Kuruluşunu ilan eden ‘Özgürlük için Sanat İnisiyatifi’ndeki kadın sanatçılar, Bir anlamda bir sorumluluk alma çağrısı. Bir olay olduğunda ne yaptık, ne yapıyoruzu kendine iğne batırarak görmeye ve işitmeye bir çağrı’ dedi
Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi, Amed’in Sûr ilçesinde bulunan İskenderpaşa Konağı’nda dün yaptığı açıklamayla kuruluşunu deklare etti. Etkinliğe hem Kurdistan’dan hem de Türkiye’den birçok sanatçı katılırken, sanatçılar iktidarın baskı politikalarının her alana yansımasından oluşan sessizliklerini bozmak adına bir araya geldiklerini belirtti. Sanatçılar, kurdukları inisiyatife dair açıklamalarda bulundu.
Hakikate doğru yolculuğa çıkmak
Belgesel alanında çalışan sanatçı Gül Büyükbeşe, yaptıkları sanat ile kendilerine gösterilene itiraz ettiklerini belirterek, “Bu dönemin düzeninde yalan çok içkin. Geleneksel bir yalandan da bahsetmiyoruz. Yalan her zaman iktidarın içinde olan bir şeydir. Bugün kurgulanmış bir yalandan bahsediyoruz. O kadar öyle ki örneğin 10 Ekim’de IŞİD bombaları üzerimde yağarken ve ölü bedenlerimiz yerdeyken bize bir kokteyl örgütüne inanmamız beklendi. Oysa ne oldu da IŞİD bombaları başımıza patladı meselesini merak etmek ve bu konuda sorular sormak demek hakikate doğru bir yolculuğa çıkmak demek” ifadelerini kullandı.
‘Bizim sözümüz muhalif bir söz’
Büyükbeşe, “Siz hakikate ulaşmaya gayret ederken hakikati saklamaya gayret eden bir yapı varsa eğer, o ikisinin arasında uzlaşmaz çelişki olmasından daha doğal bir şey olamaz” diyerek şöyle devam etti:
“Siz de o ürünü üretenler olarak düşmanlaştırılıyorsunuz ve üstünüzde bir baskı oluşuyor. Bu sadece benim alanımda değil. Sözü hegemonik olanın dışında bir yerden kuruyorsanız eğer nefretin de öznesine dönüşüyorsunuz. Herkes kendi alanında yalnızlaşmaktan bıktığı yorulduğu bir köşede ölü kadın, işçi, göçmen bedenleri yerdeyken kendi köşesinde üzülüp, utanıp, ağlamaktan bıktığı için bir araya geldik. Hep beraber ortak bir söz örgütleyelim diye bir araya geldik. Bizim sözümüz muhalif bir söz. Bizim sözümüz yeni bir şeyi hep beraber ortaklaşa oluşturmak üzere kurulmuştur. Umuyorum ki attığımız çığlık herkes tarafından duyulur. Onlarca kişi değil de yüzlerce, binlerce kişi yürürüz de arzu ettiğimiz değişikliğin, özgürleşmemizin olanakları kurulmuş olur.”
‘Kolektif olarak da bir ses çıkarmak istedik’
Belgesel yapımcısı Ayşe Çetinbaş ise yaptıkları sanat nedeniyle birçok kez yargılandıklarını belirterek, “Olup bitenleri seyretmekten çok büyük ıstırap çekiyorum, çekiyoruz. Zaman zaman bir araya geldiğimizde boğulduğumuzu paylaşıyoruz. Onun için de böyle bir inisiyatif başlattık. Biz belgeselciyiz. Bizim filmlerimizi bırakın yasaklanmasını insanlar daha çekmediği filmeler için cezaevine atılıyor. Artık hepimiz nefes alamaz hale geldik, artık nefes almak istiyoruz. Hep birlikte bunu deklare etmek istedik. Artık bu yasaklara boyun eğmek istemiyoruz, zaten boyun eğmiyoruz da hep birlikte kolektif olarak da bir ses çıkarmak istedik” şeklinde konuştu.
‘Bunların normal olmadığını hatırlatmak durumundayız’
Ressam Fatoş İrven de “Haksızlıkların, hukuksuzlukların bu kadar yoğun olduğu bir yerde ve bölgesel anlamda ciddi hak ve adalet uçurumlarının yaşandığı yerlere de yayılarak, genişleyerek tüm bu olumsuzluklara bir ses çıkarmak amacıyla bir araya gelmeyi hedefledik” diyerek açıkladığı inisiyatife dair, “Daha da büyümeyi planlayarak ses çıkaracağız” vurgusunu yaptı.
Dünya genelinde baskıların olduğunu fakat Türkiye özeline baskıların daha da derinleştiğini kaydeden İrven, “Artık bardağın taşmasını bırakalım, güncel hayatın her alanına sızmış bir faşizmden, baskı mekanizmasından bahsedebiliriz. Bunlar bizim dertlerimiz. Bizler bir sanatçı olarak da yaşıyoruz. Yaşadığımız her ortamda haksızlık silsilesiyle beraber yaşıyoruz. Bunların hiçbiri normal değil ve bunların normal olmadığını artık birbirimize hatırlatmak durumundayız. Çünkü insanlar, normalleştirme politikasıyla sessizleşiyor” diye ekledi.
‘Bu bir çağrı olarak kalmasın’
Türkiye’deki mevcut durumu değerlendiren Ressam Sevinç Altan ise şu ifadelere yer verdi: “Her gün söylediğimiz tek lafın bile suç addedildiği, ağzını açtığın zaman hapishanelere tıkıldığımız bir cehennem bu ve yapıp ettiklerimiz de hep bu söylediğimiz sözler, her şey bu cehennem duvarına çarpıp yere düşüyor. Her tür hak talebi, adalet arayışı bu duvara çarpıp yere düşüyor. Bunun için bu deklarasyon isyankar bir çığlık aslında. Şimdi bizim bu çığlımız görüp de başımızı çevirdiğimiz, duyup da duymazdan geldiğimiz yerlere bakmaya bir çağrı. Bir anlamda bir sorumluluk alma çağrısı. ‘Hiçbirimiz masum değiliz’ bunu kabulle başlayarak. Bir olay olduğunda ne yaptık, ne yapıyoruzu kendine iğne batırarak görmeye ve işitmeye bir çağrı. Bu bir çağrı, dilek olarak kalmasın. Altını dolduralım, dürtelim, devamını getirelim, ilişkiler kuralım, kolektif üretimlere davet edelim. Yani işin peşini bırakmadan bir başlangıç aslında bu çağrı.”
Haber: Pelşin Çetinkaya-Gülistan Gülmüş\JINNEWS