özel Harp Dairesi’nin faaliyetleriyle başladığına dikkati çekti. Türkiye’den Kıbrıs’a giden subayların önce yerli halkı etnik temelde birbirinden ayrıştırmaya başladığını kaydeden Şah, “1974’ten önce burada her köyün, mahallenin Türk komutanlarının istibdat rejimleri vardı. 20 Temmuz’dan hemen önce Türkiye Dışişleri Bakanı Turan Güneş kendisini ziyarete giden Kıbrıslılara ‘Benim orada valim var’ demişti. Türkiye Büyükelçisi’ne vali gözüyle bakılıyordu. 1974’ten sonra ise atılan bu temel üzerinde Kıbrıs bölündü ve etnik bir bölümde koloni düzeni oluşturuldu. Burada hiçbir zaman Kıbrıslıları bir özne ya da muhatap olarak görmediler. Türkiye burayı hep ele geçirilecek bir alan olarak gördü” diye aktardı.
Türkleştirme süreci izlendi
Türkiye’de yaşanan Türkleştirme sürecinin 1974’ten sonrasında Kıbrıs’ta da uygulandığını belirten Şah, ilk olarak 1975 yılında çıkarılan Yabancılar Yasası ile Rum ve Ermenilerini yabancı ilan edildiğini aktardı. Bu yasaya dayanarak Rumların mallarına el konulduğunu ve sürgün edildiğini belirten Şah, “Marunilerin mallarına el koydular. Köylerin isimlerini değiştirdiler. Zorla yerinden etmeler, asimilasyon politikaları uygulandı. Buraya da Türkiye’nin dört bir tarafından insanlar taşındı. O tüzükte Kıbrıs’a gelecek olanların anadili Türkçe olanlardan seçileceği söylenir. Özellikle Yeşil Hat denilen sınır hattı boyunca MHP kökenli aileleri yerleştirdiler. Bu Türkleştirme süreci hem Kıbrıslıları Türkleştirme hem de gelenleri de Türkleştirme olarak ilerledi. Türkiye buraya geldiğinde 110 bin Kıbrıslı Türk vardı. Bugün kağıt üzerinde aynı sayıda insan var. Ama bunlar dünyaya dağılmış durumdalar, burada yaşamıyorlar. Yani Türkiye önce Rumları, Ermenileri sürdü, son olarak da sıra ‘kurtarmak’ için geldiği soydaş dediği, ama Türk olarak saymadığı Kıbrıslı Türklere geldi. Buranın nüfusu 1 buçuk 2 milyon arasında. Ama yerli Kıbrıslı Türk sayısı 50 bin civarında” diye konuştu.
Türkiye kimi isterse sandıktan o çıkar
“Kıbrıs’ın kuzeyinde seçimlerin falan yapıldığı sözde bir devlet var” diyen Şah, “Nasıl daha işgalden önce büyükelçiye vali gözüyle bakılıyorsa, işgalden sonra da burada Üst Kordinasyon Kurulu oluşturuldu ve bu kurulda Türkiye Büyükelçisi, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı ve Barış Kuvvetleri Komutanından oluştu. Bunlar aldığı kararlar uygulanır. Türkiye Kıbrıslıları Türk saymaz. Türkiye burada ne isterse o çıkar sandıktan. ‘Efsane Başbuğ Rauf Denktaş’ Türkiye istemediği için 2004’te aday dahi olamadı” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs Cumhuriyeti tanınmalı
Bugün 50 yıldır devam eden sorunun ise 1974’te Türkiye’nin askeri operasyon düzenlediği topraklarda hak iddia etmesi üzerinden şekillendiğini sözlerine ekleyen Şah, “Kıbrıs’ın kuzeyinden 200 bin Rum kovuldu. Onların burada evi, arsası var. İkinci Dünya Savaşı’nı çıkaran Almanya’nın 5’te 1’i evsiz kaldı, 1974’te Kıbrıslıların 3’te 1’i evsiz kaldı. Nüfusumuz az diye trajedi anlaşılmıyor. Fakat ‘Ayşe evine dönsün’ parolası 200 bin insanın evsiz kalmasına neden oldu. Burası Kıbrıs Cumhuriyeti’dir ve Türkiye 1974’de bu ülkenin toprağını işgal etti, ayrı bir yapı oluşturdu. Kıbrıslı Türk toplumunun varlığından dolayı ayrı bir devlet yapısı yok. Türkiye istediği için ayrı bir yapı oluşturdu. Biz Kıbrıslılar olarak Türkiye’nin işgalini sonlandırmasını ve Kıbrıs’ın tamamında Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin egemenliğinin tesis edilmesini ve toprak bütünlüğünün sağlanmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.
Sömürgede sömürgenin mafyası olmaz
Kıbrıslıların bu isteklerinin görmezden gelen Türkiye’nin adada çözüm istemediğini sözlerine ekleyen Şah şunları dile getirdi: “Burada kara para aklamanın akıl almaz yöntemlerini geliştiriyorlar. Örneğin oto galerilerde ciddi bir patlama var, her gün yeni bir oto galeri açılıyor. Emlak üzerinden yapılan aklama var. 1 milyon sterlinlik evler normalleşti. Yerleşimci sömürgeciliğin iki ayağı var. Toprak gaspı üzerine inşaat ve kara kara aklama. Kara parayla inşaat ve inşaatla kara para döngüsü oluşturuldu. Halil Falyalı cinayeti tüm bunların ortasındaydı. Onu da Türkiye yarattı. Kıbrıs’ta Kıbrıslı mafya yoktur. Sömürgede sömürgenin kendisine ait bir mafya olamaz.”
Esat Oktay buradan geçti
Kıbrıs Sorunu’nun tüm dünya gibi Türkiye solcuları tarafından da sessizlikle karşılandığına dikkati çeken Şah, 1950’li yıllarda Kıbrıs’ta kurulan Özel Harp Dairesi’nin 1974’te Kıbrıs bölündükten sonra Türkiye’ye taşındığını anımsattı. Maraş katliamından Türkiye’deki bütün faili meçhullere kadar işlenen cinayet ağının başlangıcının Kıbrıs’ta kurulan Özel Harp Dairesi olduğuna işaret eden Şah şunları söyledi: “Türk Mukavemet Teşkilatı bir direniş örgütü değil, bir kontrgerilla örgütüdür. Türkiye solu gözünü Kıbrıs’a kapadı, burayı hiç görmedi, milli dava ‘Yavru Vatan’ olarak baktı. Kıbrıs’tan Esat Oktay Yıldıran geçti. Yıldıran, Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Ben Kıbrıs’ta Rum çocuğunun kanını içtim’ diye propaganda yaptı. Kızıldere, Maraş, Sivas katliamlarını sorumlusu Kemal Yamak Kıbrıs’tan geçti. Sabri Yirmibeşoğlu, Engin Alan, Hasan Kundakçı, Doğan Beyazıt, Cumhur Evci, Korkut Eken buradan geçti. Türkiye solu kör baktığı Kıbrıs’tan çıkan cellatların kurbanı oldu. Marks ‘Başkasını ezen bir ulus asla özgür olamaz’ der. Kıbrıs’ı ezen, yok eden Türkiye’de Kıbrıs’ın dolaylı olarak esiri oldu. Türkiye ezdiği ulusları elinde tutabilmek için bugünkü rejimde yaşamaya mecbur kalıyor. Başkasını ezmek için sürekli güvenlik algısı yaratmak zorundasınız. Türkiye’de bunun üzerine kurulu bir rejim inşası yaşandı.”
HABER MERKEZİ